Avukat Nusret SENEM ve Gazeteci
Örsan ÖYMEN
Avukat N. SENEM’le röportaj
Nusret SENEM, Kahramanmaraş katliamı davasına müdahil avukat olarak katıldı. Avukat SENEM, davanın sonuna kadar mağdurları ısrar ve kararlılıkla savunmuştur.
Soru: Maraş’ta meydana gelen olaylar Alevi-Sünni çatışması mıdır?
- Aralık 1978’de meydana gelen Kahramanmaraş Katliamı, çok sayıda Alevi vatandaşımızı hedef almakla birlikte, kesin olarak bir Alevi-Sünni çatışması olarak, bir mezhep çatışması olarak nitelenemez.
Katliama önderlik eden güçler, olayların başından itibaren, zaman zaman, “Ordu millet el ele”, “Aleviler bir subayı, on eri öldürdü; ne duruyorsunuz; bu silahlarınızı ne zaman kullanacaksınız?” diyerek, askerleri de yanlarına alıp, saldırılarına ortak etme çabası içinde olmuşlardır. Tanık olarak dinlenen subayların, bu ve benzeri beyanları olmuştur.
Çok sayıda tanık, bazı evlerin tahrip edilmesi ve vatandaşların katledilmesi anında, “Bir Alevi öldürmek 2 defa hacca gitmeye bedeldir” türü, tahrik edici sloganlar atıldığını, mahkemede ifade etmişlerdir. Tahrip edilen evlerde katledilenlerin, çoğunlukla Alevi vatandaşlar olduğu da bir gerçektir. Tahriklerin sonuç verdiği ve bin yıldır bir arada yaşamış insanların, düşman gibi saldırıya uğradığı yadsınamaz.
Ancak, bütün bunlar, katliamın amacının, bir “Alevi-Sünni çatışması” olduğunu yine de kanıtlamaz.
Bu olayı, 1970’li yılların siyasi gelişmeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin 12 Eylül 1980 öncesinde ülkemizi istikrarsızlaştırma, halk kitlelerinin kurtarıcı arar hale getirilmesi ve ülkenin darbe ortamına sürüklenmesi operasyorlarında kullandığı kontr-gerillanın ve onun siyasi örgütü gibi faaliyet yürüten zamanın MHP’sinin, yan kuruluşlarının, iktidar olarak kalmasına asla tahammül edemedikleri solcu Ecevit Hükümetini devirmeye yönelik, isyan hareketi olarak görüyorum. Katliamın, Alevi vatandaşlara yönelmesinin temel sebebi, Kurtuluş Savaşı’ndan itibaren Mustafa Kemal’in aydınlanma hareketini ve CHP tarafından kurulmuş solcu hükümeti desteklemeleridir. Bir diğer sebep de, yoksul Sünni kitlelerin, katliam yapan bir avuç aşağılık CIA çocuğunun arkasına kolayca takılmaya, kandırılmaya uygun görülmesidir.
Saldırganlar, devlet kuvvetleri aleyhine, Ecevit Hükümeti aleyhine, sloganlar atmışlar, propaganda yürütmüşler ve siyasi talepler ileri sürmüşlerdir.
Sloganlardan birkaç örnek: “Katil iktidar”,”Katil Ecevit”,”Katil polis”, ”Ecevit’ini çağır, Türkeş karşında”, ”Bizim Türkeş’imiz yanımızda, sizin Karaoğlan nerede?”, ”Komünist Ecevit sizi gelsin kurtarsın”, ”Senin hükümetin gelsin kurtarsın seni”.
İnsanlar, Başbakan Ecevit kasdedilerek, “Karaoğlan’a kurban ediyoruz” denilerek öldürülmüşlerdir.
Katliamın öncesinde, kıvılcım çakılması eylemi olarak nitelenebilecek ve Ökkeş KENGER (ŞENDİLLER)’in sanık olarak yargılandığı, Çiçek Sineması’nın bombalanması olayı sonrasında, sağa sola saldıran ülkücü grup, olaya müdahale eden polislere de saldırmıştır. İki solcu öğretmenin, 21 Aralık günü öldürülmesinin ardından, 22 Aralık 1978 Cuma günü yapılan cenaze törenine saldırı olayında polis ve jandarmaya da yoğun şekilde saldırılmıştır. Bu sırada iki polis aracı yakılmıştır. Hatta, polise saldırı o derece yoğunlaşmıştır ki, İçişleri Bakanlığı, isyanı bastırma görevinden polisi tamamen almıştır. Polis, olayların yaşandığı, en yoğun üç gün boyunca, görev dışı kalmıştır. Saldırganlar hiçbir yerde, olayları bastırmakla görevli olan askeri güçlerin uyarılarına, sokağa çıkma yasağına uymamışlar, her yerde, çatışma sonucu, güç şartlarda yenilerek, püskürtülebilmişlerdir. Askere, gerek bütün şehir çapındaki mevzi görev yerlerinde ve gerekse, İl Jandarma Alay Komutanlığı’na, silahlı saldırıda bulunmak suretiyle, karşı koymuşlardır. Bu saldırgan gruptan bazıları, olay anında yakalanmışlardır.
Örsan ÖYMEN
Avukat N. SENEM’le röportaj
Nusret SENEM, Kahramanmaraş katliamı davasına müdahil avukat olarak katıldı. Avukat SENEM, davanın sonuna kadar mağdurları ısrar ve kararlılıkla savunmuştur.
Soru: Maraş’ta meydana gelen olaylar Alevi-Sünni çatışması mıdır?
- Aralık 1978’de meydana gelen Kahramanmaraş Katliamı, çok sayıda Alevi vatandaşımızı hedef almakla birlikte, kesin olarak bir Alevi-Sünni çatışması olarak, bir mezhep çatışması olarak nitelenemez.
Katliama önderlik eden güçler, olayların başından itibaren, zaman zaman, “Ordu millet el ele”, “Aleviler bir subayı, on eri öldürdü; ne duruyorsunuz; bu silahlarınızı ne zaman kullanacaksınız?” diyerek, askerleri de yanlarına alıp, saldırılarına ortak etme çabası içinde olmuşlardır. Tanık olarak dinlenen subayların, bu ve benzeri beyanları olmuştur.
Çok sayıda tanık, bazı evlerin tahrip edilmesi ve vatandaşların katledilmesi anında, “Bir Alevi öldürmek 2 defa hacca gitmeye bedeldir” türü, tahrik edici sloganlar atıldığını, mahkemede ifade etmişlerdir. Tahrip edilen evlerde katledilenlerin, çoğunlukla Alevi vatandaşlar olduğu da bir gerçektir. Tahriklerin sonuç verdiği ve bin yıldır bir arada yaşamış insanların, düşman gibi saldırıya uğradığı yadsınamaz.
Ancak, bütün bunlar, katliamın amacının, bir “Alevi-Sünni çatışması” olduğunu yine de kanıtlamaz.
Bu olayı, 1970’li yılların siyasi gelişmeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin 12 Eylül 1980 öncesinde ülkemizi istikrarsızlaştırma, halk kitlelerinin kurtarıcı arar hale getirilmesi ve ülkenin darbe ortamına sürüklenmesi operasyorlarında kullandığı kontr-gerillanın ve onun siyasi örgütü gibi faaliyet yürüten zamanın MHP’sinin, yan kuruluşlarının, iktidar olarak kalmasına asla tahammül edemedikleri solcu Ecevit Hükümetini devirmeye yönelik, isyan hareketi olarak görüyorum. Katliamın, Alevi vatandaşlara yönelmesinin temel sebebi, Kurtuluş Savaşı’ndan itibaren Mustafa Kemal’in aydınlanma hareketini ve CHP tarafından kurulmuş solcu hükümeti desteklemeleridir. Bir diğer sebep de, yoksul Sünni kitlelerin, katliam yapan bir avuç aşağılık CIA çocuğunun arkasına kolayca takılmaya, kandırılmaya uygun görülmesidir.
Saldırganlar, devlet kuvvetleri aleyhine, Ecevit Hükümeti aleyhine, sloganlar atmışlar, propaganda yürütmüşler ve siyasi talepler ileri sürmüşlerdir.
Sloganlardan birkaç örnek: “Katil iktidar”,”Katil Ecevit”,”Katil polis”, ”Ecevit’ini çağır, Türkeş karşında”, ”Bizim Türkeş’imiz yanımızda, sizin Karaoğlan nerede?”, ”Komünist Ecevit sizi gelsin kurtarsın”, ”Senin hükümetin gelsin kurtarsın seni”.
İnsanlar, Başbakan Ecevit kasdedilerek, “Karaoğlan’a kurban ediyoruz” denilerek öldürülmüşlerdir.
Katliamın öncesinde, kıvılcım çakılması eylemi olarak nitelenebilecek ve Ökkeş KENGER (ŞENDİLLER)’in sanık olarak yargılandığı, Çiçek Sineması’nın bombalanması olayı sonrasında, sağa sola saldıran ülkücü grup, olaya müdahale eden polislere de saldırmıştır. İki solcu öğretmenin, 21 Aralık günü öldürülmesinin ardından, 22 Aralık 1978 Cuma günü yapılan cenaze törenine saldırı olayında polis ve jandarmaya da yoğun şekilde saldırılmıştır. Bu sırada iki polis aracı yakılmıştır. Hatta, polise saldırı o derece yoğunlaşmıştır ki, İçişleri Bakanlığı, isyanı bastırma görevinden polisi tamamen almıştır. Polis, olayların yaşandığı, en yoğun üç gün boyunca, görev dışı kalmıştır. Saldırganlar hiçbir yerde, olayları bastırmakla görevli olan askeri güçlerin uyarılarına, sokağa çıkma yasağına uymamışlar, her yerde, çatışma sonucu, güç şartlarda yenilerek, püskürtülebilmişlerdir. Askere, gerek bütün şehir çapındaki mevzi görev yerlerinde ve gerekse, İl Jandarma Alay Komutanlığı’na, silahlı saldırıda bulunmak suretiyle, karşı koymuşlardır. Bu saldırgan gruptan bazıları, olay anında yakalanmışlardır.