ALEVİ CANLAR FORUMU

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVİ CANLAR FORUMU

ALEVİ CANLAR FORUMU-TASAVVUF ARAŞTIRMA ,PAYLAŞIM

Nisan 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930     

Takvim Takvim


    Yunan Mitolojisi arrow İlyada

    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Yunan Mitolojisi arrow İlyada Empty Yunan Mitolojisi arrow İlyada

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Mayıs 16 2009, 19:51

    ilyada’yi anlatmaya başlamadan once, şoyle bir neler olmuş bitmiş esas konunun oncesinde onu anlatalim. truva savaşi’nin başlamasinin nedeni troy kralinin oglu paris’in bir guzellik yarişmasinda afrodit’e kiyak gecmesi (ki karşiliginda afrodit’ten sparta’ya gidip helen’e ulaşmasi yardimini ve garantisini almiştir) ve onu bu yarişmada birinci secerek, helen’i kendisi ile birlikte troy’a kacmasina ikna etmesidir. helen, yunanlilarin (akha) krali menelaus’un zevcesidir. bu kacirma/kacma olayinin akabinde menelaus devasa bir ordu kurar, ordunun genelkurmay başkanligina da kardeşi agamemnon’u getirir. fbu orduda buyuk kahraman achilles de vardir. zaten kitabin baş karakteri de achilles’dir. ordu truva’ya gider ve savaş başlar. truva’daki bir kasabaya saldiri sirasinda cok guzel iki kiz bulunur ve rehin olarak alinirlar akhalar tarafindan. bunlarin isimleri briseis ve chryseis’dir. achilles ve agamemnon troya savaşinda o ana kadar gosterdikleri ustun başarilarindan dolayi bu kizlar kendilerine odul olarak verilir. chryseis, tanri apollo’nun rahipligini yapan chryses’in kizidir. chryses agamemnon’a kizini birakmasi icin yalvarir ama agamemnon bunu kabul etmez. bunun uzerine chryses apollo’dan yardim dilenir. işte ilyada bu noktada başlar.

    apollo bir yunan kampina salgin hastalik yollar ve bu yunan ordusunun moralini bozar. peygamber calchus, agamemnon’un chryseis’i serbest birakmasi halinde salginin duracagini aciklar. agamemnon istemeyerek de olsa bunu kabul eder, fakat bu sefer de bu kaybini telafi etmek icin achilles’e verilen kiza (briseis) sulanir ve sahip olur. achilles onurunu kucuk duşurucu bu olaya cok sinirlenir ve askerlerini savaştan ceker. o gece achilles, annesi denizler kralicesi thetis’e zeus’a rica etmesi icin dua eder ve zeus’tan istedigi yunanlilarin savaşi kaybetmesini saglamasi ve boylelikle yunanlilarin achilles’e muhtac olarak ondan savaş alanina geri donmesini saglamaktir. bu sayede zedelenmiş onurunu tekrar saglayacagini duşunur. zeus bunu kabul eder, her ne kadar truvalilardan nefret eden hera (zeus’un karisi) bunu onaylamasa da. zeus agamemnon’u savaşi kazandiklarina ikna eder ve zafer (oyle oldugunu saniyor) sarhoşu agamemnon askerlerine savaşi aldiklarini ve eve donme vaktinin geldigini aciklar. bir başka kahraman savaşci odysseus bu askerleri durdurur ve tekrardan savaşa hazir hale getirir. truva’nin en buyuk savaşcisi hector tarafindan korkaklikla suclanan paris, helen’in kocası menelaus ile teke tek dovuşmeyi kabul eder. paris menelaus’a tam yenilmek uzereyken afrodit tarafindan kurtarilir. agamemnon savaşi kazandiklarini aciklarken, savaş tanrisi athena bir truva savaşcisina menelaus’u yaralattirir. ortalik yine karişir. artik tanrilar da savaşa katilmiştir. yunanli liderlerden diomedes, athena’nin yardimiyla yunanlilari başarili bir şekilde yonetir, truvali kahramanlardan aeneas’i ve ayrica afrodit’i yaralar. diomedes apollo’ya saldirip, ares’i yaraladiktan sonra tanrilar savaştan cekilir. diomedes glaucus’a saldirirken aslinda atalarinin arkadaş oldugunu ogrenir. bu ikili savaşmama karari alirlar. hector eve geri doner ve karisi andromache ve oglu astyanax’i truva duvarlarindan savaşi seyrederken bulur. sonra hector savaşa geri doner ve bir yunanli ile bire bir dovuş yapmak ister. cesur bir yunanli savaşci olan ajax kendisi ile dovuşmek icin secilir. hector tam oldurulecekken tanrilar yine sahne alir ve birden gece oluverir ortalik. bu da savaşi yeniden durdurur. her iki ordu da bu aşamada ateşkesi kabul eder ve olulerini gommeye başlarlar. yunanlilar bu sirada kamplarinin etrafina bir savunma duvari orerler. tanri zeus ve gizemli bir guc olan “fate” yunanlilarin işlerini bozarlar. hector komutasindaki truva ordusu yunanlilari endişeye sokar. truvalilarin başarisi uzerine agamemnon hatasini kabul eder ve odysseus’u, ajax’i ve phoenix’i tekrar savaşa geri donmesini ikna icin achilles’in yanina gonderir. phoenix achilles’in eski hocasidir. fakat achilles savaşmanin ona hic bir şey getirmeyecegini soyler ve savaş alaninda kalacagini ama kendi gemilerine ve bulundugu yere bir saldiri gelmedigi taktirde sava$a girmeyecegini soyler. daha da endişelenen agamemnon bir sabah erkenden odysseus ve diomedes’i bir casusluk gorevine gonderir ve bu ikisi bir truvali casus ve uykularinda olan bir cok truva muttefikini oldururler. ertesi gun agamemnon tekrar ordusunu savaşa sokar, ilk başlarda onemli başarilar alirlar ve “esrarengiz guc” fate truvalilarin kazanmasina karar verir. kampta bulunan achilles’in en yakin arkadaşi patroclus geri donen bir cok yarali asker gorur ve onlara yardim eder. bu sirada denizlar tanrisi poseidon (zeus’un kardeşi) yunan ordusuna yardim eder ve ordu tekrar truvalilarin on kisimlarina saldirir. olimpos daginda oturan hera, poseidon’un yunanlilara yardim etmesine sevinir. hera, yunanlilara yardim etmek icin zeus’u baştan cikarir ve onu uykuya gonderir. bu noktada yunan ordusu savaşi kazanmaya başlar. fakat tam bu sirada zeus uyanir ve poseidon’u evine yollar. zeus’un fikrine itaat edilir ve ona gore sadece apollo hector’u harekete gecirerek tartişmaya girebilirdi. hector ordusunu yunan gemilerine saldirmaya yoneltti. patroclus, achilles’den zirhini istedi ve boylelikle truvalilari yaniltabileceklerini soyledi. achilles istemeye istemeye olsa da bunu kabul etti ama sadece gemileri kurtarmasini, hayatini tehlikeye atarak truvalilara saldirmamasini istedi. patroclus, onun ordusu ile başarili bir sekilde truvalilari geri puskurttu ama bununla yetinmeyip zeus’un oglu sarpeton’u ve bir cok askeri oldurdu, truva duvarina saldirdi. apollo tarafindan yardim edilen hector patroclus’u oldurdu. akhalar bunun uzerine truvalilarin patroclus’un vucuduna işkence yapmamalari icin cabaladilar ancak hector’un achilles’in zirhini ele gecirmesini engelleyemediler. bunun uzerine menelaus achilles’e patroclus’un oldugu haberini iletti. bu haberi alinca hector cok uzuldu ve hektor’dan en iyi arkadaşinin intikamini almaya yemin etti. bu yemini kendisinin yakinda olucegini bile bile etti. achilles truvalilara saldirdi, geceleyin truvalilar bu saldiri karşisinda geri cekildiler ve akhalar patroclus’un olu vucudunu işkence yapilmaktan kurtardilar. truvalilar yeniliyor olmalarina ragmen hektor truva duvarlari icinde geri cekilmeyi reddetti. olimpos daginda metal, demir işlerinin tanrisi hephaestus achilles’e kaybettigi zirhini telafi edebilecek bir zirh yapti. yeni zirhi cok guzel işlendi. ertesi sabah thetis zirhi achilles’e getirdi. agamemnon ondan ozur diledi ama achilles’in aklinda sadece intikam almak vardi, o yuzden bu ozuru pek dikkate almadi.

    truva atıtruvalilar gelecek olan felaketi hissederken, tanrilar da her an savaşa mudahale edecekmiş gibi bekliyorlardi. ilk saldirida bir ara achilles, aeneas ve hector’u oldurmeye cok yaklaşti ama apollo onlari kurtardi. bunun ardindan achilles truvalilari xanthus nehrine dogru surdu ve sikiştirdi. genc bir truvali kendisine onlari affetmesi icin yalvardi ama onu dinlemeyen achilles burdaki tum truvalilari nehirde bogdu. bu olaya sinirlenen bir nehir tanrisi achilles’i bogmak istedi ve achilles ortadan kayboldu. fakat poseidon, athena ve hephaestus onu kurtardilar. bunun uzerine diger tanrilar da savaşa dahil oldular. tamamen yenilen truvalilar kendi şehirlerine donduler fakat hector şehrin duvarlarinin dişinda kaldi. achilles’e karşilaşmaktan korkuyordu ama başka caresi de yoktu. achilles gorununce hector kacmaya başladi. achilles şehir duvarlarini 3 kez dolaşti hector’u bulabilmek icin. zeus hector’un olmesine karar verdi. bunun uzerine hector achilles ile karşilaşti ve dovuşu kaybetti. achilles hektor’un vucudunu kendi at arabasina bagladi ve arkasinda surukledi. hector’u bu halde goren anne ve babasi feryat figan agladilar, andromache hector’un geri gelecegini bekliyordu ama olusunu gorunce izdirabindan bayildi. achilles sonraki gunler de hector’un vucudunu ayni şekilde suruklemeye devam etti. o ana kadar gomulmemiş olan patroclus’un vucudu, hayaletinin achilles’e yalvarip kendisini gommesini istemesi uzerine gomuldu. zeus achilles’in yaptigi hatalardan sonra problemi cozmeye karar verdi ve tanrica iris’i priam’a gonderdi. priam achilles ile konuştu ve achilles hector’un vucudunu serbest birakti. daha sonra truvalilar hector’un vucudunu gomup yas tuttular. yunanlilar tam zafere icinde askerlerin bulundugu dev bir ati şehir duvarlarindan gecirerek elde ettiler.

    eserin milattan once 750 ile 675 yillari arasinda yazildigi duşunuluyor.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Yunan Mitolojisi arrow İlyada Empty Geri: Yunan Mitolojisi arrow İlyada

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Mayıs 16 2009, 19:55

    İLYADA
    Birinci bölüm

    Söyle, tanrıça, Peleusoğlu Akhilleus’un öfkesini söyle.
    Acı üstüne acıyı Akhalara o kahreden öfke getirdi,
    ulu canlarını Hades’e attı nice yiğitlerin,
    gövdelerini yem yaptı kurda kuşa.
    Buyruğu yerine geliyordu Zeus’un,
    ilk açıldığı günden beri araları
    erlerin başbuğu Atreusoğluyla tanrısal Akhilleus’un.

    Onları birbirine düşüren hangi tanrı?
    Apollon Leto ile Zeus’un oğlu.
    Krala kızıp orduya kıran salan o;
    Atreusoğlu, tanrının duacısı Khryses’i saymadı diye
    insanlar kırılıp gidiyordu birbiri ardısıra.
    Khryses kurtarmak için Akhaların elinden kızını
    bir yığın kurtulmalıkla gelmişti tezgiden gemilerine.
    Elinde okçu tanrı Apollon’un şeritleri sarılı altın değneği.
    Bir bir yalvarıyor tekmil Akhalara,
    daha çok, orduları dizen Atreusoğluna yakarıyordu:
    “Güzel dizlikli Akhalar, Atreus oğulları,
    Olympos’taki yüce tanrılardan dilerim,
    Priamos’un ilini yerle bir edesiniz,
    sonra sağ salim dönesiniz evinize.
    Alın bu kurtulmalıkları, kızımı verin bana,
    korkun Zeus’un oğlu Apollon’dan sayın onu.”

    Tekmil Akhalar bağırdılar bir ağızdan:
    Alınsın bu değerli kurtulmalıklar, duacıya saygı gerek.
    Ama Atreusoğlu Agamemnon’un gönlünce değildi bu;
    tersleyip kovdu mu onu, şöyle buyurdu:
    “Bir daha sakın görmeyim, ihtiyar,
    şu koca karınlı gemilerin yanında seni,
    haydi kır boynunu, düşmesin buralara yolun,
    yoksa ne değneğinden hayır görürsün,
    ne de şeritlerinden tanrının
    şurdan şuraya bırakmam kızını,
    orda, Argos’ta, yurdundan uzak,
    tezgahına gide gele, yatağıma gire çıka,
    benim yuvamda kocayacak.
    Kızdırma kafamı, kendi canını düşün dön evine.”

    Böyle deyince o, ihtiyarın korku düştü içine,
    sesini çıkarmadı, eğdi boynunu,
    yürüdü uğulduyan denizin kıyıları boyunca.
    Gitti uzakta bir yerde ykrdı durdu
    yüce Apollon’a güzel saçlı Leto’nun doğurduğu:
    “Ey Khryse’yi, kutsal Killa’yı koruyan, gümüş yaylı,
    Tenedos’un güçlü kralı, Smintheus, dinle beni,
    bir gün sana yaraşır bir tapınak yaptıysam senin uğruna,
    şu dileğimi tezelden yerine getiriver:
    Gözyaşlarımın öcünü al Danaolardan, oklarınla.”

    Böyle yakardı O, Phoibos Apollon’da dinledi onu,
    indi Olympos’un doruklarından, köpürmüş öfkeli.
    omuzlarında yayı, iki ucu kapalı okluğu.
    Kımıladadı mı, oklar omuzlarında çangırdıyordu.
    Kızgın Tanrı köpürüyordu gece gibi.
    Yerleşti gemilerin ardına, saldı okunu,
    bir vınlama çıktı gümüş yaydan, korkunç acı.
    Önce katırların, köpeklerin düştü peşine.
    Sonra saldı bir sivri ok insanların üstüne.
    Kavruluyordu birbiri peşisıra bir yığın ölü
    Ordu içine tanrının okları yağdı tam dokuz gün.
    Akhilleus çağırdı meydana halkı onuncu günü;
    Bunu Ak kollu tanrıça Here koydu kafasına,
    ölüp giden Akhalara içi yanıyordu.
    Halk Toplanıp gelince bir araya
    ayağıtez Akhilleus kalktı dedi ki:
    “Atreusoğlu, birazdan geri döneceğiz, herhal,
    yurdumuza gideceğiz, kurtarırsak ölümden canımızı;
    bak yiyor Akhaları, bir olmuş savaşla salgın.
    Gel bir duacıya, bir biliciye başvuralım,
    ya da bir düş yorumcusuna, bilirsin Zeus getirir düşü.
    O söylesin, Phoibos Apollon’un bu büyük öfkesi neden?
    Adak mı adamadık yüzlük kubanlarmı kesmedik?
    Uzaklaştırması için başımızdan bu salgını
    koyunların, lekesiz keçilerin razı mı yağ dumanlarına?”
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Yunan Mitolojisi arrow İlyada Empty Geri: Yunan Mitolojisi arrow İlyada

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Mayıs 16 2009, 19:55

    Bunalrı söyleyip oturdu o kalktı Kalkhas,
    Thestor’un oğlu, düş yorumcularının en büyüğü,
    biliyordu her şeyi, geçmekte olanı, geçmişi, geleceği.
    Phoibos Apolllon verdiydi ona bu hüneri,
    bu hünerle gelmişti ta İlyon’a Akhaların gemileri,
    Kalkhas söz aldı, düşüne taşına dedi ki:
    “Ey Akhilleus, Zeus’un canı ciğeri,
    Apollon’un öfkesini açıklamamı buyurdun bana,
    anlatayım,ama sende iyi dinle beni,
    yardım et canla başla, ant ver,
    benden yana ol hem sözünle hem işinle.
    Kızdıracağım biliyorum Akhaların saydığı adamı,
    o adamın bütün Argoslulara her yerde sözü geçer.
    Kral azgın olur kızınca ayak takımından birine,
    bir zaman öfkesini yenerse de, unutmaz kinini,
    dışarı vurana dek taşır yüreğinde onu.
    Öyle bir günde korurmusun beni nasıl?”

    Ayağıtez Akhilleus karşılık verdi, dedi ki:
    “Korkma söyle bakalım şu tanrı buyruğu ne?
    Danaolara tanrı buyruklarını bildirmen için
    sığındığın Apolllon adına and olsun, Kalkhas,
    başbuğlukla övünen Agamemnon bile olsa lafını edeceğin,
    ben ayakta sağ salim gördükçe gün ışığını,
    şu koca karınlı gemilerin yanında sana
    yumruk indirmez sana bir tek Argoslu.”

    Rahatladı usta yorumcu dediki :
    “Yok yok, ne adak için kızdı o,
    ne de yüz sığırlık kurbana.
    Saygısızlık etti duacıya da ondan.
    Kurtulmalıkları istemedi, salmadı kızını.
    Çok acılar çektirdi okçu tanrı bu yüzden size,
    bundan böyle de çektireceği var.
    Vermezse kurtulmalık almadan, pazarlıksız,
    oynak kızo sevgili babsına Agamemnon,
    kurban etmezse birde yüz kutsal sığı Khryse’ye,
    bu kötü salgından Danoaları kurtaramaz o,
    bunlar olursa tanrı yola gelir, yatışır,”

    Böyle konuşup oturdu o, kalktı hırsla
    gücü yaygın Agamemnon, yiğit Atreusoğlu,
    kapkara bir öfkeyle doluydu yüreği,
    yanıyordu iki gözü yalım yalım.
    Dik dik baktı Kalkhas’a dedi ki:
    “İyi bir söz duymadım senden, yomsuz haberci,
    hep kara haber verir gönül eğlersin.
    Ne tatlı bir sözün var, ne hayırlı bir işin.
    Tutmuş yorumlarsın tanrı buyruğunu Danolara.
    Değerli kurtulmalıklarını almadım diye Khryseis’in,
    ne yapıp edip evime götürmek istiyorum diye kızı
    başlarına bela getirdi diyorsun okçu tanrı.
    Doğrusunu isterseniz,
    asıl karım Klytaimestre’den üstün o kız,
    ondan aşağı değil yapısı, boyu posu,
    aklı fikri yerinde, üstelik ev kadını
    Geri vermeye razıyım yine de,
    ne yapayım, yok derseniz başka çaresi,
    yeter kji armağan verin bana, şimdi hemen,
    bir ben kalmayayım armağansız komutan,
    benim için yakışık alır birşey değil bu.
    İşte bakın, benim armağan gidiyor başka yere.”

    Ayağıtez tanrısal Akhilleus karşılık verdi, dedi ki:
    “Ünlü Atreusoğlu, ey doymak bilmeyen adam!
    Ulu canlı Akhalar armağanı nerden bulsun versin sana,
    elimizde yedeğe alınmış mal mı var ki.
    İllerden ne yağma ettiysek hep bölüşüldü
    doğru olur mu toplamak bu malları yeniden?
    Haydi Durma, sun tanrıya sen şu kızı,
    biz Akhalar veririz sana üç dört katını;
    İş ki güzel surlarla çevrili Troya ilini
    talan etmeyi buyursun Zeus bize.”

    Kral Agamemnon karşılık verdi dedi ki:
    “tanrıya benzer Akhilleus, yiğitliğinen yiğitsşn ama
    beni kandıramazsın boş yere saklama fikrini,
    niyetin ne, seni armağanın olsun benim olmasın, öyle mi?
    Onu geri vermemi istemen bunun için demek.
    Ulu canlı Akhalar tam istediğim gibi, ona denk
    bir armağan verişlerse başım üstünde yeri var,
    yok vermezlerse kendim alacağım gidip onu,
    ya seninkini alacağım, ya Aias’ın, ya Odysseus’unkini.
    Biliyorum, kime gitsem o kızacak bu kez de.
    Neyse, durmayalaım bunun üstünde, sırası değil.
    tanrısal deniza kara bir gemi sürelim,
    kaç kürekçi gerekse arayıp bulalım,
    yüzlük kurbanları koyalım içine,
    güzel yanaklı Khryseis’i de gemiye bindirelim,
    sözü geçen biri olsun geminin kaptanı,
    ya Aias, ya İdomenus, ya Tanrısal Odysseus,
    ya da sen Peleusoğlu, erlerin en korkuncu, ya da sen,
    kessin kurbanları, koruyucu Apollon’u yatıştırsın, öylesine biri.”

    Şöyle bir yan baktı ayağıtez Akhilleus dedi ki:
    “Sen gidi edepsiz, çıkarına düşkün yürek!
    Senin sözlerini bir Akhanın nasıl kaldırır içi,
    savaşa nasıl gider o, nasıl dövüşür erkekçe?
    Kargı salan Troyalılara savaşa gelmiş değilim ben,
    hiçbir şey yapmadılar dokunmadılar bana onlar;
    ne sığırlarımı çaldılar, ne atlarımı götürdüler,
    ne de bereketli Pthie’de ekinlerimi çiğnediler.
    Gölge veren dağlar var aramızda, uğuldayan deniz var.
    geldik buraya utanmaz herif senin ardından,
    tek gönlün olsun diye senin, köpek suratlı,
    tek Menelaos’la sen, Troyalı’ların sırtında ün alasınız diye,
    Ama hiçde umrumda değil bu.
    Gelmiş gözdağı veriyorsun, alasın diye payımı,
    bana Akha oğulları verdiydi onu, bunca sıkıntıya karşı.
    bakımlı zengin bir ilini Troyalıların
    talan ettiklerinde Akhalar
    Senin payın kadar bir pay almadım ben.
    Oysa kıyasıya savaşta benim kollarım görür en büyük işi,
    ama bölüşmede payın en okkalısı sana gider,
    benimse savaşta canım çıkar,
    küçük bir şeyle gene de hoşnut dönerim gemilerime.
    şimdi artık benim için en iyisi,
    kıvrık burunlu gemilerimle Phthi’ye eve geri dönmek.
    Hem onur payımdan olayım, hem burada kalayım, ha,
    mal mülk sahibi edeyim diye seni?”
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Yunan Mitolojisi arrow İlyada Empty Geri: Yunan Mitolojisi arrow İlyada

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Mayıs 16 2009, 19:56

    Erlerin kralı Agamemnon karşılık verdi dedi ki:
    “Canın öyle istiyorsa, yalvarmam buyur git,
    çok adam var benim yanımda beni sayan,
    akıllı Zeus işte en başta.
    Hep kavga dövüş, savaş işin gücün,
    en iğrendiğim sensin Zeus’un beslediği krallar içinde.
    Çok güçlüsün, ama bil ki tanrı verdi sana bu gücü.
    Durma, gemilerinle, yoldaşlarınla evine git,
    var git Mrymidon’ların başına geç.
    Ne sen umrumdasın ne de öfken umrumda.
    Ama şunu da kafana sok iyice:
    Phoibos Apollon istiyorsa Khryseis’i ille de,
    şu gemimle yoldaşlarımla göndereceğim onu.
    Ama barakandan alacağım kendim gelip
    senin onur payını güzel yanaklı Briseis’i.
    Senden ne güçlü olduğumu o zaman anla gör.
    Korksun boy ölçüşmekten ibret alsın
    kim benimle eşit görmek isterse kendini.”

    Böyle dedi o, Peleusoğlunu bir kaygı aldı.
    kıllı göğsü içerisinde yüreği bir o yana aktı, bir bu yana:
    Sivri kılıcını baldırı boyunca kınından çeksinmiydi?
    herkesi ayağa kaldırıp onu öldürsün müydü?
    Yoksa öfkesini yatıştırsın mıydı, dişini sıkıp?
    Canında bu iki şey bir orda bir burda kaynadı durdu.
    Kocaman kılıcını kınından çıkaracekken tam
    iniverdi Athena gökten aşağı
    onu ak kollu tanrıça here göndermişti;
    iki yiğidi de bir tutuyor seviyor, koruyordu.
    Durdu Peleusoğlunun arkasında, ayakta,
    görmedi onu oradakilerden hiç biri,
    göründü yanlız Peleusoğluna, kavradı sarı saçlarından.
    Sarsıldı Akhilleus, döndü baktı arkasına,
    Pallas Athene’yi tanır tanımaz parladı gözleri.
    Kanatlı sözler söyledi ona, dedi ki:
    “ne diye geldin gene, kalkanlı Zeus’un kızı?
    atreusoğlu Agamemnon’un taşkınlığını görmeye mi?
    Birazdan ne olacak ben söyleyim sana:
    Canıyla ödeyecek böyle caka satmayı o.”

    Gök gözlü tanrıça Athene akrşılık verdi, dedi ki:
    “ben seni yatıştırmak için indim gökten,
    ak kollu tanrıça Here gönderdi beni,
    ikinizi de bir tutar o, sever korur, ikinizi de.
    beni dinlersen kavgayı bırak, kılıçtan çek elini,
    anlat ona başına geleceği, söv say yeter.
    Dinle, bak bu dediğim gerçekten olacak:
    Bir gün gelecek, onun bu cakasına karşılık
    üç kat değerli armağanlar verilecek sana.
    Tut kendini, güven bize.”

    Ayağıtez Akhilleus karşılık verdi, dedi ki:
    “Öfkeden içim içime sığmıyor, ama
    neyleyim ki sözünüzden çıkamam.
    Benim için böylesi daha iyi, tanrıçam;
    tanrılar dinlerler tanrıları dinleyeni.”

    Böyle dedi, ağır elini gümüş kabza üzerinde tuttu.
    Soktu koca kınına dinledi Athene’yi.
    Athene de Olympos’a doğru yola çıktı,
    kalkanlı Zeus’un evine öbür tanrıların arasına.
    Peleus oğlu tutamadı öfkesini yinede,
    köpürdü Atreusoğluna yağdırdı küfürleri:
    “Seni şarap Fıçısı seni it gözlü, seni geyik yürekli seni.
    erlerinle bir olup savaşa gitmek için sen
    silah kuşanmadın tek bir gün
    en seçkin Akhalarla bile yatmadın pusuya,
    gücün kurudu, getirdin aklına ölümü.
    Akhaların ordusunda sana böyle kafa tutanın
    onur payını almak herhal daha iyi.
    Halkını kemiren bir kralsın sen,
    buyruğundaki insanlar aşağılık olmasaydılar
    bu küfürler son küfürlerin olurdu senin.
    Bak sana diyeyim and içeyim bu değnek üzerine ki,
    dağlarda gövdesinden kesildi alındı bu değnek,
    üstünde bundan böyle ne bir dal, ne bir yaprak bitecek,
    ne de bir tek çiçek açacak bundan böyle;
    bir bıçak aldı götürdü yaprağını, kabuğunu.
    �?imdiyse Zeus adına hak koruyanlar,
    Akhaoğulları taşırlar ellerinde onu.
    İşte bir büyük and sana bu değnek üzerine:
    Bir gün gelecek Akhaoğulları tekmil
    dövünüp duracaklar Akhilleus gitti diye.
    İster kız, ister kızma, geçmiş ola
    swnin onlara yardımın dokunamaz,
    kırılıpn gidecekler Hektor’un karşısında dalga dalga,
    neden saymadın diye Akhaların en iyisini
    yırtın dur bakalım, kendini ye.”

    Peleusoğlu böyle dedi oturdu,
    attı yere altın kakmalı değneğini.
    Atreusoğlu da öte yandan köpürmüştü.
    kalktı ayağa güzel konuşan Nestor,
    Pylos’un gür sesli sözcüsü.
    Dilinden sözler akardı baldan tatlı,
    ölüğmlü iki insan kuşağının yaşayıp göçtüğünü görmüştü,
    tanrısal Pylos’ta büyümüşlerdi birlikte.
    �?imdi üçüncü kuşağın başındaydı o.
    Düşüne taşına başladı söze dedi ki:
    “Amanın! büyük bir yas kaplayacak Akha toprağını,
    Priamos’la oğullarını bir sevinç alacak,
    sizin bu kavgalarınızı duyar duymaz,
    tekmil Troyalılara da gün doğacak.
    Oysa sizsiniz kurultayda, savaşta Danoaların en üstünü.
    Dinleyin beni gençsiniz benden ikiniz de,
    ben eskiden öyle adamlarla birlikteydim ki, bizden çok yiğittiler,
    gende küçümsemediler beni, hor görmediler.
    Ne gördüm ne göreceğim bundan böyle onlar gibisini,
    ne Peirithoos gibisini,
    ne erelerin güdücüsü Dryas, ne Kaineus, ne Eksadios gibisini,
    ne tanrısal Polyphemos gibisini,
    ölümsüzlere benzeyen Aigeusoğlu Theseus gibisini ne de.
    En güçlü insanlardı onlar yeryüzünde,
    savaşırlardı en güçlülere karşı.
    Kapıştılar dağ azmanlarıyla, öldürdüler böğürte böğürte,
    çağırdılardı beni, ben de ta uzaktan,
    Pylos’tan, yurdumdan gelip, katıldıydım onlara,
    dövüştüydüm kendi çıkarım için.
    Baş edemez onlar gibilerle bir tek kişi.
    hep bana danışırlardı, çıkmazlardı sözümden.
    Siz de dinleyin beni en hayırlısı bu.

    Sen Agamemnon çok soylu da olsan bırak o kızı,
    Akhaoğullarının Akhilleus’a verdiği ilk onur payı o.
    Bir Krala kafa tutmaya kalkma sen de, Peleusoğlu,
    değnek taşıyana kralla bir değil onurun senin;
    Zeus verdi değnek taşıyan krala o onuru.
    Güçlüsün gerçi; tanrıça bir anadan doğdun, ama
    senden de güçlü o buyruğunda çok adam var.
    yatıştır öfkeni Atreusoğlu, haydi,
    Akhilleus’a karşı tut öfkeni, yalvarırım,
    uğursuz savaşata tekmil Akhalara sağlam bir kale o.”

    Kral Agamemnon karşılık verdi, dedi ki:
    “Doğru ihtiyar, hakkın var yerden göğe.
    Ama bu adam herkesten üstün olmayı koymuş aklına,
    herkese sözünü geçirmeyi, buyurmayı,
    herkesin kralı olmayı komuş.
    Ona boyun eğmeyecek elbet biri var,
    ölümsüz tanrılar onu neden ölümsüz yarattılar,
    hep sövsün saysın bğırsın diyemi?”

    Tanrısal Akhilleus kesti onun sözünü dedi ki:
    “hep sana uysam, sözünden hiç çıkmasam,
    alçak derlerdi bana, ciğeri beş para etmez derlerdi.
    Git başkalarına buyur, sözünü geçiremezsin bana,
    sanmam bundan böyle sana boyun eğeceğimi.
    Sana şunu da diyeyim iyice kafana ko:
    madem hem verir, hem geri alırsınız,
    şu ellerimle dövüşmeyeceğim ben o kız için
    ne sana karşı ne başkalarına karşı.
    Ama tezgiden kara gemi yanında başka nem varsa
    ben vermeden alamazsın hiçbirini.
    istersen hadi bir dende de gör:
    Kargının iki yanından kanın nasıl fışkırır.”

    İşte böylece düşmanca dalaşıp, kalktılar,
    dağıttılar gemilerin yanındaki toplantıyı.
    Peleusoğlu gitti barakalarına gemilerine doğru,
    yanında Menetios’un oğulları ve yoldaşları.
    Atreusoğlu tezgiden bir gemiyi sürdürdü denize,
    seçti yerleştirdi yirmi kürekçiyi,
    tanrı için yüzlük kurban koydu içine,
    sonra bindirdi güzel yanaklı Khryseis’i.
    Çok akıllı Odysseus da geçti başlarına.
    Hep bindikten sonra gittiler suyun üstünde.
    Ordunun arınmasını buyurdu Atreusoğlu,
    ordular arındı attı denize kirlerini,
    kurbanlar kesildi Apollon’a en iyi boğalardan, keçilerden,
    ekin vermeyen denizin kıyıları boyunca.
    kızaran yağlar dumanlarla dolana dolana göklere ağdı.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Yunan Mitolojisi arrow İlyada Empty Geri: Yunan Mitolojisi arrow İlyada

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Mayıs 16 2009, 19:58

    İşte bu işler görülüyordu orduda,
    ama Agamemnon’un Akhilleus’a inadı inattı.
    Döndü Tatlthybios’la Eurybates’e,
    hamarat iki adamına habercilerine, dedi ki:
    “Gidin barakasına Atreusoğlu Akhilleus’un,
    güzel yanaklı Briseis’i elinden tutun getirin,
    vermezse daha çok adamla alırım kendim gider,
    karışmam çok kötü olur sonu.”

    Ağır sözlerle buyurdu, yolladı onları.
    isteksiz yürüdüler ekin vermeyen denizin kıyıları boyunca.
    Vardılar Mrymidon’ların barakalarına, gemilerine.
    Baraksıyla kara gemisi yanında oturur buldular Akhilleus’u.
    Onları görünce Akhilleus’un sıkıldı canı.
    haberciler ne birşey sordular ne birşey söylediler,
    kralın karşısında saygıyla durdular öylece.

    Ama o, yüreğinde anladı her şeyi, dedi ki:
    “Selam haberciler, Zeus’un insanların sözcüleri.
    Beri gelin, sizin bir şeyiniz yok, suçlu Agamemnon asıl,
    Briesis kızı alasınız diye gönderdi o sizi.
    haydi tanrısal Patroklos, getir ve götürsünler,
    ama ordudan uzaklaştırmak için kötü salgını
    bir gün gene iş düşerse benim ellerime,
    mutlu tanrılar, ölümlü insanlar, o inatçı kral önünde
    şu iki adam tanığım olsun benim.
    Baksana, onun kara yüreği hep öfkeli,
    ne ilerisini görür, ne gerisini,
    gemilerin yanında Akhalar sağ salim
    nasıl dövüşecekler, b undan haberi yok.”

    Böyle dedi, dinledi sevgili arkadaşını Patroklos,
    çıkardı güzel yanaklı Briesis’i barakadan,
    götürsünler diye verdi onlara.
    haberciler Akhaların gemileri boyunca gittiler.
    kadın da gitti arkalarından istemeye istemeye.

    Çekildi Akhilleus, Kırçıl denizin kıyısına oturdu.
    Mor engine dikip gözlerini, boşandı birden,
    uzattı anacığına ellerini, yalvardı biteviye:
    “Anam! Kısacık bir ömür sürmek için doğurdunsa beni,
    bari göklerde gürleyen Olympos’lu Zeus
    ün bağışlasaydı bana, ne olurdu.
    oysa zıcık bir değer bile verdiği yo.
    Gücü yaygın Agamemnon densizlik etti bana.”

    Akhilleus böyle dedi boşana boşana,
    ulu ana, ta dipte, babasının yanında, onu duydu,
    fırladı kırçıl denizin üstüne bir duman gibi,
    oturdu gözyaşı döken oğlunun önüne,
    eliyle okşadı onu, konuştu, diller döktü:
    “Ne diye ağlarsın, oğul, yüreğine giren acı ne?”
    derdini anlat ban ben de bileyim.”

    Ayağıtez Akhilleus içini çeke çeke dedi ki:
    “Biliyorsun ya, ne diye baştan anlatayım bildiğin şeyi:
    Gittik Thebai’ya, Eetion’un kusal iline,
    yağma ettik ne varsa aldık getirdik buraya.
    Akhaoğulları hepsini aralarında bölüştüler,
    ayırdılar Atreusoğlu’na güzel yanaklı Briseis’i.
    Ama Khryses, okçu tanrı Apollon’un duacısı, hemencecik
    geldi bir yığın kurtulmalıkla kurtarmaya kızını,
    geldi tunç zırhlı Akkaların tezgiden gemileri yanına.
    Elinde Apollon’un şeritleri sarılı altın değneği.
    Bir bir yalvardı Akhalara tekmil
    daha çok; yakardı orduları dizen iki Atreusoğluna
    Tekmil Akhalar bağrıştılar bir ağızdan:
    Alınsın değerli kurtulmalıklar, duacıya saygı gerek.
    Atreusoğlu Agamemnon’un gönlünce değildi bu;
    tersledi kovdu onu, ağır konuştu.
    İhtiyar da kaygılandı geri döndü.
    Dinledi yakarmalarını Apollon çok severdi onu,
    attı Argoslular üstüne uğursuz bir ok.
    İnsanlar ölüyor, yığılıyordu üst üste.
    Akhaların tanrının okları yağdı durdu.
    Açıkladı bize tanrının buyruğunu Usta yorumcu.
    Tanrıyı yatıştıralım dedim ben önce.
    Derken bir öfke aldı Atreusoğlunu,
    kalktı, verdi dözdağı, isteği getirildi yerine.
    Khryses’e götürüyorlar kızı şu sıra
    gözleri dört dönen Akhalar, tezgiden bir gemiyle,
    yanalarında tanrı için armağanlar var.
    Çıktı işte haberciler benim barakamdan demin,
    bana Akhaların verdiği Briesis kızla.
    Gücün varsa durma, yiğit oğluna uzat elini,
    Olympos’a git Zeus’a yalvar yakar,
    bir gün sen hem sözünle hem işinle,
    onun gönlünü hoş ettiysen durma hadi.
    Babamın evinde övündüğünü çok duymuştum,
    bir amansız yıkımdan karabulutlu Kronosoğlunu
    ölümsüzler arasında sen kurtrmışsın bir başına.
    Öbür Olymposlu’lar zincire vurmak istemişler onu,
    bir yandan here, bir yandan Posedion, bir yandan Pallas Athene.
    Sen gelmişsin, tanrıça çözdürmüşsün zincirlerini,
    çağırmışsın koca Olympos’a çarçabuk,
    tanrıların, Briareus, tekmil insanların Aigaion dedikleri
    tam yüz tane eli olan devi
    (o dev ki babasından da üstündür güçte),
    gelmiş oturmuş Kronosoğlunun yanına
    göz kamaştıran çalımıyla,
    bağlamaktan vazgeçmiş mutlu tanrılar, korkmuşlar ondan.
    Git sötle bunları, yanına otur, sarıl dizlerine,
    istemez mi yardım etmek Troyalılara, sor bakalaım,
    gemilerinin ardına sürmek istemez mi Akhaları,
    onları körfez çevresinde yok etmek istemez mi?
    Bilirler krallarının kadrini Akhalar işte o zaman asıl,
    anlar ne delilik yaptığını işte o zaman
    Akhaların en iyisini saymayan gücü yaygın Agamemnon.”

    Thetis ağlaya karşılık verdi, dedi ki:
    “Ah oğul! Bu kara gün için mi doğurdum büyüttüm seni!
    Uzun değil, kısacık bir ömür verdi kader sana,
    ağlamadan, hep tasasız, gemilerin yanında kalaydın, ne olurdu.
    Hem ömrün kısa, hem de acınacak bir halin var.
    Seni ben bu kara günler için doğurmuşum demek,
    Yıldırıseven Zeus’a söyleyeyim dileğini,
    gideyim karlı Olympos’a, bakalım beni dinleyecek mi?
    Sen şimdi Akhaların tez giden gemilerinin yanında kal,
    öfkeni açığa vur, ama savaştan da büsbütün çek elini.
    Zeus Okeanos’un kıyılarına gitti dün,
    kusursuz yüzuyanıkların yanına, şölene,
    onunla birlikteydi tanrılar tekmil.
    On iki gün sonra gelecek gene Olympos’a,
    tunç eşikli sarayına gideceğim o zaman,
    sarılacağım dizlerine, herhal yola getireceğim onu.”

    Böyle dedi gitti, Akhilleus’u bıraktı orda tek başına
    zorla götürülen kadını düşüne öfkelene.
    Odyseus, kutsal kurbanlarla Khryse’ye vardı tam bu sıra.
    Körfeze girince dürdüler yelkeneleri, kodular kara gemiye,
    gevşettiler ön halatları çarçabuk,
    indirdiler direği çatalın içine,
    küreklere yapışıp yanaştırdılar kıyıya gemiyi,
    denize delikli taşlar indirdiler,
    gemiyi halatlarla bağladılar,
    çıktılar sonra deniz kıyısına,
    okçu Apollon’un kurbanlarını çıkardılar karaya,
    Khryseis de indi denizler aşan gemiden.
    Çok akıllı Odysseus götürdü sunağa doğru onu,
    verdi sevgili babasını eline dedi ki:
    “Ey Khryses, erlerin başbuğu Agamemnon gönderdi beni,
    kızını sana getireyim diye,
    Phoibos’a kutsal kurbanlar keseyim diye, Danaolar adıan;
    yatıştırmak isteriz hepimiz
    Argoslulara hıçkırıklı acılar getiren tanrıyı.”

    Böyle dedi, verdi sevgili kızını,
    o da aldı sevine sevine.
    Değerli kurbanları dizdiler sunağın çevresine,
    ellerini yudular, aldılar avuçlarına arpa taneleri,
    kaldırıd khryses ellerini, yüksek sesle yakardı:
    “Ey Khryse’yi kutsal Killa’yı koruyan, ümüş yaylı,
    Tenedos’un güçlü kralı, dinle beni!
    yakarmalarımı nasıl dinledisen bundan önce,
    Akhaların ordusuna yumruğunu nasıl indirdiysen, beni sayıp,
    şimdi de tezelden yerine getir şu dileğimi:
    uzaklaştır amansız salgını Danoalardan.”

    Böyle yakardı, Phoibos Apollon da dinledi onu,
    Hepsi yakardılar, arpa taneleri serptiler yere,
    başlarını arkaya kaldırıp kurbanları kestiler,
    derilerini yüzdüler, butlarını ayırdılar,
    yağlı gömlekle sardılar butları iki kat,
    sonra etler kodular üstüne çiğ çiğ.
    odunların üstünde kızarttı ihtiyar onşları
    şarap döktü üzerlerine, ateş gibi pırı pırıl.
    Beş dilli çatal tutuyordu yanında delikanlılar.
    Butlar kızartıldı, ciğerler yürekler yenildi,
    kalan etler parçalandı, şişlere geçirildi,
    kızartıldı iyiden iyi, çekildi hepsi ateşten.
    İşler bitti, şölen hazır oldu, yenildi içildi.
    �?ölende eş pay aldı her insan,
    yakınmadı bir tek kişi.
    Yenilip içilince doyasıya,
    delikanlılar şarapla doldurdular sağrakları,
    taslarla dağıttılar, tanrılara sunmak için,
    korolarla yatıştırdılar tanrıyı, gün boyunca.
    Koruyucu tanrıya şükürler edip
    güzel bir övgü söyledi Akha delikanlıları.
    O da duydu bunu, ferahladı, hoşnut oldu.
    gün battı, bastırdı gece.
    Geminin halatları boyunca yerlere serildiler.
    Gül parmaklı �?afak görününce sabahleyin erkenden,
    Akhaların büyük ordusuna doğru yol aldılar.
    Gönderdi koruyucu Apollon onlara güzel bir yel.
    Diktiler direği, ak yelkenleri açtılar.
    �?işirdi yel alabildiğine yelkenleri.
    Yol alan geminin teknenin gemisinde şakladı bir dalga,
    dalgaları biçe biçe koştu gemi.
    Akhaların büyük ordusuna varır varmaz
    çektiler kara gemiyi kıyıya, kumlar üstüne, ta yükseğe,
    destekler kodular altına,
    dağıldılar barakalara, gemileri boyunca hep birden.

    Ayağıtez Akjilleus, Peleus’un tanrısal oğlu, o sıra
    tezgiden gemilerin yanına oturmuş köpürüp duruyordu.
    Ne ün veren toplantılara gidiyordu, ne savaşa,
    olduğu yerde öylece, yiyordu içi içini,
    savaş naralarını, özleye özleye.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Yunan Mitolojisi arrow İlyada Empty Geri: Yunan Mitolojisi arrow İlyada

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Mayıs 16 2009, 19:59

    Tanyeri ağarınca gene on ikinci günü
    hep var olan tanrılar, başlarında Zeus, döndüler Olympos’a.
    Thetis unutmamıştı oğlunun isteğini,
    fırladı denizin üstüne,
    yükseldi şafakla Olympos’a, yüce göklere.
    En yüksek yerinde çok doruklu Olympos’un,
    öbür tanrılardan uzakta,
    oturur buldu iri gözlü Kronosoğlunu.
    Çöktü önünde, tuttu dizlerini sol eliyle,
    okşadı sağ eliyle de çenesini,
    yakardı Kronosoğlu Tanrılar Kralı Zeus’a dedi ki:
    “Zeus baba! Bir ya sözümle, ya işimle,
    ölümsüzler arasında yararlı olduysam sana,
    şimdi yerine getir şu dileğimi:
    Kısa ömürlü oğluma deper ver.
    Saygısızlık etti Agamemnon, erlerin başbuğu,
    aldı onur payını yoksun bıraktı onu.
    Olympos’lu yüce Zeus, bari onu sen say,
    gücü troyalılar tarafına koy ne olur,
    Akhalar saysınlar oğlumu, ününü yüce kılsınlar.”

    Böyle dedi o, bulutları devşiren Zeus karşılık vermedi,
    öylece sessiz soluksuz durdu bir hayli.
    Bırakmadı onu Thetis, yapıştı dizlerine, yakardı yeniden:
    “tam söz ver bana, başınla ya olur de de, ya olmaz de.
    olmaz de de, tekmil ölümsüzler arasında
    bileyim ne değersiz tanrıçayım.
    Senin bende korkacak sanki nen var.”

    Bulutları devşiren Zeus çok kızdı, dedi ki:
    “Amma da belaya çattık,
    bu iş aramı bozacak here’yle benim,
    konuşacak kötü kötü, çıkartacak çileden beni,
    ölümsüzler arasında benimle hiç yoktan hır çıkarır,
    söyler durur savaşta Troyalılardan yana olduğumu.
    Hadi geri dön, sakın görmesin seni Here,
    ne yapmak gerekirse bulurum bir yolunu.
    başıı eğip bir işmar edeyim de rahat et,
    benden gelme en büyük işmardır ölümsüzler arasında;
    geri alınmaz, aldatmaz adamı, gerçekleşmeden olmaz.”
    Kronosoğlu böyle dedi çattı kapkara kaşlarını,
    dalgalandı saçları tanrılar kralının ölümsüz başında,
    tir tir titretti koca Olympos’u.

    Bir karara varıp ayrıldılar böylece.
    Thetis, ışıltılı Olympos’tan atladı denize.
    Zeus da girdi evine, tanrılar kalktılar ayağa
    eşikte karşıladılar babalarını.
    O da geldi oturdu tahtına.
    Ama anlamıştı Here görür görmez onu,
    denizler babasının kızı gümüş ayaklı Thetis’in
    kendisiyle bir şeyler konuştuğunu.
    Kronosoğlu Zeus’a hemencecik batırdı iğneyi, dedi ki:
    “hangi tanrıyla neler alıp verdin ey düzenbaz?
    Hep bensiz gizli işler düşünür, karar verir, hoşlanırsın.
    �?öyle candan söylemeye yanaşmazsın düşündüğünü.”

    Karşılık verdi insanların, tanrıların babası, dedi ki:,
    “Here, benim her kararımı bileceğini sanma,
    karım olsan bile ağır gelir sana onlar,
    duyman gereken şeyleri ne senden önce duymaz bir tanrı, ne de bir insan.
    Öbbür tanrılardan ayrı, düşünmek istediğim şeyler üstüne
    sakın bana bir şey sorayım deme.”

    inek gözlü ulu Here karşılık verdi, dedi ki:
    “Korkunç Kronosoğlu, ne diyorsun böyle,
    sordum araştırdım mı bu güne dek?
    Sen canının istediğini yaparsın her zaman.
    Gümüş ayaklı Thetis, denizler babasının kızı,
    korkarım, kandırmış olmasın seni;
    sabahtan geldi yanıan, sarıldı dizlerine,
    sen de eğdin başını herhal, verdin sözü,
    dedin öldüreceğim Akhaları Akhilleus’un hatırı için.”

    Bulutları devşiren Zeus karşılık verdi, dedi ki:
    “Kur bakalım, alık kadın,
    gizli kalmasın senden hiçbir şeyim,
    tek kazancın benden uzaklaşmak olacak sonunda.
    Kötü birşey olurmu senin için bu.
    Sus otur yerine, buyruğuma boyun eğ.
    Üzerine yürür, indirirsem korkunç ellerimi,
    Olympos’taki tanrıların hiçbiri yaramaz işine.”

    Zeus böyle dedi, inek gözlü Here ürktü,
    oturdu ses çıkarmadan, tuttu kendini.
    Zeus’un evinde gök tanrıları üzüldüler.
    Çıktı sevgili anası ak kollu Here’den yana
    ünlü usta Hephaistos, konuştu, dedi ki:
    “Ölümlüler yüzünden böyle dövüşürseniz,
    böyle gürültü patırtı yaparsanız tanrılar arasında,
    ortaya, dayanaılmaz, belalı işer çıkar.
    İşin sonu varırsa daha da kötüye
    canım şölenin kalmaz tadı tuzu.
    Aklı başındadır ben bilirim anamı,
    ona öğüt vermeden edemem gene de:
    Sevgili babam Zeus’u hoş tutsun, ne olur,
    bir daha da böyle azarlamasın babam onu,
    berbat etmesin şölenimizi.
    Olymposlu ya atmak isterse onu bu ocaktan,
    olur a, hepimizden güçlü o.
    Tatlı konuş, onun gönlünü alamaya bak, ana,
    Olymposlu hemen yumuşar, yar olur bize.”

    İki kulplu tası kaldırıp verdi anasına, dedi ki:
    “Aldırma anacığım, sık dişini bağrına taş bas,
    Seni çok severim, görmek istemem dayak yediğini.
    Tepem atsa bile koşamam yardımına;
    ne yapayım, Olymposlu’ya karşı gelmek çok zor.
    Bir günsana yardım etmek istedimdi hani,
    yakalıdıydı beni bacağımdan,
    atttıydı tanrısal eşikten aşağı,
    yuvarlandıydım gittiydim tam bir gün.
    Düştüydüm Lemnos adasına, batan günle,
    birazcık canım kalmıştı, ha çıktı ha çıkacak.
    Sintiler yerden kaldırdı orda beni.

    “Hephaistos böyle dedi, ak kollu Here gülümsedi,
    oğlunun elinden aldı tası,
    hephaistos boşalttı tanrı balını bir sağraktan
    sundu tanrıların hepsine,
    Koştu oradan oraya, soluya soluya,
    tanrılarda gürl gürül bir kahkaha koptu.

    Şölen böylece sürdü gün batıncaya dek.
    ne eşit paylı şölenden yakındı bir tek kişi,
    ne Apollon’un elindeki güzel çalgıdan,
    Musa’ların karşıklıklı söledikleri şarkılardan ne de,

    güneşin parlak ışınları söndü,
    hepsi birer birer yatmaya gitti,
    ünlü topal Hephaistos’un elleriyle yaptığı evlere.
    Şimşek vuran Zeus da doğruca
    tatlı uykusu gelince girdiği yatağına çıktı uyudu.
    Altın tahtlı here de geldi uzandı yanına..

      Forum Saati Cuma Nis. 19 2024, 12:42