METAFORUN YARATTIĞI UÇURUM
Lukacs’ın Kafka metinleri için tespit ettiği şu yapısal teknik burada da geçerlidir: Metafor ile gerçeklik arasındaki uçurumun derinliği, anlamlandırma girişimlerinin çeşitliliğinin nedenidir. Bu tespit burada sadece “böcek” metaforu için geçerli değildir elbette. Kafka’nın özel hayatını belirlemiş kişi ve ilişkilerin metne sızmasının yanı sıra, Kutsal Kitap’tan alegori ve metaforların da metne serpiştirilmiş olması, belki edebiyat eleştirisinin önüne bol bol yokuş çıkarmaktadır; ama asıl, bu tür metinlere zaman ve kültürel coğrafya olarak uzak bir mıntıkada (ülkemizde) metinlerin anlamlandırılmasının (açıklayıcı destekler olmaksızın) neredeyse imkânsız olduğu, bu metin özelinde bir kez daha tescil edilebilirse, Dönüşüm de, okumanın, duruma göre çok özen isteyen bir uğraş, kaygılara göre farklı birikimler gerektiren bir çaba olduğunu gösterir.
Sözünü ettiğimiz simge ya da yollamalardan biri, öykünün başında karşımıza çıkan, boynunda boa yılanı biçiminde, uzun bir kürk atkı bulunan, dimdik oturmuş kadın resmidir. Gregor bu resme büyük önemler atfetmiş, onu özel biçimde, kendi emeğiyle çerçevelemiştir. (Bir kadına sahip olmak için yapabileceği tek şey buymuş gibi.) Bu bekâr odasında, Gregor’un biricik cinsel yaşantı nesnesi gibidir bu resim. Annesi ile kız kardeşi odayı boşaltmaya (odaya bir böceğin ihtiyaçları doğrultusunda yeni bir kimlik kazandırmaya) yöneldiklerinde, böcek Gregor, bedeniyle resmi örter: “Ben insanım, bu oda sizin sandığınızın ötesinde anlamlar içeriyor benim için,” demektir bu. Ve orada hâlâ kendine ait bir şeyler bulunduğuna en azından kendini inandırmaya çalışmanın beyhudeliği belirgindir. Bu çaba sırasında ortaya çıkan böceği annesi yeniden görür ve tekrar kendinden geçer.
Baba, birden eline geçirdiği elmalarla böceği elma bombardımanına tutar ve elmalardan biri böceğin sırtına saplanır. Sırtında açılan yara Böcek-Gregor’un sonunu hazırlayacaktır. Bu tuhaf savunma ya da öfke tepkisi de düşündürücüdür ve aile üyelerinin, babanın, hâlâ böcek ile oğlu Gregor arasında gidip geldiğini, karşılarındaki varlığın kimliği hakkında kararsız olduğunu göstermektedir. Çünkü baba, böceği böcek olarak kabul ettiği anda, ikide birde eşinin bayılmasına yol açan bu tuhaf yaratığın hayatına son vermenin çok d aha kesin yollarına başvurabilir, oysa o, bir tür korkutma, geriletme oyunu oynamaktadır sanki “oğluyla”. (Babaya Mektup’ta Kafka’nın babasına hatırlattığı gibi, bu baba da, meseleleri hep yüzeysel, kolay yanlarından mı almaktadır?) Peki bu elmalar, cennet mitosundaki bilgi ağacının elmaları ile özdeşleştirdiğinde öyküye getirecekleri bir anlamsal boyut bulunmakta mıdır? Yoksa Kafka, o elmaları da bizim başımıza atıp “Yorumu size kaldı!” mı demek istemektedir?
Öykünün son bölümünde anne baba ittifakına kız kardeş Grete de katılır. Gregor’un odadaki resmi saklama çabasına öfkeyle karşılık verirken, ona, insan kimliğini çoktan yitirmiş olduğunu mu hatırlatmak istemektedir, yoksa bu tepkinin altında enseste kadar uzanabilecek bir ima mı bulunmaktadır? Burada bu soruyu Kafka biyografisi yazarlarına sormuş olmakla yetinelim.
Grete, Böcek-Gregor’un, içindeki insanlığı yaşatabilmesinin son imkânı gibidir. Onun saf değiştirmesiyle, hayata direnmenin anlamı da yitip gidecektir. Ama bu artık, o başlarda sözünü ettiğimiz bağımsızlaşma durumunda da tam geçişin, her türlü “insani iletişime” kapanmanın fırsatıdır, elbette böcek olarak. Ama bu bağımsızlaşma ya da dönüşümün getirdiği durum içinde hayatına bir anlam verme çabası artık beyhude bir çabadır. Bir yandan fizyolojik olgular varlığını tehdit etmektedir (sırtındaki yara, açlık), öte yandan yeme ihtiyacı, böcek ve insan ikilemini ortaya çıkartmakla kalmaz, böceklik özelliğinin insan olma özelliğine gitgide ağır bastığını belli eder: En lezzetli insan yemeği bile işine yaramamaktadır artık. (Elbette bu yemek, fiziksel, fizyolojik anlamda somutlaştığı ölçüde. “Besin”, çok anlamlı bir gösterge olarak alındığında ise, Böcek-Gregor, İnsan-Gregor’un karşısında gerileyecek, arayış, doyma, beslenme ihtiyacı, başta da belirttiğimiz o gerçek özgürlüğe duyulan özlemle eşanlamlı olacaktır.)
Üçüncü bölüm, ailenin Gregor’un durumu hakkında adını koymadıkları bir görüş birliğine vardıklarını gösteren olaylara sahne olur. Eve üç kiracı bey alınmış, evin gereksiz eşyası, pis öte beri, Gregor’un odasına tıkıştırılmaya başlanmıştır. Kiracılar eve büyük ölçüde el koymuş, aile, bir bakıma Gregor gibi, sınırlı bir mekâna sıkışmıştır. Ailenin bu sıkıntıya katlanmasının nedeni kira geliri kaygısı gibi görünse bile, artık baba ve kız kardeş çalıştıkları için, bu ihtiyaç, inandırıcı bir açıklama getiremez bu yeni duruma. Baba ve kız kardeş, Gregor’un istemeden bozduğu düzeni daha da çığırından çıkarmaya sanki özen göstermekte, kendilerinin başlatmadığı bir “oyunu” sonuna kadar götürme, hatta kendilerinden bir şekilde kaçmış olan Gregor’u cezalandırma isteği göstermektedirler. Aile, eve yerleşen bu üç kişiye, Gregor’a gösteremediği tahammül ve hoşgörüyü gösterir gibidir. Bu ciddi, suskun, adları belli olmayan kişiler, en azından dönüşmemiş, aileye Gregor’un oynadığı oyunu oynamamış oldukları için, yiyip içebilmekte, müzik ile hiç ilgilenmedikleri halde, Gregor’un kız kardeşinin kemanı önlerinde çalmasını talep edebilmektedirler. Bu da yeterince kıskandırır Gregor’u, üzüntüye boğar.
Dönüşüm’ün son üçte birlik bölümünde karşımıza çıkan bu müzik olayı, Gregor’un o baştan beri sorageldiğimiz tartışmalı kimliği üzerinde düşünmemize yeniden kapı aralayacaktır. Kız kardeşinin çaldığı kemandan müthiş duygulanır Gregor. Öyleyse, dönüşüm, tamamen yüzeysel, insan kimliğini etkilememiş, sadece fiziksel sorunlar yaratmış bir dönüşümdür. Gregor hâlâ bir insandır; ya da müziğin ortaya çıktığı bu uğrakta, dönüşüm dönüşüm olmaktan çıkmıştır artık; Gregor öykünün öncesindeki insan kimliğine geri dönmüştür. Dönmüştür, ama Gregor, dönüşümden önce müzikle hangi boyutlarda ilgilenmiştir ki, bu duygusallıkları onun insanlaşmasına işaret olarak alalım? Onun gerçekte müziksever biri olmadığı bilgisini öyküden alıyoruz. Gene de, masraflı da olsa, kız kardeşini konservatuara yollama planları yapmıştır. Kendindeki bastırılmış bir özlemin belirtisi midir bu?
Müziğe büyük anlamlar yüklemesinden kaynaklanmaz bu planı, ama kendi hayatının ötesinde bir anlamı olduğunu düşünür sanki, ya da hayatın, kendi pazarlamacı hayatının ortaya koyduğu anlamdan ibaret olamayacağını hissetmiştir. Ama o üç kiracı beyin duyarsızlıkları karşısında, müzik ile farklı bir ilişki kurduğunu düşünsek bile, bu ilişki daha çok kız kardeşine bütünüyle el koyma (onu odasına götürüp bir daha bırakmama), onun kemanına el koyarak müziğini de sadece kendinin kılma isteğiyle sınırlı bir ilişki gibidir. Kafka’nın, yayınevimizce bu metinden önce yayınlanmış olan Franz Grillpanzer’in uzun öyküsü Fakir Çalgıcı’yı “bir su gibi” okuduğunu öğreniyoruz. Avusturyalı yazarın Kafka’dan yaklaşık seksen yıl önce kaleme aldığı bu öyküde, bir sokak çalgıcısı, kemanıyla notasız, “kakafoni” yapıp durmaktadır. Grete ise notalı, ahenkli çalmaktadır. Fakir Çalgıcı tematik olarak müziğin özgürleştirici etkisini öne çıkartan bir metin. Müzikten çok, sesi, tonu vurgulayan Grillparzer, Schopenhauer’in müzik konusundaki düşüncelerin adeta öyküsüne uygulamıştır. Ses ve ton fakir çalgıcı için özgürleştirici, mistik bir yoldur (bkz. Fakir Çalgıcı önsöz). Dönüşüm’de karşımıza çıkan “özlenen bilinmedik besin” tanımı ile müziğin özgürleştirici etkisi arasında bir bağ kurmak mümkün mü? Daha önce de sorduk: Somut, çiğneyip yutulacak bir şey midir bu besin; el konup (kız kardeşi gibi) odaya çekilecek, orada saklanacak bir şey? Gregor gündelik yaşamın koşturmacası içinde müziğe düşkünlüğünü bulanık da olsa fark etmiş, bu özlemini bilinmeyen besine aktarıp onu dışında mı tutmuştur? Ve şimdi dönüşümün ardından bir şeylerin farkına mı varmaktadır? Başka bir deyişle, müzik, pratik elle tutulur hiçbir karşılığı bulunmayan bu kendinden geçirici (özgürleştirici) boyut ya da araç, Gregor Samsa’nın her yanıyla pratikle sınırlanmış, cinselliğe bile fırsat bırakmayan hayatının anlamsızlığını su yüzüne çıkartan karşı kutup mudur? Ve Gregor bunu fark etmekte çok mu geç kalmıştır? Buradan bakıldığında, Gregor’un dönüşüm öncesi hayatının damıtılmış modeli gibi görünen o üç kiracı, müziğe gösterdikleri mesafeli tavırları ile, ona kendisini, geçmiş anlamsız hayatını hatırlatmış olamazlar mı? Ve o, Dava’da rahibin kilisede söylediği gibi, “hâlâ gerçeği göremediği için”, korkunç bedeniyle ortaya çıkıp Grete’yi (efsanede) ejderhanın elinden bakire kız kardeşini kurtaran Aziz Georg (Hartman von Aue’nin Gregorius efsanesinde, Gregorius [Gregor ile isim benzerliğine dikkat!] ensest suçu işler, geçirdiği bir değişimle birlikte tövbekâr olur ve suçunun kefaretini öder.) gibi alıp götürmek, müziği, müzisyeni ve kemanı odasına kapatmak mı istemektedir?