ALEVİ CANLAR FORUMU

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVİ CANLAR FORUMU

ALEVİ CANLAR FORUMU-TASAVVUF ARAŞTIRMA ,PAYLAŞIM

Mayıs 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Takvim Takvim


    Ateşi ve Külleriyle Jack London

    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Ateşi ve Külleriyle Jack London Empty Ateşi ve Külleriyle Jack London

    Mesaj tarafından Admin Salı Nis. 21 2009, 15:56

    Jack London, edebiyat eğitiminin çoğunu kütüphaneden alıp okuduğu kitaplara borçludur. London eğitimsizliğinden hiçbir zaman gocunmaz, bilakis kendini yetiştirmiş olmakla gurur duyar

    On dokuzuncu yüzyılın sonunda Amerika’da dünyaya gelen Jack London, Amerika’nın yazmayı kariyer haline getiren ve bu işten para ciddi paralar kazanan ilk yazarlarındandır. On yaşındayken babası tarafından terk edilmelerinin ardından annesiyle birlikte Kaliforniya’ya yerleşen London, soyadını, annesinin ikinci kocası John London’dan almıştır. Gerçek babasının kim olduğu hiçbir zaman kendisi tarafından dile getirilmiş olmasa da Clarice Stasz gibi önemli London biyograficileri, yazarın, astrolog William Chaney’nin oğlu olduğu tezini savunurlar. Ne yazık ki San Fransisko’daki kayıtlar 1906 depreminde yok olduklarından bu konuda kesin bir delil bulunmamaktadır.
    Yazar düzgün bir eğitim almaz, kendini yetiştirir, edebiyat eğitiminin çoğunu kütüphaneden alıp okuduğu kitaplara borçludur. Edebiyatla ilgili tohumu içine atan kitabın Ouida’nın Signa isimli romanı olduğunu dile getiren London eğitimsizliğinden hayatının hiçbir döneminde gocunmaz, bilakis, kendini yetiştirmiş olmakla gurur duyar.
    London’ın gençliğinin ilk dönemi işten işe sürünmekle geçer. İnci korsanlığından korsan avcılığına, denizcilikten işçiliğe pek çok işte şansını deneyip bir de hapis yattıktan sonra Oakland’a dönüp liseye kaydolur ve lise edebiyat dergisinde ilk yazılarını yayımlar. 1896’da Kaliforniya Üniversitesi’ne kaydolan London ekonomik sıkıntılar nedeniyle birinci yılın sonunda üniversiteyi bırakmak zorunda kalır.
    1897’de zengin olmak umuduyla eniştesi James Shepard’la beraber Klondike Altın Avı’na katılırlar. Yazar, ileride başarı kazanacak ilk öykülerini bu dönemde kaleme alır. Ancak yine aynı dönemde diğer pek çok altın avcısı gibi hastalanır ve hayati tehlikeyi atlatana kadar inanılmaz güçlüklerle boğuşması gerekir. Bu dönemi, Klondike’ta çektiği acıları anlattığı Ateş Yakmak, yazarın en iyi kısa öyküsü kabul edilmektedir.

    Hayatta kalmanın yolu: Yazmak
    London işçi olarak hayatını geçirmekten kurtulmasının tek yolunun yazmak olduğunu kavramış olarak ayrılır Klondike’tan ve zenginleri kendi oyunlarında yenebilmeyi umarak kaleminin bu kısır döngüden kurtuluş bileti olduğuna karar verir. Martin Eden’ı yazmaya başlar ve yeni teknolojiler sayesinde dergiciliğin bir anda patlamasıyla öykülerinden para kazanır hale gelir. 20. yüzyıl geldiğinde artık ciddi paralar kazanmaktadır.
    1903’te Vahşetin Çağrısı’nı tamamlayıp Saturday Evening Post’a götürür ancak editörü hikâyeyi beş bin kelime kısaltmazsa yayımlayamayacaklarını söyler. London kısaltmayı kabul eder ve öykü karşılığında 750 dolar alır. Yirmi iki gün sonra Macmillan Yayıncılık kitabın orijinal haline 22 bin dolar öder. Bu, önceki romanı fazla satmamış olan Jack London için şaşırtıcı bir gelişmedir ve ilerleyen yıllarda bu kitabının teliflerinin kendisini hayatı boyunca geçindireceğini aklına bile getirmediğini dile getirecektir.
    Yazar yazarak para kazanmaya başladığı dönemlerden itibaren sık sık ‘hırsızlıkla’ suçlanır. Bu durum London’ın çalışma yöntemi düşünüldüğünde şaşırtıcı değildir; yazar, gazete haberlerinden yararlanmaktan çekinmemektedir ve aslında Moon-Face (Ay surat) hikâyesinde paçasını kurtarmasını sağlayan da bu olur. Bu hikâye yayımlandığından Frank Norris bu hikâyenin kendisinin Century’de yayımlanan hikâyesi Passing of Cock-eye Blacklock’la büyük benzerlikler gösterdiğine dikkat çekerek dava açar. London bu iddiaya şöyle yanıt verir: “İki hikâyenin konuları aynı ama işlenişleri farklı. İkimiz de aynı gazete haberini görmüş olmalıyız.” Daha büyük bir alıntılama iddiası 1906’da New York World tarafından ortaya atılır. Yazarın, Love of Life isimli kısa hikâyesiyle Augustus Biddle’ın araştırma makalesi Lost in the Land of the Midnight Sun’ı yan yana koyup ortak pasajların altını çizen gazeteye London “daha önce de gazete makalelerini hikâyeye dönüştürerek hayatımı kazandığımı söylemiştim” diye karşılık verir. Bu iki olay fazla büyütülmese de yazarın solcu başyapıtı kabul edilen Demir Ökçe’de ipler kopar; kitabın 7. bölümünün Frank Harris’in 1901’de yayımlanan ironik denemesi The Bishop of London’la benzerleği ortaya çıkınca London kendini telifi paylaşma riskiyle karşı karşıya bulur. Yazar bu iddia karşısında kendini yazıyı oluşturan makalenin gerçekten bir piskopos tarafından yapılmış bir konuşma olduğunu zannettiğini söyleyerek savunacaktır.
    1910’da artık o kadar zengindir ki kendine bir çiftlik almaya karar verir ve Kaliforniya’da bin metrekarelik bir çiftliğin sahibi olur. Yazmak dışında bir gelir kaynağı olmayan London çiftliğin bir kazanç kapısına dönüşmesini ummaktadır. Bu dönemde yazmanın onun için para demek olduğunu dile getirmekten kaçınmaz: “Yazmamın yegâne nedeni çiftliğime birkaç metrekare arazi daha ekleyebilmek.” Ama çiftlik büyük bir fiyasko olur. Kevin Star başta olmak üzere çeşitli biyografi yazarları çiftliğin başarısızlığını London’ın alkolikliğine bağlarlar. Star, London’ın kimi zaman altı ay boyunca çiftliğe uğramayı ihmal ettiğini dile getirir. (Çiftlik bugün Jack London Arazisi Tarihi Parkı olarak korunmaktadır.)
    1916’da böbrek yetmezliği olduğu ortaya çıkan yazar, hastalığına rağmen yazmaya ara vermez ama Sosyalist Parti üyeliğinden istifa eder. Aynı yılın kasım ayında gerçekleşen ölümüyse tam bir muammadır. Onu seven ve kötüleyen (alkolik ve bir kadın düşkünü olduğunun altını çizen) biyografi yazarlarının tek ortak noktaları çoğunun yazarın intihar ettiğini iddia etmeleridir. Ancak olay resmi ölüm raporuna üremi (idrarın kana karışmasıyla oluşan kan zehirlenmesi) olarak geçmiştir. London’ın külleri çiftliğine serpilir.
    Ateş Yakmak, yukarıda da belirttiğim gibi çoğu eleştirmen ve edebiyatçı tarafından yazarın en iyi kısa öyküsü olarak kabul edilir. Hikâyelerini romana, romanlarındaki parçaları hikâyelere dönüştürmeyi seven London yapıtlarında sık karşılandığı üzere Ateş Yakmak’ın da iki versiyonu vardır. Hikâye ilk olarak 1902’de Youth’s Companion dergisinde bir tür çocuk hikâyesi olarak yayımlansa da asıl dikkat çeken hali yazarın hikâyeyi elde geçirerek hazırladığı Century versiyonu olur. Hikâye uyarıları göz ardı ederek Alaska’ya gidip altın aramaya kalkan Tom Vincent’ı anlatır. İlk versiyonda Vincent ayağı suya girip donunca onu ısıtmak için bir ateş yakar ama ateş söndüğünde yeni bir tanesini yakmayı beceremeyince merkez kampa dönmeye karar verir. Ne yazık ki ulaştığında kampı boşalmış bulan kahramanımız yeniden bir ateş yakmayı dener, ellerini yakar ama sonunda ateşi yakmayı başarır...
    İkinci versiyondaysa, adı verilmeyen kahraman yarı vahşi köpeğiyle altın aramaya gider. Olaylar benzer biçimde gelişirler ama bu sefer ateş yakamayan adamın aklına köpeğini öldürmek gibi çözümler de gelecek, ne var ki fiziksel olarak buna yapabilecek durumda olmadığı keşfedecektir. İnsanın doğayla mücadelesinin en güzel tasvirlerinden kabul edilen bu ikinci versiyonun sonunda kahraman kaderini yani ölümü kabullenir. Adamın öldüğünü anlayan köpek onu orada bırakır ve tek başına merkez kampa döner. Eleştirmenler alt metnini doğanın kurallarına karşı çıkan insanın cezalandırılması olarak değerlendirdikleri yapıtı ahlaki bir baş yapıt olarak gördüklerini yazar, London’ın tasvir yeteneğini överler.

      Forum Saati Perş. Mayıs 02 2024, 07:27