وَكَذَٰلِكَ
جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ
وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا ۗ وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ
الَّتِي كُنْتَ عَلَيْهَا إِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ
مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ ۚ وَإِنْ كَانَتْ لَكَبِيرَةً
إِلَّا عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ ۗ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِيعَ
إِيمَانَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ
Ve
kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve
yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden), ve mâ cealnâl kıbletelletî
kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ
akibeyh(akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne
hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin
nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).
جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ
وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا ۗ وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ
الَّتِي كُنْتَ عَلَيْهَا إِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ
مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ ۚ وَإِنْ كَانَتْ لَكَبِيرَةً
إِلَّا عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ ۗ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِيعَ
إِيمَانَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ
Ve
kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve
yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden), ve mâ cealnâl kıbletelletî
kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ
akibeyh(akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne
hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin
nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).
1. | ve kezâlike | : ve bunun gibi, böylece |
2. | cealnâ-kum | : biz sizi kıldık, yaptık |
3. | ummeten | : bir ümmet, bir topluluk |
4. | vasatan | : vasat, ortada, ifrat ve tefritten uzak |
5. | li tekûnû | : olmanız için, olun diye |
6. | şuhedâe | : şahitler |
7. | alâ en nâsi | : insanlara |
8. | ve yekûne | : ve olsun |
9. | er resûlu | : resûl |
10. | aleykum | : size, sizin üzerinize |
11. | şehîden | : şahit |
12. | ve mâ ceal-nâ | : ve biz yapmadık, kılmadık |
13. | el kıblete | : kıble |
14. | elletî | : o ki, ki o |
15. | kunte | : sen oldun |
16. | aleyhâ | : onun üzerinde |
17. | illâ | : ancak, sadece, hariç |
18. | li na'leme | : bilmemiz için |
19. | men | : kim |
20. | yettebiu | : tâbî olur |
21. | er resûle | : resûl |
22. | mimmen (min men) | : o kimse(ler)den, ondan (onlardan) |
23. | yenkalibu | : geri döner |
24. | alâ | : üzerine, üzerinde |
25. | akibeyhi | : topukları (iki topuğu) |
26. | ve in kânet | : ve eğer olursa, olsa bile |
27. | le | : elbette, gerçekten |
28. | kebîreten | : zor, güç |
29. | illâ | : ancak, hariç |
30. | alâ | : üzerine, ... e |
31. | ellezîne | : o kimseler, onlar |
32. | hedâ | : hidayete erdirdi |
33. | allâhu | : Allah'ın |
34. | ve mâ kâne | : ve olmadı, değildir |
35. | allâhu | : Allah |
36. | li yudîa | : zayi edecek, boşa çıkaracak, yok edecek |
37. | îmâne-kum | : sizin îmânınız |
38. | inne | : hiç şüphesiz, muhakkak |
39. | allâhe | : Allah |
40. | bi en nâsi | : insanlara |
41. | le | : mutlaka, elbette |
42. | raûfun | : çok şefkatli |
43. | rahîmun | : çok merhametli, rahmet gönderen |