ALEVİ CANLAR FORUMU

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVİ CANLAR FORUMU

ALEVİ CANLAR FORUMU-TASAVVUF ARAŞTIRMA ,PAYLAŞIM

Mayıs 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Takvim Takvim


    Alevilik-Bektaşi Sözlüğü > K

    alevi-veysel
    alevi-veysel
    çalışkan üyeler


    Mesaj Sayısı : 999
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Alevilik-Bektaşi Sözlüğü > K Empty Alevilik-Bektaşi Sözlüğü > K

    Mesaj tarafından alevi-veysel Çarş. Haz. 03 2009, 21:01

    KABİH-KABİHA: Çirkin, yakışıksız, fena, ayıp.
    KÂBİL: 1. Kabul eden, kabul edici. 2. Olan, olabilir.
    KABİLİYET: Anlama, anlayış, kabul edebilirlik, alabilirlik.
    KABİR: Mezar, ölünün gömüldüğü yer.
    KABZ: 1. El ile tutma, avuç içine alma, kavrama. 2. Bir malı teslim alma. 3. Peklik, kabız.
    KABZA: 1. Tutacak, tutanak yeri, sap. 2. Bir avuç, bir tutam, bir el dolusu şey. 3. Pençe.
    KADEM: 1. Ayak, adım. 2. Yarım arşın uzunluğunda bir ölçü. 3. Uğur.
    KADER: Cenab-ı Hakk’ın kâinatta mevcut her şeyin bütün özelliklerini ezelden bilip takdir etmesidir.
    KADÎM: 1. Eski. 2. Öncesini bilir kimse bulunmayan, öncesi bilinmeyen şey. Başlangıcı olmayan, ötedenberi mevcut bulunan.
    KADİR-İ MUTLAK: Mutlak güçlü (Allah).
    KADİR-U KAYYUM: Kadir ve Kayyum (Allah).
    KADR: 1. Değer, itibar, onur, haysiyet, meziyet. 2. Rütbe, derece.



    KÂFÎ: Elveren, yetişen, yeter.
    KÂFİR: 1. Hakk’ı tanımayan, bilmeyen, 2. Allah‘ın varlığına ve birliğine inanmayan. 3. Küfreden, küfredici. 4. İyilik bilmeyen, nankör.
    KAHHÂR: 1. Ziyadesiyle kahreden, kahredici, yok edici, batırıcı. 2. Allah‘ın isimlerinden biri.
    KAHIR: 1. Aşırı üzüntü, acı, keder. 2. Ezici davranış, zulüm. 3. Baskı ile iş gördürme, zorlama.
    KÂHİN: 1. Gaipden haber verme iddiasında bulunan kimse, falcı. 2. İlkel dinlerin ruhani reisleri.
    KÂHİR: 1. Kahreden, zorlayan. 2. Üstün gelen, ezen, ezici. 3. Yok eden, ortadan kaldıran.
    KAHR: 1. Zorlama, zorla bir iş gördürme. 2. Üstün gelerek mahvetme, batırma, ezme. 3. Çok kederlenme, çok üzüntü duyma.
    KAİDE: 1. Esas, temel. 2. Usul, nizam, kural. 3. Taban. 4. Ayaklık. 5. Yaprakların köke birleştiği yer.
    KAİDE-İ KÜLLİYYE: Açık, sarih olan hükümler, genel kurallar.
    KAİL: 1. Söyleyen, diyen. 2. Razı olmuş, boyun eğmiş.
    KAL’: Koparma, koparılma, sökme, sökülme, çıkarılma, temelinden çekip atma.
    KALBEDEN: Değiştiren, çeviren.
    KALP: 1. Yürek. 2. Yürek hastalığı. 3. Gönül. 4. Her şeyin ortası, ehemmiyetli, alıcı noktası, değiştirme, çevirme.
    KÂM: 1. Meram, arzu, istek, amel. 2. Lezzet, zevk.
    KAMER: Ay.
    KÂMİL: 1. Bütün, eksiksiz, tam. 2. Kemale ermiş, olgun. 3. Geniş bilgili, kültürlü, bilgin.
    KANÛN: Devletin yasama kuvveti tarafından herkesçe uyulmak üzere konulan her türlü nizam, kaide.
    KARÂBET: Soyca yakınlık, hısımlık, akrabalık.
    KÂRBÂN: Kervan.
    KÂRHÂNE: 1. İş yeri, iş yapılan yer, dükkan.
    KÂRİ’: 1. Kıraat eden, okuyan, okuyucu. 2. Kur’ân’ı usulünce okuyan.
    KÂRİA: 1. Pek şiddetli rüzgâr, 2. Ansızın gelen büyük belâ. 3. Kıyamet. 4. Belâdan kurtulmak üzere okunan “el-Kariâtü” sûresi.
    KARÎB: Yakın, yakın olan, uzak olmayan, soyca yakın.
    KARÎN: 1. Yakın. 2. Bir şeye sahip olan, bir şeye nail olan. 3. Hısım, komşu, arkadaş gibi yakın.
    KARÎNE: Karışık bir iş veya meselenin anlaşılmasına yarayan hal, ipucu.
    KARÎNE-İ MANİA: Kelimenin gerçek anlamında alınmasına engel olan ipucu.
    KARN: 1. Boynuz. 2. Yüz yıllık Zaman. 3. Vakit, Zaman. 4. Yaşıt, bir yaşta olan.
    KARÛN: 1. İsrailoğullarında zenginliği ile meşhur olan bir insan. Krezüs. 2. Çok zengin.
    KARYE: Köy.
    KARZ: 1. Ödünç verme, ödünç alma. 2. Ödünç verilen veya alınan şey, borç.
    KARZ-I HASEN: Faizsiz verilen borç.
    KASEM: Yemin, and.
    KASIR: 1. Kısa. 2. Küsur.
    KÂSİB: Kesbeden, kazanan, kazanmak için çalışan, kazanç sahibi.
    KASÎDE: Onbeş beyitten aşağı olmamak, bütün beyitlerin ikinci mısraları en başta bulunan mısra ile kafiyeli bulunmak ve daha çok büyükleri övmek üzere yazılan nazım. Koçaklama.
    KASR: 1. Kısa kesme, kısaltma, kısma. 2. Azaltma, kesme, eksiklik. 3. Köşk, saray, 4. Tahsis. 5. Kıraatte uzatmadan okumak.
    KASR-I SALÂT: Seferde olan bir kimsenin dört rekatlı namazı ikişer rekat kılmakla namazı kısaltması.
    KASVET: 1. Katılık, sertlik. 2. Merhametsizlik, acımasızlık. 3. Sıkıntı, gönül darlığı.
    KÂŞİF: Keşfeden, bulan, meydana çıkaran.
    KAT’: 1. Kesme, biçme. 2. Halletme, karar verme, sona erdirme, bitirme.
    KATİL: 1. Katleden, öldüren. 2. Adam öldüren kimse.
    KATL: Öldürme.
    KATL-İ ÂM: Halkı bütünüyle kılıçtan geçirme.
    KAVÂİD: Kaideler, usüller, kurallar.
    KAVÂİD-İ KÜLLİYYE: Genel kaideler, kurallar.
    KAVÎ: 1. Kuvvetli, güçlü. 2. Güvenilir, sağlam.
    KAVL (Kavil): Lakırdı, söz, söz atma.
    KAVL-İ İLÂHÎ: İlâhî söz.
    KAVLÎ: Söz ile ilgili, söz olarak, sözde.
    KAVM: 1. İnsan topluluğu. 2. Bir peygamberin gönderildiği topluluk.
    KAYD: 1. Bağlanma, bağlayacak şey. 2. Bir yere yazma. 3. Sınırlama, belirtme. 4. Önem verme, unsurlama.
    KAYD-İ HAYAT: Yaşadığı sürece, ölene dek.
    KAYLULE: Öğle uykusu.
    KAYSER: Eski Roma ve Bizans imparatorlarının lakabı, hükümdar.
    KAYYUMİYET: Kendiliğinden eze-lî ve ebedî olarak var olmak.
    KAZÂ: 1. Allah‘ın ezeldeki hükmü 2. Kadılık (ilçe) merkezi. 3. Kadılık etme işi, mahkemenin kararı, hükmü. 4. Yapma, yapılma, işleme. 5. İstemeden yapılmış bir kötülük.
    KAZAYA: Kaziyeler, önermeler, işler, meseleler.
    KAZF: İftira etmek, isnat etmek, kadına zina isnat etmek.
    KÂZİF: Bir kadına zina suçu isnat eden.
    KAZİYYE: 1. İş, mesele, dava. 2. Önerme.
    KAZİYYE-İ BEDİHİYYE: Bedîhî kaziyye, isbata muhtaç olmayan açık hüküm.
    KAZİYYE-İ MUHKEME: Kesin hüküm, değişmez ilke.
    KEBAİR: Büyük günahlar.
    KEBÎRE: Büyük günah.
    KEBÎRU’L-MÜTEÂL: Açık ve gizli her şeyi bilen, büyük ve yüce olan. Allah Teâlâ.
    KEF: Köpük.
    KEFARET-KEFFARET: İşlenen bir günaha, bir yeminin bozulmasına karşılık verilen sadaka.
    KEFERE: Kâfirler, inanmayanlar.
    KEHANET: Kâhinlik, gaipten haber verme, falcılık.
    KEHLE: Bit.
    KELÂLE: 1. Akrabalığı uzaktan olma. 2. Yorulma, tükenme. 3. Bıçak kör olma.
    KELAM: 1. Söz, söyleyiş, nutuk. 2. Dil, lehçe. 3. Kelâm ilmi, İslâmî inanç meselelerinden bahseden ilim.
    KELÂM-I NEFSÎ: İçten kendi kendine konuşma. Cenab-ı Hakk’ın harf, ses ve söz olmaksızın zatî kelamı.
    KELÂMÎ: 1. Sözle ilgili, söze ait. 2. Kelamcılar yolu.
    KELAMULLAH: Allah sözü, Kur’-ân-ı Kerim.
    KELB: Köpek.
    KELB-İ AKUR: Salar, azgın, ısırıcı köpek.
    KELB-İ MUALLEM: Ava alıştırılmış köpek.
    KELEPİR: Zahmetsiz, ücretsiz, çok ucuz ele geçen.
    KEMAL: 1. Olgunluk, olma. 2. Eksiksizlik, tamlık. 3. Değer, baha. 4. Bilgi, fazilet.
    KEMALAT: Faziletler, olgunluklar, insanın bilgi ve güzel ahlâkça tam ve olgun olması.
    KEMMİYET: 1. Sayı. 2. Nicelik. 3. Tekillik veya çoğulluk.
    KERAHET: 1. İğrenme, istemeyerek zor altında yapma. 2. Şeriatin yasaklamadığı fakat harama yakın olma ihtimali olan ve çekinilmesi gereken husus.
    KERAMAT: Kerametler, velilerin olağanüstü işleri.
    KERH: İğrenme, tiksinme, istemeyerek zor altında yapma.
    KERHEN: İstemeyerek, tiksinerek, zor altında kalarak yapma.
    KERİH: İğrenç, tiksindirici, pis kokan.
    KERÎM: Kerem sahibi, cömert, ulu, büyük.
    KERR Ü FER: Muharebede geri çekilerek tekrar hücuma geçme.
    KERR: Çekilme ve yeniden hücum etme.
    KESAD: 1. Kıtlık, yokluk. 2. Sürümsüzlük, alış-veriş durgunluğu.
    KESAFET: 1. Sıkılık, tokluk. 2. Kalınlık, yoğunluk. 3. Saydam olmama. 4. Koyuluk. 5. Kalabalık.
    KESB: 1. Kazanma, kazanç, edinme. 2. Geçimi sağlama için kullanılan âlet veya iş.
    KESBÎ: Sonradan, kazanılarak olan.
    KESRET: 1. Çokluk, bolluk, ziyadelik. 2. Kalabalık.
    KEŞF: 1. Açma, meydana çıkarma, gizli bir şeyi bulma, bir sırrı öğrenme. 2. Allah tarafından ermişlere ilham edilen gizliyi bilme yetisi.
    KEŞİŞ: Karabaş, evlenmez rahip, manastır rahibi.
    KETM: Gizleme, sır tutma, söylememe.
    KEYFEMAYEŞA: Nasıl isterse.
    KEYFEMETTEFAK: Rastgele, her nasıl rastlarsa.
    KEYFİYET: 1. Nitelik, bir şeyin nasıl olması. 2. Bir olayın geçişi. 3. Madde, iş.
    KEZA: Böyle, böylece, bu dahi böyle.
    KEZALİK: Keza, bu da öyle, böylece.
    KEZZAB: Çok yalancı, çok yalan söyleyen.
    KIBLE: Namazda yönelinen taraf, Kâbe’nin bulunduğu taraf.
    KILADE: Gerdanlık.
    KILLET: Azlık, kıtlık.
    KIRAAT-İ ÂSIM: Âsım kırâeti, bizim kırâetimiz.
    KIRÂET: Okuma, ibare sökme, düzgün ve sürekli okuma. Kur’ân okuma.
    KIRÂET-İ AŞERE: Kur’ân’ın on kırâet üzere okunması. Kırâet imamları şunlardır: Nafi, İbn Kesir, Ebu Amr, İbn Amir, Asım, Hamza, Kisaî, Ebu Cafer, Yakub ve Halef.
    KIRAN: 1. Yakınlık. 2. İki gezegenin bir burçta bulunması.
    KIRTAS: Kâğıt.
    KISAS: Kıssalar.
    KISAS: Öldürmenin öldürme, yaralamanın yaralama ile cezalandırılması: Göze göz, dişe diş gibi.
    KISAS-I ENBİYA: Peygamberlerin kıssaları.
    KISM: Parçalara ayrılmış şeyin her parçası, çeşit.
    KISSA: Anlatılan gerçek veya uydurma olay, hikâye.
    KISSÎS: Keşiş.
    KIST: Ölçü ve tartıda doğru davranma. 2. Pay, parça. 3. Parça parça verilen bir şeyin bir defada ödenmesi.
    KISTAS: Terazi, ölçü, ölçü birimi.
    KIT’A: En az iki beyitten meydana gelmiş olan nazım parçası.
    KITAL: Vuruşma, savaş.
    KIYAM: 1. Kalkma, ayakta durma, ayağa kalkma. 2. Namazın ayakta kılınan kısmı. 3. Bir işe kalkışma. 4. Karşı koyma, ayaklanma.
    KIYAMET: Ölümden sonra dirilme, kıyamet günü.
    KIYAS MAA’L-FÂRIK: Birbirine benzemeyen şeyler arasında yapılan kıyas.
    KIYAS: 1. Bir şeyi bir şeye benzeterek veya ona göre tutarak hüküm verme. 2. Benzetme, genel kurala uydurma. 3. Hakkında âyet ve hadis olan benzerlerine göre hükmetme.
    KIYAS-I CELÎ: Açık ve belirli olan kıyas.
    KIYAS-I FÂSİDE: Yanlış, bozuk, geçersiz kıyas.
    KIYAS-I HAFİ: Gizli, belirsiz kıyam.
    KIYASÎ: Kıyasan uygun olan.
    KIYMET: Değer, tutar, bedel, itibar, onur.
    KİBR: Büyüklük, büyük olma, büyüklük taslama, yüksekten bakma.
    KİBRİYA: 1. Büyüklük, ululuk. 2. Allah.
    KİFAF-KEFAF: 1. Bir şeyin misli, miktarı. 2. İhtiyaca yetecek kadar rızık, yiyecek.
    KİLAB: Köpekler.
    KİNÂYE: Doğrudan doğruya değil, dolaylı anlam taşıyan söz.
    KİSRA: Eski İran hükümdarlarının lakabı.
    KİSVE: Elbise, özel kıyafet, kisbet.
    KİTABET: Yazmak, kâtiplik.
    KİTAB-I EKMEL: En mükemmel kitap, Kur’ân.
    KİTAB-I MÜBİN: Açık, hak ile batılı ayıran kitap, Kur’ân-ı Kerim.
    KİTAB-I MÜNİR: Nurlu kitap, Kur’ân-ı Kerim.
    KİTABULLAH: Allah kitabı, Kur’-ân-ı Kerim.
    KİTMAN: Sır saklama, kimseye sır açmama hali, sır tutarlık.
    KUBH: Çirkinlik, çirkin iş.
    KUBUR: Mezarlar, kabirler.
    KUDRET: 1. Güç. 2. Allah‘ın bütün varlıkları kuşatmış olan gücü. 3. Varlık, zenginlik. 4. Ehliyet, becerebilme.
    KUDRET-İ BÂLİGA: Kemal bulmuş güç.
    KUDSÎ: Kutsal, melekut ve lâhut âlemine mahsus.
    KUDUM: 1. Uzak bir yerden, uzun bir yoldan gelme. 2. Ayak basma.Teşrif etme.
    KULUB: Kalpler, gönüller.
    KURBET: 1. Yakınlık, Allah‘a yakınlık. 2. Hısımlık, akrabalık.
    KURUN: Zamanlar, devirler, büyük tarih bölümleri.
    KURUN-İ ÂHİRE: Son asırlar.
    KURUN-İ KADİME: Eski çağlar.
    KURUN-İ SÂLİFE: Geçmiş asırlar.
    KURUN-İ ULÂ: İlk çağlar.
    KURUN-İ VUSTA: Orta çağlar.
    KUUD: Oturma, namazın oturarak kılınan kısmı.
    KUVVE: 1. Kuvvet, güç. 2. Fikir, niyet. 3. Yeti. 4. Nitelik. 5. Duyu.
    KUVVET: Güç, takat, kudret.
    KÜFFAR: Kâfirler, inkârcılar.
    KÜFR: 1. Allah‘a inanmama ve ona ortak koşma. 2. Dinsizlik, imansızlık, kâfirlik. 3. Nankörlük. 4. Kaba, ayıp söz söyleme, sövme.
    KÜFRAN: Görülen bir iyiliği unutma.
    KÜFRAN-I NİMET: Nankörlük.
    KÜHULET: Orta yaşlılık, olgunluk çağı.
    KÜLFET: Zahmet, zor iş.
    KÜLLÎ: Genel, bütün, çok, tümel.
    KÜLLİYAT: Bütün hepsi, bir yazarın bütün eserleri.
    KÜLLİYET: Genellik, bütünlük, çokluk.
    KÜNH: Bir şeyin aslı, temeli, dip, kök, öz.
    KÜNYE: Künye, kişinin kimliğinin yazılı olduğu kâğıt veya levha.
    KÜRRE: Küre, yuvarlak, top.
    KÜRRE-İ ARZ: Yerküre, dünya, yeryüzü.
    KÜRSÎ: 1. Oturulacak yüksekçe yer, taht, makam. 2. Arş-ı a’lâ’nın altında bulunan, yer ve gökleri kuşatan alan.
    KÜSUF: Güneş tutulması.
    KÜTÜB: Kitaplar.
    KÜTÜB-İ EHADİS: İlâhî kitaplar: Tevrat, Zebur, İncil, Kur’ân-ı Kerim.
    KÜTÜB-İ MÜNZELE: Allah tarafından indirilmiş olan kutsal kitaplar.
    KÜTÜB-İ SÂLİFE: Geçmiş, eski kitaplar.
    KÜTÜB-İ SİTTE: Altı hadis kitabı: Buhârî, Müslim, İbn Mâce, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî.

      Forum Saati Cuma Mayıs 10 2024, 00:22