ALEVİ CANLAR FORUMU

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVİ CANLAR FORUMU

ALEVİ CANLAR FORUMU-TASAVVUF ARAŞTIRMA ,PAYLAŞIM

Mayıs 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Takvim Takvim


    Felsefe Sözlüğü #A-Dizini

    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Felsefe Sözlüğü #A-Dizini Empty Felsefe Sözlüğü #A-Dizini

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mart 30 2009, 16:43

    Absürd
    Anlamsal öğeleri birbiriyle
    bağdaşmayan... Mantık açısından mantık kurallarına aykırı olanı dile
    getirir. Saçma bir düşünce, öğeleri birbirini tutmayan, birbiriyle
    bağdaşmayan düşüncedir. Saçma bir yargı kendi içinde tutarsızlığı olan
    ya da tutarsızlığı içeren bir yargıdır.

    Anlamsız ile saçma
    aynı anlamda değildirler. Saçmanın bir anlamı vardır fakat yanlıştır
    anlamsızın ise hiçbir anlamı yoktur. Saçma, felsefede usa aykırılığı
    dile getirir. Usa aykırı olan her şey saçmadır. Saçma doğru ile yanlış
    arasında yer alan üçüncü bir kavramdır. Yanlış ile karıştırılmamalıdır.
    Her yanlış saçma olmayabilir.

    Agnostisizm
    İnsanın,
    kendi deneyimleriyle elde ettiği olguların ötesinde hiçbir şeyin
    varlığını bilemeyeceğini ileri süren öğreti. Agnostisizm hem bir terim
    , hem de felsefi kavram olarak Thomas Huxley tarafından ortaya atıldı.
    Huxley agnostik sözcüğünü hem geleneksel Yahudi-Hıristiyan
    tanrıcılığını, hem de tanrıtanımazlık öğretisini reddederek Tanrının
    varlığı sorununu ortada bırakan düşünürler için kullandı. Terim daha
    sonra geriye götürülerek bütün bilinemezci öğretileri kapsamıştır.
    Agnostisizm, tarihsel olarak bilimin denetiminden yoksun insan
    düşüncesinin düştüğü büyük yanılgılara bir tepki olarak ortaya
    çıkmıştır. İlk tepkiyi Yunan antikçağ bilgicilerinden duyumcu sofistler
    vermiştir. Onlara göre bilgi duyuların sonucudur ve duyular dışında
    bilgi edinemez ve herkes için geçerli bilgi olamaz.



    Ahlak
    İnsanların
    toplum içindeki davranışlarını ve birbirleriyle ilişkilerini düzenlemek
    amacıyla başvurulan kurallar dizgesi, başka insanların davranışlarını
    olumlu ya da olumsuz biçimde yargılamakta kullanılan ölçütler bütünü.
    Tarih boyunca her insan topluluğunda ahlak dizgesi var olmuştur. Bu
    dizge toplumdan topluma ve aynı toplum içinde çağdan çağa değişiklik
    gösterir.Nesnel ya da toplumsal ahlak, insanın toplumun öteki
    bireylerine karşı ödevini içerir. Bu kurallar yazılı olmadığı için
    biçimsel bakımdan hukuktan farklı olmakla birlikte, gene de ahlak ile
    hukukun örtüştüğü, hatta özdeşleştiği durumları vardır. Toplumsal
    yaşama egemen olan hukuk kurallarıyla nesnel ahlak arasında sıkı bir
    bağ vardır. Toplumun genel ahlak görüşlerine ve toplumsal vicdana uygun
    düşmeyen hukuk düzenlemeleri, kendilerinden beklenen toplumsal işlevi
    yerine getiremeyeceğinden uzun ömürlü olmaz.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Felsefe Sözlüğü #A-Dizini Empty Geri: Felsefe Sözlüğü #A-Dizini

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mart 30 2009, 16:44

    Alienation

    (Yabancılaşma)


    İnsanın
    çevresinden, işinden, emeğinin ürününden ya da benliğinden uzaklaşma ya
    da ayrılma duygusunu dile getiren kavram.Çağdaş yaşamın çözümlenmesinde
    çok kullanılan bu kavram değişik anlamlara gelir.

    1)Güçsüzlük: İnsanın geleceğini kendisinin değil, dış etkenlerin, yazgının, şansın ya da kurumların belirlediğini düşünmesi

    2)Anlamsızlık:
    Herhangi bir alanda etkinliğin kavranabilirlik ya da tutarlı bir anlam
    taşımadığı ya da genel olarak yaşamın amaçsız olduğu düşüncesi.

    3)Kuralsızlık:
    Toplumca benimsenmiş davranış kuralarına bağlılık duygusunun yokluğu ve
    dolayısıyla davranış sapmalarının, güvensizliğin, sınırsız bireysel
    rekabetin yaygınlaşması.

    4)Kültürel Yaygınlaşma: Toplumdaki yerleşik değerlerden kopma duygusu.

    5)Toplumdan Yalıtlanma: Toplumsal ilişkilerden dışlanma ya da yalnız kalma duygusu.

    6)Kendine Yabancılaşma: İnsanın şu ya da bu şekilde kendi gerçekliğini kavrayamaması

    Terimi
    en iyi bilinen anlamıyla Karl Marx kullanmıştır. Marx’a göre bu kavram,
    insansal ürünlerin insanı boyunduruğu altına alan karşıt güçler haline
    gelmeleri ve bunun sonucu olarak da insanı insan olmayana
    dönüştürmeleri sürecini dile getirir. Tarihsel süreçte insan , tarihsel
    ve toplumsal yasaların bilgisini edinip onlara egemen olamamasından
    ötürü, toplumsal gelişmeyi insansal özünü geliştirici bir biçimde
    geliştirememiştir. Toplumsal yasaların bilincine varmadan toplumsal
    gelişmeyi bilinçle ve insanca yönetmek olanaksızdı. Bu bilgisizliğin
    sonucu olarak, tarihsel süreçte hep kendisine yabancı, eş deyişle
    insansal olmayan ürünler ortaya koymuştur. Bundan ötürü insan,
    yarattığı özdeksel ve tinsel dünyasını durmadan zenginleştirdiği halde
    bizzat kendisini özdeksel ve tinsel olarak durmadan yoksullaştırmıştır.
    Bunun sonucu olarak insan, bizzat kendi kendisine yabancılaşmış ve
    insan olmayana dönüşmüştür.



    Ampirizm
    Bilginin
    tek kaynağının deney olduğunu ileri süren öğreti... Bu öğreti bilginin
    sadece duyumlardan geldiğini ve deney dışında hiçbir yoldan bilgi
    edinilemeyeceğini savunur. Bilginin duyumlara dayandığı savı, ustan ve
    doğuştan bilgi olmadığı anlamını içerir. Ampirizm, duyumdan ayrı bilgi
    prensipleri olarak aksiyomların, akli prensiplerin, doğuştan fikirlerin
    ve kategorilerin varlığını inkar eder. Dolayısıyla bütün bilgimizin
    dayandığı esasların duyulabilir tecrübenin eseri ve mahsulü olduğunu
    ileri sürer. Önsel (apriori) olan hiçbir şeyi kabul etmez.

    Ampirizm,
    insanın doğuştan bir takım bilgi esasları olduğunu iddia eden idealizm
    ve rasyonalizmin karşısındadır. Ampirizme göre akıl, mantıki bir role
    sahiptir, yani olaylardan değil, müşahedelerden elde edilen önermeleri,
    tutarlı bir sistem halinde tanzim etmek rolüne sahiptir.

    Ampirizm,
    şu önemli yanılgıları taşır: diyalektikten yoksun olduğu için tek
    yanlıdır, bilgi sürecinde deneyin rolünü metafizik bir tutumla
    saltıklaştırır. İkinci olarak ve bundan ötürü bilgi sürecinde
    düşüncenin rolünü küçümser. Üçüncü olarak ve bundan ötürü bilgi
    sürecinde düşüncenin göreli bağımsızlığını yadsır. Dördüncü olarak ve
    bunlardan ötürü de öznel öğrenme sürecini etkin bir süreç olarak değil,
    edilgin bir süreç olarak görür.

    Ampirist John Locke doğuştan,
    önsel, bir bilgi olmadığını tanıtlamak için “boş levha ( tabula rasa)
    deyimini kullanmıştır. Locke göre insan beyni, doğduğu anda, boş bir
    levha gibidir. Bu levha, yaşandıkça, duyular yoluyla elde edilen
    algılarla dolacaktır. Bu yüzdendir ki yeni doğan çocuk hiçbir şey
    bilmez ve aptalların levhaları ömür boyu boş kalır. Çünkü doğuştan
    bilgi yoktur. Bilgi, ancak duyularla elde edilebilir. Kendisine sözü
    edilmeyen bir şeyi kendiliğinden bilen bir tek kişi gösterilemez.
    Anadan doğma körde renk bilgisi yoktur, çünkü rengi algılayamamaktadır.


    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Felsefe Sözlüğü #A-Dizini Empty Geri: Felsefe Sözlüğü #A-Dizini

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mart 30 2009, 16:45


    Analitik Felsefe
    2. Dünya Savaşı’ndan
    sonra İngiltere’de ve ABD ile bazı İskandinav ülkelerinde yaygınlaşan
    ve felsefenin asıl uğraş alanının dil ve dildeki kavramları çözümlemek
    olduğunu, bu yolla “kafa karışıklığı” yaratan geleneksel felsefe
    sorunlarının çözülebileceğini savunan felsefe akımı.

    Akımın
    kurucusu ve en büyük temsilcisi Avusturyalı filozof Ludwig
    Wittgenstein’dir. 1945-60 yılları arasında gelişen analitik felsefe bir
    ölçüde İngiliz düşünürleri Bertrand Russel ve G.E. Moore’un 1900’lerden
    başlayarak geliştirdikleri gerçekçilik ve çokçuluk düşüncesinden
    türemiş olan 1930’ların mantıksal olguculuğunun devamıdır.

    Analitik
    felsefenin temel hareket noktası felsefenin tek konusunun dil olduğu
    anlayışıdır. 20. yüzyıl başlarında gelişen mantıksal olguculuktan
    felsefenin kendisinin bilgi üretmediği görüşünü ve felsefe tarihinde
    yapıt vermiş düşünürlerin aslında dilin yarattığı sorunlarla uğraşmış
    oldukları görüşünü devralan analitik felsefe, felsefenin dilsel
    yapıları çözümlemekte asli uğraşını bulabileceğini savundu.

    Analitik
    felsefe, Russel ve mantıksal olgucuların anlayışların temelinde yatan,
    mantık aracılığıyla bir mükemmel biçimsel dil kurmayı amaçlar. Ancak bu
    amacından uzak kalarak gündelik dile yönelmiştir. Buna göre sağduyunun
    kaynağı olan ve “sıradan” insanların konuştukları dil, zaten tam ve
    yetkindir. Felsefeye düşen, dilin bu gündelik kullanımının dışına
    çıkması sonucu beliren sahte sorunları gidermektir.



    Anarşizm
    Başta devlet olmak üzere bütün baskıcı kurumları ortadan kaldırmayı öneren öğreti.

    Anarşizme
    göre devlet egemen sınıfın çıkarlarını korumakla görevlendirilmiş
    gereksiz bir kurumdur. Özgürlüğü gerçekleştirmek için en başta devlet
    yıkılmalıdır. Devlet hiçbir zaman yeni bir toplum çağını başlatmak için
    kullanılamaz. Temsilcilik, gerçeklere dayanmayan bir düşçülüktür; bu
    gibi düşçülükler insanları insan dışılığa dönüştürür. Baskı yerine
    özgür işbirliği, korku yerine kardeşlik ve sevgi gerçekleştirilmelidir.
    Devlet yerine işbirliğinin doğuracağı dernekler ve bu derneklerin
    birleşmesiyle meydana gelen federasyonlar kurulmalıdır. Uyum bu
    birleşmelerin doğal dengesiyle gerçekleşecektir. Çeşitli birlikler her
    an yön ve biçim değiştirerek her an etkin yönü ve biçimi
    kullanacaklardır. Devlet ile birlikte her türlü baskıcı kurum yok
    edilmelidir. İnsan; bir üretici olarak anamalın otoritesinden, bir
    vatandaş olarak devletin otoritesinden, bir birey olarak dinsel törenin
    otoritesinden kurtulmalı ve özgür bir gelişme olanağına kavuşmalıdır.
    Bütün insansal yetenekler ancak başsızcı (anarşist) bir toplumda,
    hiçbir baskıyla engellemeksizin, özgürce gerçekleşebilir



    Anlambilim
    Anlamları
    inceleyen bilim... Semantik olarak da bilinir. Anlambilim felsefi ya da
    mantıksal ve dilbilimsel olmak üzere iki farklı açıdan ele alınabilir.
    Felsefi ya da mantıksal yaklaşım, göstergeler ya da sözcükler ile
    bunların göndergeleri arasındaki bağlantıya ağırlık verir ve
    adlandırma, düz anlam, yan anlam, doğruluk gibi özellikleri inceler.
    Dilbilimsel yaklaşım ise, zaman içinde anlam değişiklikleri ile dilin
    yapısı, düşünce ve anlam arasındaki karşılıklı bağlantı gibi konular
    üstünde durur.

    Felsefe ve dilbilim alanlarında anlambilim, bir
    dilin göstergeleri ile bunların anlamları arasındaki bağlantının
    incelenmesidir. Anlambilime farklı yöntem ve amaçlarla yaklaşılsa da,
    her iki alan da insanların dilsel anlatımlardan nasıl anlam
    çıkardıklarını açıklamaya çalışmıştır.

    Felsefe sorunları bir
    dil içinde ifade edilmek zorunda olduklarından, sonunda dilin kendisi
    ile ilgili soruşturmalar haline dönüşürler. 1920’lerde ve 1930’larda
    olgucu okulun mantıkçıları, dile matematik ve mantıkta bulunan
    kesinliği ve açıklığı getirmeye çalışmışlardır. Onlara göre “doğal
    diller” açıklıktan ve kesinlikten uzaktır. Bu nedenlerden belirsizlik
    ve çokanlamlılıktan arınmış “ideal” bir dil üzerine kurulu bir
    anlambilim kuramı geliştirmeye çalışmışlardır.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Felsefe Sözlüğü #A-Dizini Empty Geri: Felsefe Sözlüğü #A-Dizini

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mart 30 2009, 16:45


    Antinomi (Çatışkı)
    Saltığı çözümlemek için usun düşmek zorunda bulunduğu çelişki... Kant terimidir.

    Alman
    düşünürü Kant’a göre saltığın alanındaki bütün önermeler çatışıktır.
    Çünkü bu önermeler üzerinde deney yapılamayacağı için karşılıkları da
    aynı güçle ileri sürülebilir. Sözcük oyunlarına dayanan kozmolojik
    tanıtlarsa her iki karşıt önerme için ileri sürülebilir. Kant nesneye
    olduğu gibi özneye de kesin bir bilinemezlik yakıştırır ki bu gibi
    kozmolojik önermelere saf usun çatışkıları adını verir ve bunları dört
    ana çatışkı da toplar.

    1) Nicelik çatışkısı:"Evren sınırlıdır-evren sınırsızdır"

    2) Nitelik Çatışkısı:"Özdek bölünmez atomlardan yapılmıştır-özdek sonsuzca bölünebilir."

    3) Bağıntı çatışkısı: "Her şey zorunlu olarak bağıntılıdır-hiçbir şey zorunlu olarak bağıntılı değildir."

    4) Kiplik çatışkısı: "Evrenin nedeni olan zorunlu bir varlık vardır-evrenin nedeni zorunlu bir varlık değildir."

    Kant’a
    göre anlık duyumsal deneyin sınırlarını aşamayacağından duyumsal
    deneyin dışında kalan bu gibi önermelerin savı kadar karşı savı da aynı
    kesinlikle tanıtlanabilir, bu halde hem savı hem karşı savı doğru
    saymak gerekir ki bu bir çatışkıdır.



    Antropomorfizm
    İnsan niteliklerini başka bir varlığa, özellikle Tanrı’ya aktarılması.

    İlkel
    insanlarda başlayan bu tasarım, önce cansızları canlı saymakla
    başlamıştır. Daha sonra, tanrılara, çeşitli mitolojilerde görüldüğü
    gibi, insan biçimi ve nitelikleri yakıştırılmıştır. Bu anlayış,
    antikçağ Yunanlılarında, Homeros-Hesiodos ikilisinin tanrıları insan
    biçiminde ve insan niteliğinde olarak düşünmeleriyle başlamıştır.
    Homeros-Hesiodos’un mitolojik tanrıları, insanlar gibi; sevişirler,
    düşünürler, kıskanırlar, acı çekerler ve birbirlerinin ayaklarını
    kaydırırlar. Bu anlayışın nedeni, Yunanlıların her şeyi canlı, devimli
    biçimli düşünme eğilimleridir ve ilkel canlıcılığın izlerini taşır.
    Antropomorfizmin örnekleri ilahi dinlerde de görülür. Örneğin
    Hıristiyanlığın Andians tarikatı, kutsal kitaptaki sözlerin gerçek
    anlamıyla anlaşılmasını önerir ve örneğin tanrının eli deyimini etki
    anlamında değil insanlardaki al anlamında anlar. Müslümanlık ve
    Yahudilik’ de bu örtülü bir biçimde gerçekleşmiştir.



    A posteriori
    Deneyden önce alan... Deneyden sonra olan anlamındaki Aposteriorinin (sonsal) karşıtıdır.

    Deneyden
    çıkarsamadığı ve bundan ötürü de deneyden önce olduğu varsayılan bilgi
    sorunu antikçağ yunan düşüncesinde oluşmuş, skolastiklerce
    geliştirilmiştir, Alman düşünür Kant’ın sisteminde önem kazanmıştır.
    Her iki terimi de ortaya atan XIV. Yüzyıl skolastiklerinden Albert le
    Grande de Saxe’tır. Antikçağda Aristoteles tümelden tikele yapılan
    uslamlamayı önsel kanıt (apriori) ve buna karşı tikelden tümele yapılan
    uslamlamayı sonsal kanıt (aposteriori) saymıştır. Çünkü birincisinde
    ussal bir ilkeden, ikincisindeyse duyumlarla algılanan ve bundan ötürü
    de deneysel olan bilgilerden yola çıkılıyordu. Birincisi önsel bilgiden
    yola çıkan bir tümdengelim uslamlama, ikincisi sonsal bilgiden yola
    çıkan bir tümevaran uslamlama’ydı. Özellikle Hıristiyan metafiziği,
    tanrının varlığını kanıtlamak için deneyden yaralanmak imkansız
    bulunduğundan, zorunlu olarak ussal ve bundan ötürü de önsel
    olan(apriori)’dan yararlanmıştır. Gerçekte hiçbir önsel bilgi
    bulunmadığı halde önselliğin yüzyıllarca savunulmasının gerçek nedeni
    bu zorunlulukta yatar.idealist felsefe tarihi bir bakıma böylesine bir
    savunmanın tarihidir. Fakat bilimsel açıdan hiçbir önsel bilgi yoktur.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Felsefe Sözlüğü #A-Dizini Empty Geri: Felsefe Sözlüğü #A-Dizini

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mart 30 2009, 16:46

    Arkhe
    Batı Anadolu kıyılarındaki kentlerde
    yaşamış Sokrates öncesi filozofların ilke “temel” “ana madde” anlamı
    kazandırdıkları sözcüktür, unsurdur. Antik çağda Anadolu Yunanlıları
    düşünsel çabaya bir ilk nedeni araştırmakla giriştiler. İlk kez iki her
    zaman dört ediyorsa bunun tanrıların keyiflerinin üstünde bir ilk ve
    değişmez nedeni olmalıdır. Dünya nasıl yapılmıştır? Bitkiler,
    hayvanlar, insanlar nasıl oluşmuşlardır? Bütün bu varlıkların başı,
    kökü, kaynağı nedir? Gibi sorular sorulmuştur.

    Bilinen tarih
    içinde sözcüğü felsefi anlamda ilk kullanan Batılı anlamda ilk filozof
    sayılan Thales’tir. Thales her şeyin arkhesi su demiştir. Thales
    sözcüğü her şeyin "ana maddesi", "dayandığı ilk", "çıktığı kaynak" gibi
    anlamlarda kullanıp, doğaya ve doğadaki gelişmeler kendi içlerinde
    bulunan doğa ötesi açıklamalar gerektirmeyen bir kaynağa geri götürme
    çabasından söz eder. Böylece bilimsel düşüncenin öncüsü sayılır. Daha
    sonra Anaksimandres bu ilk nedenin belirsiz bir cevher, Aneksimenes ise
    bunun hava olduğunu söylemiştir.

    Aristoteles ise arkhe her şeyin temeli özüdür. Bütün öteki şeyler ondan çıkar, ama o hep var olmakta devam eder.

    Metafizik
    idealist felsefede bütünüyle bu ilk (arkhe) düşüncesine dayanır.
    Metafiziğin en belli ve açık biçimi olan dinsel düşünceye göre bu ilk
    tanrı’dır.

    Arkhe düşüncesi “ilk”leri “başlangıç”ları “temel”leri arayan düşünüş biçimiyle daima iç içedir.



    Ateizm
    Tanrının
    varlığını yadsıyan görüş... Ateizm, ruh, ölümden sonra yaşam vb. her
    türlü metafizik inançların yadsınmasını kapsar. Ateizm, Tanrıyı ne
    tinsel varlıkları kabul eden teizmin karşıtıdır. Ayrıca ateizm,
    Tanrının var olup olmadığı sorusunu karşılıksız bırakan, bu sorunun
    yanıtsız ya da yanıtlanamaz olduğunu savunan agnostizimden ayrılır.
    Ateistlere göre, tanrının var olmadığı kesin bir doğrudur. Ateizmin
    felsefesel temeli, özdekçilik ve bir ölçüde şüpheciliktir.

      Forum Saati Cuma Mayıs 17 2024, 08:48