ALEVİ CANLAR FORUMU

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVİ CANLAR FORUMU

ALEVİ CANLAR FORUMU-TASAVVUF ARAŞTIRMA ,PAYLAŞIM

Nisan 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930     

Takvim Takvim


    Görgü Cemi-KırklarCemi

    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Görgü Cemi-KırklarCemi Empty Görgü Cemi-KırklarCemi

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 25 2009, 18:23

    Görgü Ceminin Bir Diğer Adıda KırklarCemi 'dir.

    Bilindiği gibi Görgü Ceminin bir diğer adı da KırklarCemi 'dir. Alevi inanç geleneği, Görgü Cemi 'nin kökenini Muhammed Peygamberin Miraç'tan döndüğünde KırklarCemi 'ne alınışına bağlamaktadır.

    Sünni ve Şii geleneğinde Mirac olgusunun, biçimi ve sayısı üzerinde çok sayıda rivayet vardır. Biri Mekke, diğeri Medine'de olmak üzere en az iki kez Muhammed'in Miraca çıktığından tutunuz da, Peygamberin, "ikisi Mekke'de, 118'i Medine'de" olmak üzere tam 120 kez Mirac yaşadığına dair bir hadisten bile sözedilmektedir.

    Kuran'ın XVII. ve LIII. surelerinin sadece iki ayetinde geçen Miraç olayının Alevi-Bektaşiler tarafından anlatılışı da yapılan yorumu da Sünni ve Şiilerinkinden çok farklıdır.


    Cebrail Tanrının kendisine görünmek istediği haberini getirir. Yıldırım gibi hızlı uçan kanatlı at, Burak'a binerek göğe yükselir. Muhammed kendisini Kudüs'de Süleyman Peygamberin tapınağı (Kuran'da Mescid-ül Aksa adı geçmektedir) üzerinde uçarken bulur ve nurdan bir merdiven görür. Ve merdivene tırmanarak Tanrıyla buluşmaya çıkar. Yedinci kata çıktığında, Tanrı katına varmadan önüne heybetli bir arslan dikilir, bu Ali'dir. Kükrer bırakmaz onu. (İmamlardan rivayet edilen Şii Mirac anlatılarında da Peygamberin çeşitli biçimlerde Ali ile karşılaşması vardır; ama sadece Anadolu Alevi geleneğinde Ali'yi arslan donunda gördüğü alatılır)

    Peygamber arslandan çekinir; mühür yüzüğünü (hatem) ağzına vermesini fısıldar kulağına Cebrail. İmam Cafer Sadık Buyruğu'nda ve birçok ozanın "miraçname" adı verilen nefeslerinde ayrıntılarını bulabiliriz.


    Muhammed Miraç dönüşünde Kırklar sohbetteyken kapılarını çalar. Burada geçtiği anlatılan konuşmaları ve arş-ı ala'da, yani göğün en yüksek katında geçen bu metafiziksel olayları Dede'lerden dinlememiş, ya da Buyruk'tan okumamış Alevi can yoktur. Kırklar Meclis'inde Ali çıkarıp yüzüğünü (hatem) geri verince, Muhammed onun büyüklüğünü tasdik edip "Ey ashaplar, gerçek Ali'dedir; Ali'ye varın, ondan isteyin dileklerinizi" der. Kırklar ikrar verip ikişer ikişer musahib tutarak, Ali'ye talip olurlar. Muhammed de Cebrail'in rehberliğiyle Ali ile kardaşlık olur. Yer gökle, Cebrail Adem peygamberle, Muhammed Ali ile musahiptir artık.


    Alevi inanç söylenceleri arasında çok önemli bir yeri olan bu göksel Kırklar Meclisi olgusu, Peygamberin İslamı yaymaya ve yaşatmaya çalıştığı Mekke dönemindeki kendisine bağlı ilk kırk inananla yaptığı gizli toplantı ve tapınmaların, toplum bilincinde kutsanıp mitoslaştırılmasıdır.


    Bunun İlk örneğini 8. yüzyılın ortalarında İmam Muhammed Bakır ve Cafer Sadık döneminde yazılmış Ummu'l Kitab'da görüyoruz; Adem yaratılmadan önce (yaratılış ötesinde) Tanrı'nın kendi nurundan yaptığı ve kendi tahtının en yakınındaki kubbeye yerleştirdiği Ehlibeyt beşlisi dışında, onlara bağlı ve 12 nakib , 28 necib tanımlamasıyla(kırklar), 1000 renkli Beyazlık denizindeyaşayan, farklı renklerde nurdan ruhsal varlıklar olarak burada geçen Salman, Mikdad, Abu Zer, Ammar vb. verilen adlar göstermektedir ki bunlar, Peygambere ilk inanan gerçek Kırklardan başkası değildir . ay

    Mekke'de ilk İslam topluluğunun tapınma yeri yoktu. İbn Hişam'ın (ö.828) Siyar-ı Nebi''sine (s. 159, 190) göre, (kaynak Aktaran Mümtaz Ali Taceddin S. Ali, "Three Times Salat or Du'a",)

    İslam Peygamberi yaklaşık 13 yıllık Mekke döneminde, ancak yarısında tamamladığı kadınlı erkekli kırk kişilik inananlarıyla kendi evinde, Mekke'nin en dar ve gizli sokaklarında bulabildiği uygun bir mekanda ya da bir mağarada tapınma düzenlemeye başlamıştır.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Görgü Cemi-KırklarCemi Empty Geri: Görgü Cemi-KırklarCemi

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 25 2009, 18:25

    Miraçla birlikte geldiği bildirilen akşam, gece ve sabah olarak Tanrıya dua etmeyi, (salatı) anlaşılıyor ki, putperest Mekkelilerin ağır baskıları yüzünden, kendilerini güvenceye aldıkları zamanlarda akşamdan başlayarak sabaha kadar toplu tapınma biçiminde yerine getiriyorlardı. Bilginler Miraç olgusu ya da mucizesi tarihinin, Muhammed'in peygamberliğinin 6. yılı ya da Hicret'ten 4 yıl önce olması gerektiği üzerinde anlaşırlar. Birincisi, 616 yılı Kırkların, yani ilk İslamların sayısının katılan bir kişi ile kırka tamamlandığı tarihtir. Artık Kırklar Meclisi kurulmuştur. Yukarıda söylenen gizli yerlerde geceleri cem olup, hem gizlice ibadetlerini yapıyor hem de gündüz bulabildikleri, çeşitli biçimlerde sağlayabildikleri günlük yiyecek ve içeceklerini paylaşıyor. Kuşkusuz yarınki yaşamları ve İslamı yayma hizmetlerinin planları da konuşulup tartışılıyordu. Bu kırkı tamamlayan kişi Khattab oğlu Ömer idi. İbn Hişam'ın kitabından başka, İkhvan as-Safa 'da (IV.Risale 16.kısım) dahi şu kısa açıklama vardır:

    ÇOK ÖNEMLİ BİR TESBİT


    "Peygamber ilk kez misyonu ve propaganda eylemine Hatice ile başladı, sonra vasisi Ali, dostu Ebubekir, Malik, Abuzer, Şuayp, Bilal, Salman, Mikdad, Cubeyr, Ammar, Basir ve diğerleriyle, bir kadın 39 erkekten oluşan bir topluluk (Alevi inanç geleneğinde bu sayı 19 kadın 21 erkek olarak gösterilmektedir) oluncaya kadar sürdürdü. Peygamber, ya Abu Cehil'in ya da Ömer'in din değiştirerek İslamın güçlendirilmesi için Tanrıya yalvardı ve kırk kişi oldular: o zaman yüce davayı açığa vurdular (izharu d-dava)..." (kaynakYves Marquet, La Philosophie Des Ikh wan al-Safa, etudes et documents , Alger, 1973, s.373)

    İlk Kırklar arasında adı geçen sahabilerden Ebubekir ile Ömer'in Ummu'l Kitab'taki 12 Nakib ve 28 Necib arasında adları bulunmamaktadır.

    Ayrıca Kolayni Usul-i Kafi' eserinde, İmam Bakır'ın Salman, Mikdad, Abu Zer, Ammar Yesari gibi birkaçı dışında, diğer sahabilerin dinin kurucusu Dede'sine ihanet ettiklerini söylediğini yazmaktadır. Ömer bin Khattab, aşağıda göreceğimiz gibi, Medine'de ilk toplu tapınmada, -isterseniz ilk Cem'de diyebilirsiniz-, ikrar verip Ensar'dan biriyle yol kardeşi (musahip) olmuştu. Ancak Ebubekir ve Ömer, ikisi de Peygamber'in cenazesini bile kaldırmadan verdikleri ikrarlarından döndüler. Kırklar Meclisi, etkinliklerini ve toplantılarını gizli yürüterek Yesriblilerle ilişkiler geliştirmişti. Mekke gibi zengin ticaret toplumunun, kutsal inançları ve tüm değerler sistemini altüst eden İslam dininin bu ilk mensupları, elbetteki gizli bir örgüt gibi çalışacaktı. Bu bağlamda araştırmacı ve tarihçilerin, olayın bu yönünü görmek istemeyip, Kırklar Meclisi'ni ya toptan yadsımaları, ya da hayali "göksel meclis" gibi değerlendirmelerini doğrusu yadırgıyoruz. Bu gizli meclis, özellikle Mekke ticaret aristokrasisi dışındaki yoksul kabile mensuplarını, Bedevileri ve yerli-yabancı emekçi köleleri İslama çekebilmeleri için, yeni ve eşitlikçi, paylaşımcı bir sistemi öngören inanç ve toplu tapınma kuralları yaratmışlardır; İslami söylemle Peygambere vahiy yoluyla inen ayetlerin istedikleri ve öngördükleri düşünce ve eylemleriydi. Bu bir avuç insan, din kurucusunun önderliğinde ve kendilerini güvencede tutacak bir hizmet dağılımı çerçevesinde, gizlice toplanıp, tapınıyor; konuşup, tartışıyor ve kendi kendilerini eğitiyorlardı.
    Öbür yandan Hicret (göç) etmeye karar verdikleri, Yesrib (Medine) tarımla uğraşan bir kabileler konfederasyonuydu ve toprağı ortak kullanıyorlardı. Ayrıca bazı kabileler Musevi olduğu gibi aralarında yaşayan Hırıstiyanlar da bulunuyordu. Bu nedenlerden dolayı, sığınma durumunda kalacakları bu topluma uygun değerler de geliştirmeliydiler. Böylece "Kırklar" söylencelerinde günümüze kadar ulaşan (simgesel) bir üzüm tanesini kırka bölmek ya da ezip şerbet yaparak, kırk kişinin tatmasını sağlayacak bir bölüşümcülük ve birine neşter vurulunca hepsinde aynı acıyı duyuracak, kan çıkartacak kardeşlik ortamı oluşmuş olan bu meclis Medine'ye taşınıp, daha da geliştirildi .

    Muhammed Hamidullah kardeşlik uygulamasını şöyle anlatıyor:

    "Mekkeli muhacirler için Hz. Peygamber bir genel toplantı tertipledi. Bu toplantıda her çalışan, eli iş tutan Medineli Müslümanın (Ensar), bir Mekkeli Müslümanı (Muhacir) 'kardeş edinmesi' teklifinde bulundu (Muahat Anlaşması). Buna göre iki tarafın aile mensupları, bu suretle ortaklaşa çalışacak, kazanacaklar ve hatta öz kardeşler, ye ğenler ve başka akrabalar bertaraf etmek suretiyle birbirlerinin mirasçısı olacaklardı. Bulunan bu çare, bu usül senelerce devam etmiş…"

    kaynak Muhammed Hamidullah, Çev. Salih Tuğ, Resulullah Muhammed, 1992, s. 102-103
    Profesör olayı sadece bir "ekonomik çare" gibi gösterip, kardeşlik tutmayı ilk Islam cemaatının toplu tapınmasının bir ögesi olduğunu görmek istemiyor. Her ne hikmetse ortodoks İslam bilginleri, Muhammed Peygamberin her önemli kararı ve eylemini Tanrı'dan aldığı ayetlere bağlarken bu çok önemli ritüeli bir andlaşma maddesi olarak değerlendiriyorlar. Neyse ki yazar, kardeşlik uygulamasının yıllarca sürdüğü gerçeğini saklayamıyor. Bu ritüeller İslama giriş, aydınlatıcı din kurucusunun huzurunda, ikrar verme / bağlanma / andiçme töreniydi ve de biçim ve öz olarak Alevi-Bektaşi inancında uygulanan Musahipliğin ilk örneğidir. Aynı zamanda bir çeşit mal ve can ortaklığında güvenceye alınmış, toplumsal ve ekonomik bağlamda kurumlaştırılmış olduğu kadar inanç ve yol kardeşliğidir. Örnek olarak verilen Mekkeli ticaret adamı Abdurrahman Avf ve Hattap oğlu Ömer ile kardeşleşen iki Medinelinin içtenlikle benimseyip herşeylerini bölüşmeye hazır olduklarını görmekteyiz.

    Kaynak:Engineer, Asghar Ali, The Origin and Development of Islam 1988, s. 97, 99-105)
    Bazı kaynaklarda farklı sayılar verilmesine rağmen, bilinen odur ki, Muhammed Peygamber 13 yıllık Mekke döneminde İslama çevirebildiği 70'in biraz üzerinde Mekkeli müslüman ile Medine'ye göçetmişti. Yine heriki tarafta baba, oğul kardeş ve akrabaların bulunduğu Bedr savaşına katılan müslüman erkek sayısının yetmiş olduğu bilinmektedir. Böyle olunca ilk kardeşlik tutan muhacir ve ensar'dan müslüman sayısı 150 civarındaydı.
    Bu ilk toplanma, "cem" olma (toplanma) yerinin adı cami değil, mescid (secde edilen, niyaz yapılan yer) idi. Bu sırada küçük Kuba mescidinden sonra daha geniş bir avluya sahip Medine mescidini yaptırmış ve ilk geniş toplu tapınma kardeşlik ritüellerini, yani musahipliği burada gerçekleştirmiş bulunuyor. Alevilerin tapınma yeri olan Cemevi, bu ilk mescidin işlevlerini hala sürdürmektedir.
    Muhammed'in Hakka yürümesiyle birlikte ikrarlarını bozan ve kendilerini halife ilan edenler tarafından meclis dağıtıldı. Üyelerinin bir kısmı gaspçı yönetimin yanına geçti, Salman, Abu Zer, Kamber, Mikdad, Bilal vb. sadık kalanlar ise sürgünden sürgüne uğrayarak cenklerde müşrik ordusuna karşı kahramanca savaştılar yaşadılar sonunda hakka kavuştular. Fatima'yı aynı yıl kaybeden Ali'ye ise 24 yıl boyunca tam bir gözaltı yaşatılmıştı.
    Zaten hz.fatmanın ölümüde islamda yerini kara bir leke olarakta almasıda olayı özetler İsteyen istediğini uydursun varıp gideceğimiz yer Allahın yanıdır. [u]
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Görgü Cemi-KırklarCemi Empty Geri: Görgü Cemi-KırklarCemi

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 25 2009, 18:25


    İmam Cafer Buyruğu'nda Cem'in özellikleri şöyle vurgulanır:



    "Cem'de büyük küçük, güzel çirkin bir olur ve dahi Cem cennettir; müminleri (erkekler) melek, müslümleri (bacılar) huridir. Yedikleri cennet taamı, içtikleri cennet şarabı, giydikleri cennet esvabıdır... Pirlerin mürşidlerin evleri Mekkeleridir. Onları ziyaret edenler binbir kere hacı ve gazi olurlar; günahlarından kurtulup masum ve pak olurlar..."

    Bu inanç anlayışı Ortodoks İslama tamamıyla aykırıdır. Çünkü Alevilik, içinden çıkmış olduğu İslamiyeti batıni / tevil yorumlarıyla şeriat karmaşası ve doğmalarından arındırıp, akılcı bir anlaşılırlık içinde, birçok inanç ve felsefeleri de özümseyerek, toplumsal kurumlar biçiminde geliştirip yaşama geçirmiştir. Bu kurumlar Alevi-Bektaşi toplumunun sosyal, ekonomik, adli ve ahlaki gereksinimlerini eşitlik ve paylaşımcı ilkeler çerçevesinde karşılayabilen bir içyönetim ve yaşam düzeni oluşturmuştur. Alevi-Bektaşi inanç toplumu, İslam dinini kendisi gibi algılayıp ve kendisinin tapınma biçimlerini uygulamadığı için dinsiz sayan; İslam dışı ve kafir görerek katlini vacip sayan baskıcı Şeriat devletlerinin adalet sistemlerine, yani kadısına-kudatına güvenmediği için kendi adalet düzenlerini de yaratmışlardı. Şeriat temelli egemen yönetimlerin tüm baskı ve zulümlerine, resmi din dayatmalarına, işte bu, nesnel dünyayaya yönelik tapınma kurumlarıyla yarattıkları düzen sayesinde göğüs gererek varoluşlarını sürdürebilmiştir.


    Hz. Muhammed dönemindekikırklar Meclisi, devrin âlimlerinden olmuştur. Çeşitli ırklara mensup meclis üyeleri, gönüllülük temelinde birebir eşit, İnsan-ı kâmil kişilerdir. Bu seçkinler topluluğunda 17'si kadın ve 23'ü erkek olmak üzere 40 insan aynı zamanda, Hz. Muhammed'e gelen "Vahiy"leri ilk duyan ve yorumlayıp uygulayanlardır. Süreç içinde ölümler nedeniyle, kırklar Meclisine sayıyı tamamlamak için "Ashabı Suffa"dan yeni elit insanlar alınmıştır. "On Yedi Kemerbestler" de bu meclisin üyelerindendir. Hz. Ali döneminde de kırklar Meclisi devam etmiştir. Kadın ve erkek olmak üzere 50 civarında insan bu mecliste görev almıştır. kırklar Meclisinin bazı üyeleri şunlardır: Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hamza, Selman-ı Farisi, Kürt Gavan, Türk Süreyc, Ümmü Selame, Ebû Hureyre, Rahib Hanzele, Revaha, Maz'un, Ali Kanber, Cafer-i Tayyar, Ebu Zerr-i Gaffari, Cabir-i Ensari, Malik-i Eşter, Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn Sebe, Ebu Derda, Cömert-i Kassâb, Muhammed bin Ebubekir, Ammar İbn-i Yaser, Süheyl-i Rumi, Mikdât, Bilal-i Habeş.....kırklar Meclisi üyelerinin kemer bağlayıp el verdiği müştehit sufiler; İslâm coğrafyasında mürşit olarak; Hankah, Tekke ve Zaviyelerinde gerçekleştirdikleri eğitim ve öğretimle toplumu irşat etmişler ve yönlendirmişlerdir.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Görgü Cemi-KırklarCemi Empty Geri: Görgü Cemi-KırklarCemi

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 25 2009, 18:26

    ŞÖYLEDE BİR KEZ BAKARSAK

    Ayn-iCemler


    Hz. Muhammed Mekke'de "Vahiy"leri tebliğe başladıktan birkaç yıl sonra, gizli bir örgütsel yapı oluşturur. İslâmi cemaati yönetmek ve ibadetleri eda etmek için bir evi karargâh olarak kullanırlar. "Dâr-ün Nedve" denen bu "cemaat evi", gizli bir Cemevidir. Enfal suresi 30. ayette bu husus belirtilmektedir.(9) Araf suresi 31. ayette Cemevi tanımlandığı gibi, yapılacak işler de anlatılmaktadır.(10) Hac suresi 34. ayette belirtilen hususlar ve "mensek" terimi, Cemevi ile yıllık "görgü cemi"ni tanımlayarak, farz olduğunu belirtmektedir.(11) Mekke'de "Dar-ün-Nedve" de oluşturulan ve İslâmi toplumu yöneten "şura"ya, Hz. Muhammed'in "danışma organı"na "kırklar Meclisi" denmektedir. Bu meclisin eda ettiği ibadet tarzına da " kırklar cemi" denir.

    Gizli bir örgüt gibi faaliyet gösteren "kırklarmeclisi", 615- 618 yıllarında yetkinleşir ve geniş bir örgütlenme ağı kurar. Medine'ye 12 İslâm ailesi göndererek koloni oluşturur ve tebliğle görevlendirilir. Hz. Muhammed artık Mekke'de barınamayacağını anlayınca, üç yıl boyunca Medinelilerle gizlice görüşmeler yapar. Ve bu görüşmeler sonucunda, "3 Akabe Biatı" gerçekleştirir. Kırklar Meclisi'nin organize ettiği bu biatlar sonucunda da Hz. Muhammed, Medine'ye 622'de göç eder. Hz. Muhammed'in Medine'ye varışını müteakip, bizzat kendisinin "mimar ve mühendis"lik tasarımını yaptığı ve yapımında da bir işçi gibi çalıştığı "külliye"yi inşa eder. Bu mekân, Hâce Bektaş Veli ve Şahkulu dergâhlarının özelliklerine sahip ve işlevsel tarzda idi. Külliyenin, o günkü yapı malzemeleri olan tuğla, kerpiç ve ahşap kullanılmak suretiyle ana bina ve müştemilâtı inşa edilir. Hz. Muhammed'in kendi evinin de bulunduğu bu külliye; ibadethane, aşevi, konukevi, at ve develerin kaldığı ahırlar, tüccarların mallarının pazarlandığı avlu, okul gibi çok amaçlı bölümlerin olduğu büyükçe bir yapıdır.
    Hz. Muhammed'in kurduğu okula da " Suffa Okulu" denmektedir ki ilk İslâm üniversitesidir.(12) Kadın ve erkeklerin öğretim ve eğitim gördüğü bu okulda, başta Hz. Muhammed olmak üzere, kırklar Meclisi'nin üyeleri her konuda dersler vermekteydiler. Daha sonraları "Mescid-i Nebevi" denecek olan bu külliye, ilk kurulmuş olan resmi Cemevinden başka bir şey değildir. Cemevleri; Karmati ve İsmaililerin "Dâr-ül-Hicra"larının "mikro" örnekleridir.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Görgü Cemi-KırklarCemi Empty Geri: Görgü Cemi-KırklarCemi

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 25 2009, 18:27

    Hz. Muhammed ile Hz. Ali'nin Cem'deki Konumu ve Dedelik Kurumu'nun Oluşumu

    Hz. Muhammed, gelen "vahiy"leri tebliğle görevli bir Nebi / Resûl olmasının yanında, kırklar Meclisi tarafından seçilmiş bir "Mürşit"tir. Yine bu meclisçe Hz. Ali de "Rehber" ve Resulullah'ın vekili olarak seçilir. Bu nedenledir ki Hz. Muhammed; "Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır. İlim isteyen kimse, onun kapısından gelsin" mealindeki hadisi ile "Ali Kuran-ı Natık"tır buyruğu, Alevi cemlerinde bu iki ulu kişinin yerini ve önemini belirtmeye yetmektedir. kırklar Meclisi'nde mürşit ve rehber seçimi, bugünkü anlamda "Dedelik Kurumu"nun oluşmasına temel dayanak sağlamıştır. Bu kurumsallığa "Pirlik Makamı"nı da Hâce Bektaş-i Veli eklemlemiştir. Alevi inancına göre Hz. Muhammed okur-yazar olup, büyük, dâhi bir feylesoftur.

    Peygamberin torunlarından, 5. İmam Muhammed Bakır (676-735); "Peygamber kesinlikle okuma yazma bilmez bir cahil değildi. Aksine 70 dile yazılı ve sözlü olarak hâkimdi ve her kim ki, onu bir cahil olarak tanımlarsa, o kâfirdir." demektedir.(13) Hz. Muhammed, okul açıp pozitif bilimleri okutan ve aynı zamanda öğretmenlik yapan bir peygamberdir. Bazı Sünnilerin belirttiği gibi "ümmi" değildir. Suffa Okulu ile ilgili Bakara Suresi 273. ayet bunun en büyük,delilidir.


    Hz. Muhammed'in Allah ile konuşma olayına İsra veya Miraç denmektedir. 615 – 625 yılları arasında birkaç kez gerçekleşen bu olayların "ruhâni" ve "bedeni" olduğu konusunda İslâm alimleri fikir birliğinde değillerdir. Prof. Dr. Hamidullah (14) ve Prof. Dr. Öztürk (15), Hz. Muhammed'in uyku ile uyanıklık arasında iken birkaç kez İsra (gece yolculuğu) olayı gerçekleştiğini, Miraç olayının ise bir kez vuku bulduğunu belirtmektedirler. Hz. Muhammed Miraç dönüşü "kırklar meclisi"ne uğrar, cem eda eyler, semah döner, engür içer.(16) Allah ile konuşmalarını anlatır. Meclisin üyesi ve büyük tasavvufçu Abu-Zerr-Gaffari, Hz. Muhammed'e "Allah'ı gördün mü?" diye sorar. Resûlullah da Allah'ı "nur" olarak betimler. (17) Alevilikte cem ve semah ibadeti, İsra ve Miraç olayı ile birlikte yaşama geçmiştir. Semahın piri, Ebu-Zerr-Gaffari'dir. Semah ve ceme müzik ise, Hz. Muhammed döneminde " tef" ile girmesine karşın, esas ritüel olarak şekillenmesi Türklerin İslâmiyet'i kabulleriyle olmuş ve çöğür, kopuz, gibi bağlama türleri girmiştir. Türklerin Anadolu'ya gelişleriyle de keman, ney, kudüm gibi estürumanlar da cemlerde kullanılır olmuştur. Gerçek anlamda ibadet cemi ve semahına ikrâr vermiş, nasip almış ve olgunluk mertebesine erişmiş insanlar (bacı ve sofular) girebilirler. Bugün cemevlerinde zahiren yapılan cemler, "eğitim ve öğretim cemleri"dir. Gönül gözüyle "Tanrı"yı seyreyleyen, insan-ı kâmiller gerçek cem eyler, coşkulu vecd ile semah dönerler. Birisi, Hz. Ali'ye "Allah'ı gördün mü?" diye sorar. Hz. Ali de, "Ben başımdaki göz ile görmedim, kalp gözüyle gördüm ve şahadet ettim." diye cevap verir.(18) Hz. Ali'nin bu net ve yalın cevabı, Alevi tasavvufunun özünü oluşturur. İnsanın yüreğiyle, can gözüyle Allah'ı görmesi, aşkı ile yeksan olması, ilâhi sevgilisiyle hemhal olması, Alevi öğretisinin temel kuramıdır. "İnsan, Allah'ın bir tür yürüyen görünümüdür. Bunun içindir ki, Allah evrene sığmadığı halde insanın kalbine sığmış, insana şahdamarından daha yakın olmuştur."(19) Bu anlayıştandır ki, Aleviler ibadetlerini hallka şeklinde, "cemal cemale" yaparlar. Kâbe'leri insandır. Cem tapınma tarzının temel esprisi de budur. Bu esprinin temel kaynağı da "Allah-İnsan-Kâinat" bütünlüğü ve birliğidir.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Görgü Cemi-KırklarCemi Empty Geri: Görgü Cemi-KırklarCemi

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 25 2009, 18:27

    Dipnotlar

    (1) Muhammed Hamidullah: İslâm Peygamberi (Hayatı ve Faaliyeti) Cilt:I-II, İrfan Yay. 5.Bas. İstanbul 1990 / 91

    (2) Ali Bulaç: "Medine Vesikası Hakkında Genel Bilgiler" Birikim Dergisi Sayı: 38 / 39 (1992); "Medine Vesikası Üzerine Tartışma, I ve II" Birikim Dergisi Sayı: 47 ve 48 (1993); "Sözleşme Temelinde Toplumsal Proje" Birikim Dergisi Sayı: 40 (1993).

    (3) İsmail Onarlı: "Medine Vesikası ve Alevilik" Kervan Dergisi, Sayı: 66, (1998).

    (4) İmam Cafer –i Sadık Buyruğu. Haz. Adil Ali Atalay (Vaktidolu), Can Yay. 9.Bas. İstanbul 1999: 92-98

    (5) El-Şehristani: El-Milel ve'l-Nihal, İstanbul 1845; Al Shahistani: "Kitab a Milal" Çev. Jean-Claud Vadet, Les Dissidences de l'Islam, Paris 1984.

    (6) Sahih-i Buhari: Mutasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, 7.Cilt, 8.Bas., DİB.Yay. Ankara s.75- 77 ve M. Hamidullah'ın age.

    (7) Hasan Basri Çantay: Kuran-ı Hâkim ve Meâl-i Kerim, Neşre Hazırlayan: M. A. Yekta Saraç, Risale Yay. İstanbul 1997 ile ( 1.Bas.1957'ye) deki ayetlerin Türkçesine bkz.

    (Cool Y. N. Öztürk, S. Ateş, A. Bulaç, H. Yazır, Ö. N. Bilmen'in Kuran çevirilerine bkz.

    (9) Ahmet Bican Efendi: Envâr-ül âşıkin (Âşıkların Nurları), Huzur Yay. İstanbul s. 411-413.

    (10) İsmail Hakkı İzmirli: Kuran-ı Kerim'in Türkçe Anlamı, Eren Yay. İstanbul 1977.

    (11) Ali Bulaç: Kuran-ı Kerim'in Türkçe Anlamı (Meal ve Sözlük) Birim Yay. İstanbul 1985; ilgili sure ve dipnotuna bkz.

    (12) Muhammed Hamidullah: İslâm Müesseselerine Giriş, Türkçesi: İhsan Süreyya Sırma, İstanbul 1992: 65- 69 ve Sahih-i Buhari, DİP. Yay. 1991: 2 / 544, 5 / 276 11 / 59 bkz.

    (13) Anton J. Dierl: Anadolu Aleviliği, İstanbul 1991: 103.

    (14) M. Hamidullah: "İslâm Peygamberi" S. 134- 148

    (15) Y. N. Öztürk: Kuran'daki İslâm, l6. Bas. İstanbul 1997: 58-59.

    (16) Bedri Noyan: Bektaşilik ve Alevilik Nedir? Ankara 1985: 50.

    (17) M. Hamidullah, age. Cilt-I:139

    (18) Murtaza Mutahari: İnsan-i Kâmil, İstanbul 1989: 161.

    (19) Y. N. Öztürk: Tarih Boyunca Bektaşilik, 3. Bas. İstanbul 1985: 50.

    (20) Y. N. Öztürk: Kuran'ın Temel Kavramları; Kuran'daki İslâm Yeni Boyut Yay. İstanbul
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Görgü Cemi-KırklarCemi Empty Geri: Görgü Cemi-KırklarCemi

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 25 2009, 18:28

    Kuranda salat
    İsra 78-79-110; Hud 114; Müzemmil 1-2-3-4-5-6-7-20; Bakara 43-83-153-110-117-238-277; Nisa 77-103-142; Nur 37-56; Maide 55; Meryem 54-55; Hac 78; Lokman 4-17; Mücadele 13; Araf 31-170; Taha 14-130-132; Mü'minûn 2; Al-i İmrân 17-113; Furkan 63-64; Fatır 29; Zümer 9; Zariyat 17-18; Ankebut 45; Secde 16; Yunus 87; İbrahim 31; Nasır 1-2; Mearic 22-23; Ma'un 1-7; İnsan 25-26;Kaf 39-40 Müzemmil 1-2-3-4-5-6-7, Hûd 114, İsra 79, Furkan 64, Zümer 9, Zariyat 17-18 ve İnsan 25-26. ayetleri

    Günümüzün Sünni dünyasının saygın ilahiyatçı bilim adamlarından Y. N. Öztürk, günümüzde uygulanan namazın Peygamber Muhammed'in namazına uymadığını belirtmektedir. Gerçi kimi çelişkilere de düşmüyor değildir. Öyle sanıyorum bu çelişkileri ve sözü dolandırarak söylemesi Sünni çevrenin baskılarının sonucu olmalıdır. Kitaplarından birinin bir yerinde; Kuran'ın incelenmesi ve Peygamber'in uygulamalarına bakılarak namazın "beş öğün ve her gün kılınması" gerektiğini, bunun "ameli bir farz" olduğunu, Peygamber'in ümmeti için sayısını, zamanını ve biçimini öyle "bildirip uyguladığını" yazar Fakat konunun devamında asıl, tesbitlerini.verir.


    "Namazın bugünkü yapılış biçimi büyük ölçüde Emeviler tarafından belirlenmiştir. Enes b. Malik (ölm. 708) gibi seçkin bir sahabe Emevilerin salat üzerindeki dejenerasyonunu yakınarak,anlatmaktadırder.

    Emeviler tüm İslam'ı bozdukları, değiştirdikleri, kendi isteklerine göre uyarladıkları gibi, namazı da değiştirmiş, Peygamber dönemindeki uygulamaya göre bozup değiştirmiş ve birçok,eklemeler,yapmışlardır.


    Y. N. Öztürk bir başka çalışmasında da namazın aslına göre değiştirildiğini belirtir. Günümüzde kılınan namazın Peygamber'in namazına uyup-uymadığı sorusuna;
    "Hayır uymuyor.

    Özellikle camilerde topluluk halinde kılınan namazlar Hz. Peygamber'in uygulamasına büyük ölçüde ters düşmektedir".der.
    Namazın zorlaştırma doğrultusunda bir bozuma uğratıldığını da şu sözleriyle belirtir:
    "Her şeyden önce namazı/salat günlük yaşamda problemler yaratacak zorlaştırmalarla acayip bir kılığa sokmuşlardır. (…) Hem biçimini zorlaştırmışlar, hem de eklemeler yapmışlardır".

    "Namazın sünnetleri" deyimini bile yanlış bularak, Müslümanların yerine getirmesi gereken namazın "farzlardan iberet" olacağını belirtir.
    Demek oluyor ki, Muhammed-Ali Yolu ve onun uygulama biçimi halifeler, Emeviler ve Abbasilerce bozularak, gerekli-gereksiz eklemeler yapılarak kendilerine uygun duruma getirilmiştir.

    Celal Yıldırım, Süleyman Ateş, Ömer Nasuhi Bilmen, Hasan Basri Çantay, Ali Fikri Yavuz ve Konyalı Mehmet Vehbi gibi Sünni çevrenin "alimleri"nin çoğu beş öğün namazın Kuran'dan olduğunu "zorlama" yorum ve çıkarsamalarla kanıtlamaya ve topluma kabul ettirmeye çalışırlar.(kıyas icma) İçlerinden bir bölümü de durumu bildiklerinden geçiştirmeye çalışır

    Aleviler ve namaz konusunu bir kaç boyutuyla ele almak gerekiyor. Çünkü Alevilerin sürekli olarak maruz kaldığı soruların başında "neden namaz kılınmıyor" sorusu geliyor.

    Her alevi mutlaka ömrünün birden fazla döneminde "siz Aleviler neden nmaz kılmıyor, camiye gitmiyorsunuz?" sorusuyla karşılaşmıştır

    Bilindiği gibi namaz Farsça bir kelimdir.namz kelimesin Kuran´da ki karşılığı salat´tir. Salat ise dua, tanrıyı içten anıp selamlama anlamına geliyor. Allah´i içten anıp selamlamanın, duanın ise biçimi, sekli yoktur. Dua, insanin Yaratıcı ile beraberliğidir. Bunun için belli bir saat, mekan, kural yoktur. İnsan istediği vakit, istediği dilde, istediği şekilde dua edebilir, Yüce Yaratıcısına şükür edebilir. Yüce yaratıcıyı anmak, Yaratıcıyla dolu olmak, bir araya gelmek için belli bir zaman dilimi yoktur. Bu her an olmalıdır ve her anda mümkündür. İbadeti belirli zamanlarla sınırlayan kendisini biçimsel kurallar ve şekillerden arındırmamış demektir. Böylesi şekilsel bir kuşatma ise yaşamın gayesine ters bir durumdur.


    Amacımız burada Alevilerle Sünniler arasındaki inanç farklılığını bütün boyutlarıyla tartışmak değildir. Amacımız ısrarla Alevilere dayatılan "günde beş (5) kez namaz kilin böylece iyi bir Müslüman olursunuz" gibi inancı biçimsel kurallara indirgeyen, hatta neredeyse bunu inancın özü sayan mantığın yanlış olduğunu belirtmektir. namaz, neredeyse birileri tarafından inancın asıl gayesi haline getirilmiştir. "günde beş vakit namaz kılan kişi iyi bir insandır ve yaşamı anlamına uygun yasayan kişidir, kılmayan ise münafık, kafir kişidir" gibi bir anlayış ortaya çıkmıştır. Aleviler asırlardır bunun inancın özüne ters bir tutum olduğunu belirtmişlerse de, siyasi anlamda iktidarda olmadıklarından dolayı seslerini kimseye duyuramamışlardır. İnancın asıl özünü takip edip uygulamak yerine gösteriş için yapılan fiillerle zamanını harcayanlara Maun suresinde söyle ikaz edilmektedir: " Dini yalanlayan gördün mü? İste yetimi itip-kakan, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. İste namaz kılanların vay haline, ki onlar namazlarında yanılgıdadırlar, onlar gösteriş yapmaktadırlar, ve ufacık bir yardımı da engellemektedirler".


    Önceki satırlarda da belirtmeye çalıştığımız gibi namz Farsça bir kelimedir. Kuran da ki karşılığı Salat´ir. Salat´in anlamı ise Allah´i içten anıp selamlama ve duadır. Bu gün egemen Sünni anlayışın günde beş vakit kıldığı ve Alevilere dayattığı ve neredeyse dinin temeli saydığı namaz ibadetinin Kuran da beş vakit olduğu yönünde acık bir beyan yoktur. Madem namz inancın özü sayılacak kadar önemli bir ibadet neden Yüce Yaratıcı bu konuda acık ve kesin hükümler ortaya koymasın?

    Aleviler namazı ret etmiyor. Nitekim Cem ibadetinde halka namazı seklinde ibadetlerini yerine getiriyorlar. Ancak bu namaz hiç bir şekilde egemen Sünni anlayışın namazıyla benzer değildir. Bazıları çıkıp diyebilir ki: "su kadar milyon insan namazı böyle kılıyor da siz Aleviler neden farklı anlıyor ve uyguluyorsunuz?" Hemen belirtelim ki çoğunluk her zaman doğru yapıyor anlamına gelmez.
    Bir Mevlana anlayışını benimseyen Mevlevi Seması Dön Babam Dönmü diye sorarsanız nasıl karşılanır hiç düşündünüz mü?

    Yoksa suni İslam tarihçisi İsmail nacar gibi şem-i ve mevlanayı yaşa oğlancılıkla mı suçlarsınız
    Mevlana derki,Çünkü ne gerekse insana kendinden gerek.

    Ayrıca hz. Muhammed (s.a.v.) (müzzemil ve müddesir) surelerinde azınlık kitle ile gece cem/halka salatı evinde kıldığına dair Allah c.c. ayette açıklamaktadır.
    Müzzemil.Sr.A.1/2/3/4/5/6/7/8/9 ve 20/ bakın burada akıl sahiplerine düşünenlere hikmet vardır son 20 ayetde salat ve dua vardır
    Müddesir.sr.A.11/31/53/54/55/56
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Görgü Cemi-KırklarCemi Empty Geri: Görgü Cemi-KırklarCemi

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 25 2009, 18:29

    Ayrıca hz. Muhammed s.a.v. önceki peygamberlerin dini hak olduğuna dair şehadetinden ispatlanan, kiliselerde ve sinagoglarda yahudi ve hıristiyanlar ayakta veya oturarak kilise içinde dolaşarak ayinlerini yapmalarından ispatlanan gezerek ibadet yapılır. Ayrıca ALİİMRAN S.A.191'de Allah'a kalkmış veya oturmuş veya yan yaslanmış iken zikir ve ibadet yapılır ispatlanmaktadır .

    Ali İmran:191
    Onlar o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin!Ateş azabından koru bizi!"

    Ali İmran:195
    Rableri onlara cevap verdi: "Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin olsun örteceğim. Ve yemin olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım." Allah katındandır karşılıkların en güzeli.

    Araf süresi 7/12/13/14
    199. Affetmeyi esas al! İyiyi ve güzeli emret, cahillerden yüz çevir!
    206. Rabbinin katında olanlar, büyüklük taslayıp O'na ibadetten yüz çevirmezler; O'nu tespih ederler ve yalnız O'na secde ederler

    Salat sözcüğü namaz anlamındadır. İkinci anlamı Kul ve Allah arasında yakınlığa vesiledir. Gerçek kul, dini görevini yerine getirendir. Çünkü Allah ( c.c.) gök ve yer sathının nimetlerinden ğanidir. Temennisinin kanıtı ZERİYET S.A. 56 mehalaktul inse velcinne ille liyabuduni) (c.c.) insan ve cinleri sadece ibadetim için yarattım buyurmaktadır. Anlaşılan, ibadet etmeyen Allah kulu olamaz anlamındadır. Yalnız ibadetin makbulü Allah'a pak niyetle ihlas ve tevhidle, şirk koşmamakla kanıtlanır.
    MÜDDESİR S.A. 41. 42. 43. 44. 45. 46. 47. 48.) Cehenneme girenlere, cehennem zebanisinin.Sorusu sizi sakara kim sevk etti. Cevapları Allah'a bilinçli /salat kılanlarla olmadık yoksul doyurmadık boş şeylerle uğraştığını beyan eder ama bakın namaz sözcüğü değil asıl olan kulluk yapılmamaktır dua etmemek ilaha şükür etmemektir özü
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Görgü Cemi-KırklarCemi Empty Geri: Görgü Cemi-KırklarCemi

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 25 2009, 18:32

    1-kuranıkerimde rekat dediğiniz uyduruk bir konu yok sayısı yok rivayet şu demiş bu demiş yalanları bırakın
    Bu şekil bu kadar önemli olsaydı ilah önuda belirtirdi.yok sağa bak
    sola bak elini kaldır kulağını indir tesbih çek sağ ayakla gir minber
    bidatlar ve eklemeler saymakla bitmez şimdi siz resulullahtan duydukki
    gördikki ashabın şu adamı bu adamı hadis dersiniz kurtarırsınız ken
    capınızda…

    Tarih sürecinde bende bir şey söylerim numanı türk yapan mevlanayı
    ebubekirin soyundan yapanlar döneminde gerçeği bulmanız tabiî ki zor..
    2-kuranda secde/ruku olgusu vardır ve bunların sayı tesbiti yoktur
    Mevlana ne demişti?
    "Senin kabın küçükse deryanın suçu ne!"
    Rukü eğilmek

    Ali imran
    43. Ey Meryem, Rabbinin huzurunda saygıyla el bağla. Secdeye kapan ve rükû edenlerle birlikte rükû et!"
    113. Ama hepsi bir değildir. Ehlikitap içinden Allah için baş
    kaldıran/Allah huzurunda el bağlayan/hak ve adaleti ayakta
    tutan/kalkınıp yükselen bir zümre de vardır; gece saatlerinde secdelere
    kapanmış olarak Allah'ın ayetlerini okurlar.

    Neml
    24-"Onu ve toplumunu, Allah'ı bırakıp Güneş'e secde eder buldum. Şeytan
    onlara, yapıp ettiklerini süslü gösterip onları yoldan saptırmış. Artık
    doğruyu bulamazlar."

    işte bahsettiğin putperest secdesi bu ayette anlatılmaktadır.


    Araf
    206- Rabbinin katında olanlar, büyüklük taslayıp O'na ibadetten yüz
    çevirmezler; O'nu tespih ederler ve yalnız O'na secde ederler.


    İnsan fani ve dünyada yalnız olduğunu idrar ederek kendisin
    yalnızlığını ilahi yalnızlık olduğunu bilir bunu her akılda idrar
    edemez şekille şemayla bu işler olmaz bu ilahı her yerde görme ile her
    tekili ilah görme mantığıyla açıklanır.sizin yerde su andaki gibi secde
    etmeniz fani içindir şeklidir asıl olan secde bu anlamda ilahı düşünüp
    yaratdıklarından dolayı secdedir ilm sahipleri bunu bilir yere kapanma
    nedir dışardan bakıldığında zahirde görünen kabeye taşa veya bir yöne
    tapma ve putluk gibi algılanmazmı taşayüz sürenleri ayıklayan sahte
    hadislerle gerçek secde ve rükü olgusunu anlamayan insanlara ne anlata
    bilirsin hiç çünkü o kemikleşmiş badatlarla sahtekarların yazdıkları
    ile insanı kamil olmaktan çok karmakarışık din zannetdiği şeylere
    inanır duru.

    Baş eğme, itaat etme, üstü Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay,
    yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların çoğunun Allah'a
    secde ettiklerini görmüyor musun?" (el-Hacc, 22/18n bir varlığın önünde
    yere kapanma

    Bakın bu ayetin özünü anladıktan sonra zırvalayıp kulağı diğer tarafdan
    göstermeye çalışmanın anlamı yotur.bidatlara uyduruk rivayerlere ille
    ruhla insanla buluşmayan saçma inanışları bırakın da mantıklı bir şeye
    inanın" diye çağrı yapın. Saçma oluşu önemli değil ki, folklorize
    etmiş, siz folklorde niye önce sola, sonra sağa döndüğünüzü sorguluyor
    musunuz? "Niye önce sağa, sonra sola dönmüyoruz ki?" diye soruyor
    musunuz? Böyle işte, böyle yapılmış, böyle gelmiş deyip geçiyorsunuz.
    Bunun kanıtlanacak, mantıklılaştırılacak bir yanı yok ki? Niye günde
    beş vakit salat/namaz kılındığının nedenlerini bilimsel olarak
    araştırmaya kalkarsanız zırvalarsınız. Nedenleri araştırılacak başka
    çok daha önemli nedensellikler ortaya konumuzda koydukr. Japonun elini
    çırpınca tanrının uyanıp uyanmadığı umurunda bile değil. Veya sen
    ilahdan bir şey istemişsin ilahta hemen kabul edecek vereçek öylemi bir
    bakın insanlığa kim ne istiyor hastalar fakirler devletler aşıklar vs.
    ilah duayı kabul eder ama senin bu anlamda kendine hak diye
    nitelendirdiğin gerçekte bunun olmadığını görüyorsun istisnalarda
    olmuştur ama hak bildiğini yapar okadar.

    İnanış aşamasında Bir kavrama karşı olmanın küfretmek, yandaş olmanın
    körü körüne övgü düzmek olduğunu sanan insanlarla didişmeyi ben de
    istemiyorum. Fakat karşıt görüş olmadan kendi aramızda al gülüm ver
    gülüm yorumu da geliştirici değil kuran ilkesinede tersdir düşünme
    ilkesi bütünlüktür.

    mezhep ve tarikatlarının bölücülüklerinden dolayı bazıları
    birbirlerinin ardında salat yapmıyor. Dikkat buyurunuz; İslam dininin
    sünni hükümdarları, hakkında tarih incelemesi yapıldığında gelen
    hükümdarların ilk işi din görevlilerini emri altına alıp, dini
    fetvaları sansüre tabi gericiliğe götürecek fetvalar ile zevk ve
    sefalarını sürdürmek için islamiyeti fenden, ilimden, icadtan, birlik
    beraberlikten uzaklaştırıcı, bölücü mezhep ve tarikatlar ile birbirine
    kindar ve birbirinden uzaklaştırmışlardır. Hiçbir islam hükümdarı
    laiklik getirmemiştir. Yalnız Mustafa Kemal ****** çağdaş ve laiklik
    maddesini emredendir, şahsi çıkarcı olmadığından hakiki mürşid ilimdir
    atasözü ile doğru ve laik, adil ve barışçı insan olduğunu
    kanıtlamıştır, diğer islam hükümdarları ise milletin gözünü zevk ve
    sefalarından kör etmek için fenni icadlar hakkında gavur icadıdır,
    haramdır, lakin kendiler 30 veya 40 cariye ile evlilikleri haram
    değildir. İnsanları camilere yöneltmekle sefahatlarını rahat
    edebilirler düşüncesi ile islamiyeti tahsilden, fenden, icadtan
    uzaklaştırmışlardır.

    Bu eleştiride ne var hz. Diye adlandırdıklarımızı çoğunun hatalarını
    artık bu akıl ilm çağında görmeyene ne diyelim bazıları tvlerde
    internet sitelerinde kitaplarında hala o dönemi yaşıyor veya yaşatmaya
    çalışıyor doğru eğri hiç düşünmeden çağa ayak uydurmadan karşı çıkarsan
    ya kafir ya münafık ya ataist ya komünist veya rafizidir. Bu zihniyet
    hala kendi çalıyor kendi inanıyor bir birlerini mutlu ediyor ve
    fıkralara bölünüp kendi aralarında topluma ilme karışmaya kaynak olmaya
    çalışıyor dolayısı ile sorun üstüne sorunlar çıkıp duruyor….


    Batı ilm üstüne ilm sağlıkta ekonomide tarımda iletişimde vel hasıl
    ilahın kulları için verdiği hizmet araçlarını bularak şükür ve ilahı
    anlayan adaletli güvenli toplum yolunda ilerlerken biz hala nerdeyiz …

    Sahtekarlar soruyor resul böylemi yapmış şöyle mi yapmış aslında onun
    kaynağıda hep rivayetler ve saçmalıklarla dolu hatta muhterem zatların
    adlarını kullanmaktan da çekinmemiş.çok güvenilir kaynaklar
    incelendiğinde çoğu şey boşta kaldığını görürü ama….

    Biz Alevilere her şey çok açık olduğu halde namazı/salatı Allaha
    yalvarış duayı sorar saz söz der durur. Bunu anlamayacak kadarda dini
    içinden çıkılmayacak bir hale soktuğunuda görmez bunu söyleyenlerede
    rafizder durur.

    saygımla:rojaazme

      Forum Saati Cuma Nis. 19 2024, 05:26