“Şiirin Kıyıları”nda Bir Sürgün Şair
Mine ÖZYURT KILIÇ
Fars
şiirinin günümüz temsilcilerinden İsmail Hoi’i bu tanıma sığdırmak
elbette haksızlık olur. Hoi aynı zamanda bir felsefeci. Ayrıca Salman
Rüşdi ve Teslime Nesrin gibileri için korkusuzca konuşan bir insan
hakları savunucusu. Politik kimliği onu sürgün duygusuyla yüzleşmek
zorunda bırakmış; felsefe eğitiminin de ona verdiği derin düşünüş ve
soyutlama yetileriyle bu sürgün olma durumunu mercek altına almış ve
merceği söze en iyi döken türde, şiirde de bu deneyimini anlatmıştır.
1938
yılında Horasan yakınındaki Meşhed’de doğan Hoi, 1956 yılında bugün
“çocukluk hevesi” diye elinin tersiyle ittiği ilk şiirlerini yayınlar.
Ertesi yıl Tahran’a, oradan da devletin sağladığı bursla İngiltere’ye,
Londra Üniversitesinde felsefe eğitimi görmeye gider. Yüksek lisans
derecesini alıp Tahran’a döner ve akademik kariyeri böylece başlar.
Sonraki beş yıl içinde Nima Yuşiç, Ahmed Şamlu, Furuğ gibi çağdaş
şairler arasında yerini almasını sağlayacak beş şiir kitabı yayınlar.
Hoi’ın
şiirlerini İngilizce’ye çeviren Michael Beard ve Ahmad Karimi-Hakkak,
“Şiirin Kıyıları” adını verdikleri derlemeye yazdıkları önsözde, onu
şiirleri yaşadıklarına ve düşüncelerine, bunları biçimleyen şiir
geleneğindeki yerine tanıklık eden şairlere örnek olarak anarlar.
Şiirlerini şairin felsefeye duyduğu derin bağlılığı, toplumsal ve
politik konulara gösterdiği ilgiyi, sürgün deneyiminin yoğunlaştırıp
zenginleştirdiği kişisel yaşantıyı yansıtan birer ayna gibi görürler.
Hem
bir Marksist hem de düşünceleri Batı felsefesinin etkisinde gelişim
göstermiş biri olarak, Hoi’ın döneminin politik söylemine tartışma
ruhu, incelikli bir çözümlemecilik ve konulara yaklaşımda ciddiyet gibi
özellikler getirdiği söylenebilir. Önce kraliyete karşı çıkıp devrim
savunuculuğu yapmış, ama sonra devrimle birlikte ülkesinin gelişiminin
önünün daha da tıkandığını görmüştür. Onun yaşamına birebir yansıyan
tıkaçsa, İran Devrimiyle birlikte başkanı olduğu İran Yazarlar
Birliği’nin karşı karşıya kaldığı baskılardır. Pek çok aydın,
akademisyen ve yazar saldırılara uğrayınca, Hoi 1982’de gizlenme kararı
alır ve ertesi yıl da İran’ı terk eder.
Hoi’ın
İran modernist şiir geleneğine yaptığı başlıca katkı şiire soyut
düşünceyi ve düşünce derinliğini sokmuş olmasıdır. Daha ilk bakışta,
parçalanmışlık, merkezsizlik, bireyin iç dünyası, yalnızlık gibi
izleklerle modernist şiir özellikleri taşıdığı açıkça görülen
şiirlerinde en çok mekanla bireyin ilişkisi üzerine yoğunlaştığı
söylenebilir. “Borgio Verezzi’ye Dönüş” şiiri de fiziksel bir
yolculuğun eşzamanlı olarak bir iç yolculuğu anlatması bakımından
mekanla birey ilişkisinin en somutlanmış örneği olarak çıkar karşımıza.
Yolculuğun her aşaması başka başka dillerde başka başka insanlarla
kurulan iletişimi çıkarır Hoi’ın karşısına. Yirmi yıl önceki “ben”ini
yirmi yıl önceki yerlerle anımsar; tren penceresinden çerçevelediği her
görüntü zihninde geçmişteki görüntülerle bağ kurmaya çalışır; trenin
hızına, tünellere giriş çıkışına bağlanmış görüntüler ve onların
zihinde açtığı düşünceler ancak Hoi’ın cümleleşemeyen, kesik kesik
ifadelerinde tekrarlayan bağlaçlarla söz bulur. Modernist
özellikleriyle akla hemen T.S. Eliot şiirini getiren “Borgio Verezzi’ye
Dönüş” şiiri Hoi’in uzaklaşmak zorunda bırakıldığı geçmişiyle kurmaya
çalıştığı bağ olarak da okunabilir.
“Kahvaltı”
şiirinde de Hoi Elbruz Dağı’na karşı Londra’yı koyar kahvaltı
sofrasına. Sonucu duyduğu yalnızlık ve tadını alamadığı bir
kahvaltıdır. “Lirik” te ve “Çöküntüye Kadar” da Hoi iletişimin en
katıksız halini sessizlik ya da susuş olarak sunar bize.
Yazı ve "Borgio Verezzi" ile "Kahvaltı" adlı şiirler, daha önce, Cumhuriyet Gazetesinin 3 Ağustos 2006 tarihli Kitap ekinde yayımlandı. "17. Lirik" ve "Çöküntüye Kadar" şiirleriyse ilk kez yayımlanıyor. Kaynak: Edges
of Poetry: Selected Poems of Esmail Khoi, A Parallel Text. Translated
from the Persian with an introduction by Ahmad Karimi-Hakkak and
Michael Beard