Belit
(Aksiyom)
Başka
bir önermeye götürülemeyen ve tanıtlanamayan, böyle bir geri götürme ve
kanıtı da gerektirmeyip, kendiliğinden apaçık olan ve böyle olduğu için
öteki önermelerin temeli ve ön dayanağı olan temel önerme. Ne türlü bir
belitten yola çıkılırsa o türlü bir sonucu varılır. Belitlere dayanan
bir felsefe, belitlerin yanlışlığı meydana çıkınca çöker.
1)Mantık:
Mantıkta belit terimi, bir şeyi tanıtlamak için kullanılan tanıtlanmayı
gerektirmeyecek kadar açık ilke anlamını veriri tanıtlanmayı
gerektirmediği gibi tanıtlanamazda. Çünkü tanıtlama, daha da açıklamak
demektir, buysa daha çok açıklanamaz. Her belit bir ilkedir, ama her
ilke bir belit değildir. Örneğin, “her bütün kendini meydana getiren
parçalarından büyüktür” ilkesi bir belittir, buna karşı Einstein’in
görelilik ilkesi bir belit değildir. Metafizik dünya görüşünün ürünü
olan bütün mantıklar, “bir şey kendisinin aynıdır” önermesiyle dile
getirilen özdeşlik ilkesini belit saymışlardır. Hegel’in diyalektik
mantığı bunun doğru olmadığını meydana koymuştur. Bir şey kendisiyle
bile aynı değildir, çünkü sürekli olarak değişmektedir.
2)
Matematik: nicelikler arasındaki orantıları dile getiren zorunlu
önermeler, matematikte belit adıyla tanımlanırlar. Örneğin, “bir üçüncü
niceliğe ayrı ayrı eşit olan nicelikler birbirine eşittir”, “eşit
niceliklere eşit nicelikler eklenirse toplamları da eşit olur”.
Matematiksel belit, mantıksal belitin niceliklere uygulanmasıdır.
Aralarında başkaca bir anlam ayrılığı yoktur.
3) Dekartçılık:
Descartes ve başta Spinoza olmak üzere izdaşları felsefelerini
belitlere dayarlar. Örneğin Descartes, felsefesini “düşünüyorum,
öyleyse varım” belitinden çıkarak kurmuştur. Spinoza’da ünlü
Etika’sında örneğin, “başka bir şeyle tasarlanmayan şeyin kendisiyle
tasarlanması gerekir” gibi belitlerden yola çıkar. Ne var ki, ne türlü
bir belitten yola çıkılırsa o türlü bir sonuca varılır. Bundan başka,
bu belitler, “parçalarının toplamı bütüne eşittir” gibi belitler
gücünde değildirler. Daha açık bir deyişle, Dekartçıların belitleri
öznel, kendilerince belit sayılmış belitlerdir. Nitekim Cogito’nun
yüzyıllarca önceki biçimini çürütmek için, “bin altın düşünüyorum,
öyleyse bin altınım var” önermesi ileri sürülmüştür.
Biçim (Form)
Nesnelerin dış görünüşü. Metafizikte bir nesnenin, gizil ilkesi olan, hammaddeden ayırt edilen etkin belirleyici ilkesi.
Platon
bugün biçim sözcüğü ile karşılanan eidos terimini bir şeyi o şey yapan
kalıcı gerçeklik ile sonlu ve değişmeye uğrayan tikelleri ayırmak için
kullanmıştır. Platoncu biçim kavramı, da Pytagarosçı kurama dayanır. Bu
kurama göre, nesnelerin ayırt edici özelliklerini veren maddi öğeler
değil, Pythagoras’ın sayısal olarak adlandırdığı kavranabilir
yapılardır.
Madde ve biçim arasındaki ayrımı ilk kez ortaya atan
Aristoteles’tir. O’na göre madde kendi içinde bir nesne değil,
nesnelerin oluşumunda bulunan farklılaşmış temel öğedir. Tikel
nesnelerin, bu temel öğeden oluşmaları farklılaşma süreci ile
gerçekleşir. Bu süreç içinde belirli biçimler alan nesneler de
kavranabilir dünyayı oluşturur. Madde gizil öğe, biçim ise gerçekleşen
öğedir.
Alman filozof Kant’a göre, biçim zihnin, bir özelliği
birey tarafından nesneye yükleniyordu. Kant’a göre mekan ve zamanın
duyarlılığı iki apriori biçimindedir. İnsanın kendi başına zaman ve
mekan deneyimi olmasa bile insanın mekan ve zaman dışı deneyiminin
olmayacağını savundu.
Bilgicilik (Sofizm)
Eski
Yunan’da İ.Ö 5. yüzyılın ikinci yarısından İ.Ö 4. yüzyılın başlarına
değin para karşılığı felsefe öğreten gezgin felsefecilerin (sofistler)
oluşturdukları akıma bilgicilik denir.
Sofist deyimi, bilgeliği
yeğleyen öğreti, bilgi öğretmeni, siyasada yararlı olma sanatı, söz
söyleme sanatı anlamlarında kullanılmıştır. İ.Ö 5. yüzyıl, antik çağ
Yunan felsefesinde bilgicilik akımının egemen olduğu çağdır. İlk
düşünür sayılan Thales’den beri ortaya atılan sayısız varsayımlar,
sonunda insan zekasını şahlandırmış ve bütün olup bitenleri yeniden
gözden geçirerek kıyasıya eleştirmeye yöneltmişti. Doğa bilimlerinin
denetiminden yoksun insan düşüncesi, varlığın temeli konusunda daldığı
hayal aleminden kendisine dönüyordu. Bilgicilik akımının inceleme
amacı, insanın kendisiydi. Protagoras’ a göre , “insan her şeyin
ölçüsü” ydü. Bilgi, teorik bir merak değil, pratik bir yarar olmalıydı.
Protagoras “tanrılara gelince, ben onların ne var olduklarını ne de yok
olduklarını bilirim” diyordu. Bilgici Hippias, giydiği elbiseyi kendisi
diktiği için “ bağımsızlığa kavuşmakla” övünüyordu. İnsan her türlü
yapma bağlardan kurtulmak ve insansal yasanın (nomos) yerine doğal yasa
(physis) konulmalıydı.
Bilgiciler , özdekçi düşünceleri sürmekle
beraber, ürünü oldukları idealist çizgiyi sürdürmüşler ve dünyayı
tanıma olanağını yadsımışlardır. İşte bu idealist çizgidir ki, bir
yandan bilgicilik akımını yozlaştırarak felsefeyi güzel söz söyleme
sanatına dönüştürürken diğer yandan idealist ilkelerin gelişmesi
sürecini doğurmuştur.
(Aksiyom)
Başka
bir önermeye götürülemeyen ve tanıtlanamayan, böyle bir geri götürme ve
kanıtı da gerektirmeyip, kendiliğinden apaçık olan ve böyle olduğu için
öteki önermelerin temeli ve ön dayanağı olan temel önerme. Ne türlü bir
belitten yola çıkılırsa o türlü bir sonucu varılır. Belitlere dayanan
bir felsefe, belitlerin yanlışlığı meydana çıkınca çöker.
1)Mantık:
Mantıkta belit terimi, bir şeyi tanıtlamak için kullanılan tanıtlanmayı
gerektirmeyecek kadar açık ilke anlamını veriri tanıtlanmayı
gerektirmediği gibi tanıtlanamazda. Çünkü tanıtlama, daha da açıklamak
demektir, buysa daha çok açıklanamaz. Her belit bir ilkedir, ama her
ilke bir belit değildir. Örneğin, “her bütün kendini meydana getiren
parçalarından büyüktür” ilkesi bir belittir, buna karşı Einstein’in
görelilik ilkesi bir belit değildir. Metafizik dünya görüşünün ürünü
olan bütün mantıklar, “bir şey kendisinin aynıdır” önermesiyle dile
getirilen özdeşlik ilkesini belit saymışlardır. Hegel’in diyalektik
mantığı bunun doğru olmadığını meydana koymuştur. Bir şey kendisiyle
bile aynı değildir, çünkü sürekli olarak değişmektedir.
2)
Matematik: nicelikler arasındaki orantıları dile getiren zorunlu
önermeler, matematikte belit adıyla tanımlanırlar. Örneğin, “bir üçüncü
niceliğe ayrı ayrı eşit olan nicelikler birbirine eşittir”, “eşit
niceliklere eşit nicelikler eklenirse toplamları da eşit olur”.
Matematiksel belit, mantıksal belitin niceliklere uygulanmasıdır.
Aralarında başkaca bir anlam ayrılığı yoktur.
3) Dekartçılık:
Descartes ve başta Spinoza olmak üzere izdaşları felsefelerini
belitlere dayarlar. Örneğin Descartes, felsefesini “düşünüyorum,
öyleyse varım” belitinden çıkarak kurmuştur. Spinoza’da ünlü
Etika’sında örneğin, “başka bir şeyle tasarlanmayan şeyin kendisiyle
tasarlanması gerekir” gibi belitlerden yola çıkar. Ne var ki, ne türlü
bir belitten yola çıkılırsa o türlü bir sonuca varılır. Bundan başka,
bu belitler, “parçalarının toplamı bütüne eşittir” gibi belitler
gücünde değildirler. Daha açık bir deyişle, Dekartçıların belitleri
öznel, kendilerince belit sayılmış belitlerdir. Nitekim Cogito’nun
yüzyıllarca önceki biçimini çürütmek için, “bin altın düşünüyorum,
öyleyse bin altınım var” önermesi ileri sürülmüştür.
Biçim (Form)
Nesnelerin dış görünüşü. Metafizikte bir nesnenin, gizil ilkesi olan, hammaddeden ayırt edilen etkin belirleyici ilkesi.
Platon
bugün biçim sözcüğü ile karşılanan eidos terimini bir şeyi o şey yapan
kalıcı gerçeklik ile sonlu ve değişmeye uğrayan tikelleri ayırmak için
kullanmıştır. Platoncu biçim kavramı, da Pytagarosçı kurama dayanır. Bu
kurama göre, nesnelerin ayırt edici özelliklerini veren maddi öğeler
değil, Pythagoras’ın sayısal olarak adlandırdığı kavranabilir
yapılardır.
Madde ve biçim arasındaki ayrımı ilk kez ortaya atan
Aristoteles’tir. O’na göre madde kendi içinde bir nesne değil,
nesnelerin oluşumunda bulunan farklılaşmış temel öğedir. Tikel
nesnelerin, bu temel öğeden oluşmaları farklılaşma süreci ile
gerçekleşir. Bu süreç içinde belirli biçimler alan nesneler de
kavranabilir dünyayı oluşturur. Madde gizil öğe, biçim ise gerçekleşen
öğedir.
Alman filozof Kant’a göre, biçim zihnin, bir özelliği
birey tarafından nesneye yükleniyordu. Kant’a göre mekan ve zamanın
duyarlılığı iki apriori biçimindedir. İnsanın kendi başına zaman ve
mekan deneyimi olmasa bile insanın mekan ve zaman dışı deneyiminin
olmayacağını savundu.
Bilgicilik (Sofizm)
Eski
Yunan’da İ.Ö 5. yüzyılın ikinci yarısından İ.Ö 4. yüzyılın başlarına
değin para karşılığı felsefe öğreten gezgin felsefecilerin (sofistler)
oluşturdukları akıma bilgicilik denir.
Sofist deyimi, bilgeliği
yeğleyen öğreti, bilgi öğretmeni, siyasada yararlı olma sanatı, söz
söyleme sanatı anlamlarında kullanılmıştır. İ.Ö 5. yüzyıl, antik çağ
Yunan felsefesinde bilgicilik akımının egemen olduğu çağdır. İlk
düşünür sayılan Thales’den beri ortaya atılan sayısız varsayımlar,
sonunda insan zekasını şahlandırmış ve bütün olup bitenleri yeniden
gözden geçirerek kıyasıya eleştirmeye yöneltmişti. Doğa bilimlerinin
denetiminden yoksun insan düşüncesi, varlığın temeli konusunda daldığı
hayal aleminden kendisine dönüyordu. Bilgicilik akımının inceleme
amacı, insanın kendisiydi. Protagoras’ a göre , “insan her şeyin
ölçüsü” ydü. Bilgi, teorik bir merak değil, pratik bir yarar olmalıydı.
Protagoras “tanrılara gelince, ben onların ne var olduklarını ne de yok
olduklarını bilirim” diyordu. Bilgici Hippias, giydiği elbiseyi kendisi
diktiği için “ bağımsızlığa kavuşmakla” övünüyordu. İnsan her türlü
yapma bağlardan kurtulmak ve insansal yasanın (nomos) yerine doğal yasa
(physis) konulmalıydı.
Bilgiciler , özdekçi düşünceleri sürmekle
beraber, ürünü oldukları idealist çizgiyi sürdürmüşler ve dünyayı
tanıma olanağını yadsımışlardır. İşte bu idealist çizgidir ki, bir
yandan bilgicilik akımını yozlaştırarak felsefeyi güzel söz söyleme
sanatına dönüştürürken diğer yandan idealist ilkelerin gelişmesi
sürecini doğurmuştur.