ALEVİ CANLAR FORUMU

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVİ CANLAR FORUMU

ALEVİ CANLAR FORUMU-TASAVVUF ARAŞTIRMA ,PAYLAŞIM

Mayıs 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Takvim Takvim


    Hukuk >> İnsan Hakları Nelerdir?

    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    GALERİ Hukuk >> İnsan Hakları Nelerdir?

    Mesaj tarafından Admin Çarş. Mayıs 20 2009, 18:38

    Maurice Cranston Insan Haklari" (human rights) eskiden "insan(in) haklari" (rights of man) olarak adlandirilan seyin oldukça yeni adidir. "Insan haklari" ifadesinin kullanilmasini tesvik eden, Birlesmis Milletler'deki görevi esnasinda dünyanin bazi bölgelerinde insan haklari kavraminin kadinlarin haklarini (rights of women) da kapsadiginin anlasilmadigini gören Elanor Roosvelt idi
    "Insan haklari"kavrami daha önceki bir tarihte orijinal "tabiî haklar“ kavraminin yerini almisti. Çünkü, tabiî haklar mefhumunun mantikî olarak baglantili bulundugu tabiî hukuk konsepti bir ihtilâf konusu olmustu. Aydinlanma Çaginda (Age of Reason) tabiî haklar hakkinda çok sey söylendi, çünkü bu çag ayni zamanda bir devrimler çagiydi.

    John Locke, 1688 Ingiliz Devrimiyle iliskilendirilen yazilar(in)da, modern dünyada tabiî haklar doktrininin en önemli teorisyeni olarak kabul edilmesini saglayacak bazi tezler öne sürmekteydi. Insanlarin yasamak, hürriyet ve mülkiyet sahibi olmak için tabiî bir hakka sahip oldugunu ayrintili biçimde anlatti. Ingiliz Parlamentosu tarafindan 1689'da çikartilan Haklar Bildirgesi (Bill of Rights) bu tabiî haklari pozitif haklara dönüstürmek üzere hazirlandi; tabiî haklara herhangi bir suçla suçlandirilan herkesin bir jüri tarafindan âdil ve açik biçimde muhakeme edilmesi hakkini da ekledi ve asiri para cezalariyla insafsiz ve olagan olmayan cezalari yasakladi.

    Locke'un teorileri ve Ingiliz Haklar Bildirgesi örnegi bastan basa Bati Dünyasinda büyük bir etki yapti. Haziran 1776'da Virginia devletinde bir temsilciler meclisi tarafindan bir haklar bildirgesi kabul edildi. Bu bildirgenin ilk maddesi söyle demekteydi: "Bütün insanlar (men) dogustan esit derecede hür ve bagimsizdirlar ve belirli vazgeçilmez haklara sahiptirler; bir toplum haline geldikleri (siyasal toplum kurduklari) zaman hiçbir sözlesmeyle gelecek nesillerini bu haklardan, yani yasama ve hür olma, mülk kazanma ve ona sahip olma, mutlulugu arama ve elde etme haklarindan mahrum kilmaya zorlayamaz, veya onlari bu haklardan mahrum birakamazlar.

    Locke'un üç hakkina burada mutlulugun eklendigine dikkat edin, çünkü o dönemde Bati Dünyasi 17. asrin Kalvinist sadeliginden 18. asrin daha neseli hedonizmine (hazcilik) dogru yol almistir. Ayni kelime (mutluluk) 13 Amerikan Devleti tarafindan Temmuz 1776'da ilân edilen Bagimsizlik Beyannamesinde de yerini aldi: su gerçekler bizim için kendiliginden gayet açiktir: Bütün insanlar (men) esit yaratilirlar; Yaraticilari tarafindan (verilen) belirli vazgeçilmez (terkedilmez) haklara sahiptirler; hayat, hürriyet ve mutlulugu arama haklari bunlar arasindadir. Locke'un sade düsüncelerine kanat veren Thomas Jefferson'un belâgati... Pekçok bakimdan Ingiliz ve Amerikan Devrimlerinden etkilenen, fakat kisa sürede ikisinden de çok farkli bir seye dönüsen Fransiz Devrimi haklarin lisanini hemen der-hal benimsedi.

    Lafayette, Bagimsizlik Savasi sirasinda Amerikan kuvvetlerinde yaptigi hizmetler sirasinda edindigi birikimden yararlanarak, bu Anglo–Sakson beyannamelerini hemen hemen kelimesi kelimesine Paris'te 1789 yilinin daha kibar anlarini isaretleyen 'Déclaration des droits de l'homme et du Citoyen'e tercüme etti. Decleration," insanlar hür ve esit sartlarda dogar ve öyle kalir"; "Bütün politik cemiyetlerin (birlesmelerin) amaci insanin (man) tabiî ve inkâr edilemez haklarinin korunmasidir: Bu haklar, hürriyet, mülkiyet, güvenlik ve zulme direnmedir" der. Hürriyet, "bir digerinin haklarini ihlâl etmeyen herhangi bir seyi yapmakta sinirlanmamis olmak" seklinde tanimlanir, ve özgür konusma, özgür basin, din özgürlügü ve keyfî tutuklanmadan masun olmayi kapsayacak sekilde telâkkî edilir. Fakat insan haklari fikrinin orijinini bulmak için daha gerilere gitmeliyiz.

    Belirli sehir devletlerinin vatandaslari isogoria veya ifade hürriyeti (freedom of speech) ve isonomia veya kanun önünde esitlik (equality before law) gibi haklardan yararlandilar. sehir devletlerinin yok olusunu izleyen Hellenistik devirde insanlar bu haklari sivil hukukta degil, fakat daha yüksek bir hukukta, tabiî hukukta kök salan haklar olarak gördü. Tabiî hukuk, herhangi bir çesit ilâhî bildirim olmaksizin her rasyonel beyinin tereddütsüz farkedebilecegi bu baslangiç prensiplerini tecessüm ettirdi. Roma'nin Stoikleri, filozoflarindan ziyade hukuk bilginleri (jurist) de ayni fikri benimsedi.

    Bu yüzden, tabiî hak eski dünyada (ancient world), Orta Çag Hiristiyanlik âleminde ve modern Akil Çagi'nin ilk dönemlerinde pek canli olmus, çok kuvvetli bir geçmise sahip bir fikirdir. Bununla beraber 1815'te Avrupa'da eski düzenin restorasyonuyla 1930'larda totaliter rejimlerin yükselisi arasindaki yillarda hem tabiî hukuk hem tabiî haklar özellikle modaya ters düsen fikirlerdi. Söz gelimi, 19. asir Almanya'sinin liderleri bir yandan hem tabiî hukuka hem tabiî haklara bagli olduklarini öne sürdüler, bir yandan da haklarin bireysel insanlara (kisilere) ait olmadigini, toplumlara veya milletlere ait oldugunu söylemeye devam ettiler. 19. asrin birey haklarini küçümseyen milletin haklari doktrininin sampiyonlari aslinda hasim kamplarin, tabiî hukuku ve tabiî haklari saçmalik olarak mütalâ eden pozitivist, empirisist ve faydaci (utilatarian) kamplarin teorisyenleriyle uyum içindeydi.

    Ve felsefede moda çok önemli bir faktör oldugundan 20. asrin baslarinda insan haklari (rights of man) anlayisini savunmaya muktedir veya istekli ciddî bir teorisyen neredeyse kalmamisti. Gerçekten 1918'den sonra haklar teorisinin elestiricileri hücûmlarinda dahasaldirgan oldu; hukukçu pozitivistler mahkemelerin muhafaza ettigi seyin yalnizca mevcut hukuk oldugunu, mantikçi pozitivistler ise duyusal deneyimle dogrulanamayacak herhangi bir sözde gerçegin anlamsizlik oldugunu söyleyecek kadar ileri gitti. Bu tür pozitivist teoriler en kâmil biçimde Almanca konusan dünyada gelistirildi ve çekiciliklerini ilk kaybettikleri yer yine buraydi. Çünkü Hitler iktidara geldigi va-kit ona usakça bagli mahkemeler en kati pozitivistin bile kolay kolay âdil olarak nitelendiremeyecegi birçok kanunlar icra etti. Bütün bunlar tekrarlanmayi gerektirmeyecek kadar iyi bilinmektedir. 1933'ten sonra Bati dünyasi baska bir mutlaklik (absolutism) çaginda, veya daha ziyade, eski mutlak krallarin en kötüsünden çok daha kötü bir totaliter diktatörlük çaginda yasamakta oldugunu anladi. Bu tür rejimler bir "egemen"in hükmü olan bir "hukuk"u degil, fakat bir zalim ve soy kirimci despotun hükmü olan "hukuk"u uyguluyor olarak görülebilirlerdi. Bunu protesto eden siradan insanlardi: "Bu hukuk olamaz.

    Hukuk eger hukuk adini hak edecekse, en azindan, her insanin insan olmaktan dolayi sahip oldugu bazi temel haklara saygi duymalidir". Burada yeni bir problemle karsilasiriz: II. Dünya Savasi siralarinda bir yandan yeniden gözde bir kavram haline gelen tabiî haklar fikri gittikçe yayilir ve insanlar haklara sahip olduklari konusunda ikna edilirlerken, bir yandan da insanlarin sahip olduklarini iddia ettikleri veya sahip olduklarinin söylendigi haklara hiçbir sinir konulmamaya baslandi. Birlesmis Milletler, belki, bu durumun önemli bir kismindan sorumluydu. Kurulusu döneminde Birlesmis Milletler, Winston Churchil'in insan haklarinin "tahta oturma"si olarak adlandirdigi seyle yüklenildi (görevlendirildi). Bu haklarin neler oldugunu tayin etmek üzere bir komisyon kurarak ise basladi ve bu komisyonun müzakerelerinin sonucu olarak, BM Genel Kurulu'ndan 1948'de "geçen ve ilân edilen", Insan Haklari Beyannamesi ortaya çikti. Bu beyanname, Amerika ve Fransa'da 18. yüzyilda yayinlanan beyannamelerden çok daha uzun, garip bir belgedir.

    Ilk maddeler kisminda lisan John Locke'un, Thomas Jefferson'in lisanidir. Hayat, hürriyet ve mülkiyet haklari kolayca anlasilabilecek biçimde anlatilir: Beyanname seyahat hürriyeti, mal sahibi olma, evlenme, kanun önünde esitlik ve herhangi bir suçla itham edilme halinde açik ve adil bir yargilanma haklariyla din hürriyeti, bariscil toplanma ve politik mülteci olarak siginma haklarini tavsif eder. Kölelik, iskence ve keyfî tutuklama yasaklanir. Bununla beraber beyanname açikca kendini bu haklarin olgunlastirilmasina ve herkes için zorlayici özellik kazandirilmasina tahsis etmez. Beyanname, sosyal güvenlik, münasip bir yasama standardi, tibbî bakim, istirahat, eglence ve hatta "ücretli periyodik tatil" gibi seylere yönelik insan haklarini bildiren daha baska bir maddeler dizisi içerir. Bu yeni haklar ile geleneksel tabiî haklar arasindaki fark beyannamenin taslagini yazmaktan sorumlu olanlarin gözünden kaçmadi.

      Forum Saati Cuma Mayıs 17 2024, 04:16