Değerli canlar,sözlerime öncelikle ismi mutlak güzellik olan,hakkın yanında olan,zaten kendi yalnız hak olan,bütün güzellikler ,yani hak kendinden südur olan, güzel varlık rabbimin adıyla başlıyorum.Biz aleviler de bu nedenle ona HAK diyoruz.Hakkın sahibi, yegane temsilcisi veHakkın kendisi olduğu için.
Öncelik olarak hakkı esas alan,taassuptan uzak,hakka teslim olmuş,kendi nefsine,heva ve hevesine teslim olmayıp,sadece kendi eksik aklıyla hareket etmeyip,hakkın yanında olandan da istifade eden tüm canlara sesleniyorum.Aslında Allaha iman doğruya teslim olamaktan başka bir şey değildir.Doğruyu da en iyi,bilginin sahibi,din gününün sahibi,mutlak güçlü,vs vs,güzellik,doğruluk adına ne varsa her şeyin sahibi rabbimizden başka kimse daha iyi bilemez.”ben nerde olursa olsun hep doğruyu söylerim”diyen her yiğit insan bu yönüyle, hakka teslim olmuştur aslında.İman da aynen bunun gibidir ve hak olan dine,yani doğru dine, doğruya tabi olma sözü vermiştir.yukarıda “sadece kendi eksik aklıyla hareket etmeyip”cümlesini kullanırken,aklımızla hareket etmeyelim anlamında değil,yalnızca aklımızı esas alırsak yanılırız,anlamında kullandım.Hakka giderken tabi ki aklımızı ve vicdanımızı rehber edineceğiz.Ancak insan oğlunun aklı ve vicdanının yanılabileceğini de unutmadan! ”yanılmayacak tek varlık tanrıdır”.
Bilimsel olarak yapılan açıklamaların bir kısmının bir süre sonra hepten inkar edilip,tam
tersi şeylerin söylendiğini sizler de mutlaka müşahade etmişsinizdir.
Ancak,bu demek değildir ki bizler akıl ve vicdanı kendimize rehber edinmeyeceğiz.bizler ,bize nimet olarak verilmiş olan bu vasıtaları kullanarak HAK’KA ulaşacağız ve ona teslim olacağız.Teslim olmamıza engel olan nefse,şeytani kötü düşüncelere aldırmadan,teslim olarak,kendimizi değerlerimizi hakka ait kılacak, yani dinimizi (din,esas anlamı itibarıyla bir yaşama biçimi,doğru yaşama biçimidir.) yalnız allaha has kılacağız.
Dini yalnız allaha has kılmak ne demektir ve nasıl yapılır?bütün doğruların kendinden çıktığı tanrı,elbetteki her şeyin en doğrusunu bilen tek varlıktır.Bizim doğruları bulmamıza aracı olan akıl ve vicdanın yaradanı,sahibi o olduğundan bizim bulduğumuz doğruları da O bulmuştur aslında.Tasavvufta yani alevi inanışındaki vahdeti vücudun özündede bu vardır zaten.”her şey HAK’tır,O’ndan gayri hiç bir şey yoktur” sözünün manası budur.sırrı hakikate ulaşan kişi bu makama ulaşmazdan evvel,maddi alemin,kainatın allahın gölgesi olduğunu söyler.Ancak sırrı hakikat makamına ulaşınca sır perdesi kalkar ve her şeyin O’ndan ibaret olduğunu,gölge diye bir şeyin olmadığını müşahade eder.Kendi de dahil.Ancak tasavvufu,irfanı bilmeyen bazı kişiler veya bazı art niyetliler,bunu çarpıtarak,”Alevilikte görünmeyen bir tanrı inanışı yoktur,insanın kendisi tanrıdır”diyerek çarpıtırlar.öyleyse,ataları olan uluların izinden giden kişiler olarak biz aleviler, rabbimizin bize verdiği nimet olan akıl ve vicdanı rehber edinerek O’na,yani yaradana ulaşıp,O’nda kaybolmamız,bu amaca ulaşmak için de O’nun bizden istediklerini yerine getirmemiz gerekmezmi?
Tasavvufi,irfani bir bakış açısı olan alevilikte,”Ruh bir ilahi nefestir ,bu nedenle aslını yani rabbini ister.Bu nedenle ruh için dünya gurbettir “denilir. Nefeslerimizde,deyişlerimizde,ruhun arzuladığına ulaşmanın tek yolu da, nefsi isteklerini terk edip,yalnız rabbinin senden istediklerine tabi olmakla gerçekleşeceği söylenir..Birçok nefeste hakka ulaşmak istiyorsan nefsin isteklerinden vazgeçip yalnız allahı istemek gerektiği,ve böylelikle tanrı evi olan kalpten dünya sevgisi çıkınca,oraya tanrının gireceği yazılıdır.
Süre geldim aşk meyini içerek
Her bir akı karasından seçerek
Varlık dağlarını(dünya,servet) delip geçerek
Düzde ben bir insan olmaya geldim
(Serimi meydana koymaya geldim)
NİMRİ DEDE
Öyleyse gelin, aleviler olarak bizlerde ulularımızın yolundan giderek,kalbimizi Allah’ın evi yapalım
Allaha teslim olup,dini yalnız allaha has kılmak için,akıl ve vicdan rehberliğinde doğru yolu bulup,sonra da ona teslim olursak,tabi olursak dini yalnız Allah’a has kılmış olmazmı
yız?Elbetteki oluruz.Peki hak yol nedir?Bunun için de gelin bir nefesimize kulak verelim.Görelim bakalım hak yol neymiş:
Yol içinde yol ararsan
Yol Muhammed Ali’nindir
Yetmişiki dil içinde
Dil Muhammed Ali’nindir
* * *
Varma cahilin yanına
Uğrarsın şerrin seline
Lanet yezidin canına
Can Muhammed Ali’nindir
* * *
Söyler Pir Sultan’ım söyler
Hakkın birliği birler
Doğmuş alemlere parlar
Nur Muhammed Ali’nindir
Burada, Muhammed nübüvveti,Ali velayeti,imameti temsil eder.Velayetin simgesi olan Ali 12 imamların başıdır,12 imamları temsil eder.eğer hak olan hak Muhammed ali ise ona teslim olmak gerekmezmi?eğer bizler onların öğretilerinden bir kısmını beğenmeyip kendimizden bir şeyler katarsak hakka teslimmi olmuş oluruz?böylece dini yalnız allaha mı has kılmış oluruz?eğer bu yola kendimizden bir şeyler katarsak acaba yeni bir din kurmuş olmazmıyız.
O zaman o yeni dinin ilahı da biz olmuş olmazmıyız.peki biz ilahsak dünyayı bütün kötülüklerden arındıracak,ölümü kendimizden uzaklaştırıp ölümsüzlüğü getirip,iyileri mükafatlandıracak,kötüleri cezalandıracak güç nerde?Eğer bu güç biz de yoksa,tek güçlü,her şeyin en doğrusunu bilen,sade güzellik olan rabbimize teslim olmak gerekmezmi?Bize dinin, yanlış gibi gelen öğretilerini reddedip değiştirmek yerine,onu doğru birşekilde anlamaya çalışıp,yani teslim olup O’na uymamız gerekmezmi?Eğer bize yanlış geliyorsa,belki bu benim anladığım gibi değildir,veya benim anladığım gibidir ama yanlış değildir.çünkü bu rabbimdendir,mutlak doğrudur.O halde bana yanlış gibi gelen bu konuyu bir bilene sorup izahını alayım demek gerekmezmi?
Tanrı bilen olarak kendi peygamberinin ağzından kur’anve ehlibeyti emanet bırakmış,göstermiştir.Bu hakikatı atalarımız kabul etmiş,beli demiştir.O halde bizler de dini hakikatını öğrenmek,hakikate ulaşmak için ölçümüz olan kuran ve ehlibeyte danışmalıyız.Çünkü rabbim resulünün ağzından”size iki ağır emanet bırakıyorum;biri kur’an,diğeri ehlibeytim itretimdir.bunlar Kevser havuzunda bana ulaşncaya kadar,yani kıyamete dek birbirinden ayrılmazlar”diyerek uyulması gereken adresi göstermiştir.
Kur’an kağıtlar üzerine yazılmış yazılardan ibarettir.Onu en iyi anlamak için bilene danışmak lazım.Yoksa bir takım ayetleri alıp kendimize göre yorumlayarak değil.Peki kimdir bu bilen.rabbimin de işaret ettiği,kıyamete dek birbrinden ayrılmayacak dediği Ehlibeytidir elbetteki.Hz Ali(as),sıffın savaşında tam galip gelecekken,lain muaviye ve taraftarları bir hile yapıp kuranı mızraklarının ucuna astıklarında ashabına dediği gibi:
”Bu bir hiledir,mızrakların ucundakiler kağıt parçasıdır,oysaki ben konuşan kuranım”.
Demekki adres belli;kuranı doğru anlamak için Hz Ali’nin şahsında temsil olunan velayete yani 12 imama danışmak lazımdır.
Yine: Bir gün bir sahabi,etrafına bakmışki herkes kuran diyor ama,farklı farklı şeyler söylüyor.ateist bile delillerini kurandan çıkarıyor.O zaman durup düşünüyor,herkes kurandan delil getirip farklı farklı şeyler söylüyor.Bu işin en doğrusunu, Kur’anın her bir ayetinin gerçek manasını bilen biri varsa ancak o bilebilir.Eğer bu kişiyi bulursam hemen ona tabi olacağım diyor ve başlıyor aramaya.Sahabilere soruyor;siz kurandaki her bir ayetin ne anlama geldiğini biliyormusunuz diye.Onların herbiri de birkısmını bilirim ama hepsini bilmem diyor.Sonra ömere gidiyor.O da ben hepsini bilmem Ali bilir ona git diyor.Adam Hz Al’inin yanına vardığında,hz Ali şöyle diyor:”vallahi ben kuranın her bir ayetinin anlamını,nerde ve ne için indiğini bilirim” ,bunun üzerine adam hemen orada hz Ali’ye tabi olarak onun şiası(taraftarı,o zamanlar Alevilere,aliye uyan anlamında şia diyorlardı) oluyor.
Yani adres belli, o halde onlara şeksiz gümansız iman edip,tabi olmak gerekiyor.bir alevi değişinde dediği gibi hz Muhammed için “sen bir peygambersin,şeksiz gümansız”.
Bu yola güman etmeden hakka tabi olanlara selam olsun!
Ya Mehdi sahib liva gel yetiş!
Öncelik olarak hakkı esas alan,taassuptan uzak,hakka teslim olmuş,kendi nefsine,heva ve hevesine teslim olmayıp,sadece kendi eksik aklıyla hareket etmeyip,hakkın yanında olandan da istifade eden tüm canlara sesleniyorum.Aslında Allaha iman doğruya teslim olamaktan başka bir şey değildir.Doğruyu da en iyi,bilginin sahibi,din gününün sahibi,mutlak güçlü,vs vs,güzellik,doğruluk adına ne varsa her şeyin sahibi rabbimizden başka kimse daha iyi bilemez.”ben nerde olursa olsun hep doğruyu söylerim”diyen her yiğit insan bu yönüyle, hakka teslim olmuştur aslında.İman da aynen bunun gibidir ve hak olan dine,yani doğru dine, doğruya tabi olma sözü vermiştir.yukarıda “sadece kendi eksik aklıyla hareket etmeyip”cümlesini kullanırken,aklımızla hareket etmeyelim anlamında değil,yalnızca aklımızı esas alırsak yanılırız,anlamında kullandım.Hakka giderken tabi ki aklımızı ve vicdanımızı rehber edineceğiz.Ancak insan oğlunun aklı ve vicdanının yanılabileceğini de unutmadan! ”yanılmayacak tek varlık tanrıdır”.
Bilimsel olarak yapılan açıklamaların bir kısmının bir süre sonra hepten inkar edilip,tam
tersi şeylerin söylendiğini sizler de mutlaka müşahade etmişsinizdir.
Ancak,bu demek değildir ki bizler akıl ve vicdanı kendimize rehber edinmeyeceğiz.bizler ,bize nimet olarak verilmiş olan bu vasıtaları kullanarak HAK’KA ulaşacağız ve ona teslim olacağız.Teslim olmamıza engel olan nefse,şeytani kötü düşüncelere aldırmadan,teslim olarak,kendimizi değerlerimizi hakka ait kılacak, yani dinimizi (din,esas anlamı itibarıyla bir yaşama biçimi,doğru yaşama biçimidir.) yalnız allaha has kılacağız.
Dini yalnız allaha has kılmak ne demektir ve nasıl yapılır?bütün doğruların kendinden çıktığı tanrı,elbetteki her şeyin en doğrusunu bilen tek varlıktır.Bizim doğruları bulmamıza aracı olan akıl ve vicdanın yaradanı,sahibi o olduğundan bizim bulduğumuz doğruları da O bulmuştur aslında.Tasavvufta yani alevi inanışındaki vahdeti vücudun özündede bu vardır zaten.”her şey HAK’tır,O’ndan gayri hiç bir şey yoktur” sözünün manası budur.sırrı hakikate ulaşan kişi bu makama ulaşmazdan evvel,maddi alemin,kainatın allahın gölgesi olduğunu söyler.Ancak sırrı hakikat makamına ulaşınca sır perdesi kalkar ve her şeyin O’ndan ibaret olduğunu,gölge diye bir şeyin olmadığını müşahade eder.Kendi de dahil.Ancak tasavvufu,irfanı bilmeyen bazı kişiler veya bazı art niyetliler,bunu çarpıtarak,”Alevilikte görünmeyen bir tanrı inanışı yoktur,insanın kendisi tanrıdır”diyerek çarpıtırlar.öyleyse,ataları olan uluların izinden giden kişiler olarak biz aleviler, rabbimizin bize verdiği nimet olan akıl ve vicdanı rehber edinerek O’na,yani yaradana ulaşıp,O’nda kaybolmamız,bu amaca ulaşmak için de O’nun bizden istediklerini yerine getirmemiz gerekmezmi?
Tasavvufi,irfani bir bakış açısı olan alevilikte,”Ruh bir ilahi nefestir ,bu nedenle aslını yani rabbini ister.Bu nedenle ruh için dünya gurbettir “denilir. Nefeslerimizde,deyişlerimizde,ruhun arzuladığına ulaşmanın tek yolu da, nefsi isteklerini terk edip,yalnız rabbinin senden istediklerine tabi olmakla gerçekleşeceği söylenir..Birçok nefeste hakka ulaşmak istiyorsan nefsin isteklerinden vazgeçip yalnız allahı istemek gerektiği,ve böylelikle tanrı evi olan kalpten dünya sevgisi çıkınca,oraya tanrının gireceği yazılıdır.
Süre geldim aşk meyini içerek
Her bir akı karasından seçerek
Varlık dağlarını(dünya,servet) delip geçerek
Düzde ben bir insan olmaya geldim
(Serimi meydana koymaya geldim)
NİMRİ DEDE
Öyleyse gelin, aleviler olarak bizlerde ulularımızın yolundan giderek,kalbimizi Allah’ın evi yapalım
Allaha teslim olup,dini yalnız allaha has kılmak için,akıl ve vicdan rehberliğinde doğru yolu bulup,sonra da ona teslim olursak,tabi olursak dini yalnız Allah’a has kılmış olmazmı
yız?Elbetteki oluruz.Peki hak yol nedir?Bunun için de gelin bir nefesimize kulak verelim.Görelim bakalım hak yol neymiş:
Yol içinde yol ararsan
Yol Muhammed Ali’nindir
Yetmişiki dil içinde
Dil Muhammed Ali’nindir
* * *
Varma cahilin yanına
Uğrarsın şerrin seline
Lanet yezidin canına
Can Muhammed Ali’nindir
* * *
Söyler Pir Sultan’ım söyler
Hakkın birliği birler
Doğmuş alemlere parlar
Nur Muhammed Ali’nindir
Burada, Muhammed nübüvveti,Ali velayeti,imameti temsil eder.Velayetin simgesi olan Ali 12 imamların başıdır,12 imamları temsil eder.eğer hak olan hak Muhammed ali ise ona teslim olmak gerekmezmi?eğer bizler onların öğretilerinden bir kısmını beğenmeyip kendimizden bir şeyler katarsak hakka teslimmi olmuş oluruz?böylece dini yalnız allaha mı has kılmış oluruz?eğer bu yola kendimizden bir şeyler katarsak acaba yeni bir din kurmuş olmazmıyız.
O zaman o yeni dinin ilahı da biz olmuş olmazmıyız.peki biz ilahsak dünyayı bütün kötülüklerden arındıracak,ölümü kendimizden uzaklaştırıp ölümsüzlüğü getirip,iyileri mükafatlandıracak,kötüleri cezalandıracak güç nerde?Eğer bu güç biz de yoksa,tek güçlü,her şeyin en doğrusunu bilen,sade güzellik olan rabbimize teslim olmak gerekmezmi?Bize dinin, yanlış gibi gelen öğretilerini reddedip değiştirmek yerine,onu doğru birşekilde anlamaya çalışıp,yani teslim olup O’na uymamız gerekmezmi?Eğer bize yanlış geliyorsa,belki bu benim anladığım gibi değildir,veya benim anladığım gibidir ama yanlış değildir.çünkü bu rabbimdendir,mutlak doğrudur.O halde bana yanlış gibi gelen bu konuyu bir bilene sorup izahını alayım demek gerekmezmi?
Tanrı bilen olarak kendi peygamberinin ağzından kur’anve ehlibeyti emanet bırakmış,göstermiştir.Bu hakikatı atalarımız kabul etmiş,beli demiştir.O halde bizler de dini hakikatını öğrenmek,hakikate ulaşmak için ölçümüz olan kuran ve ehlibeyte danışmalıyız.Çünkü rabbim resulünün ağzından”size iki ağır emanet bırakıyorum;biri kur’an,diğeri ehlibeytim itretimdir.bunlar Kevser havuzunda bana ulaşncaya kadar,yani kıyamete dek birbirinden ayrılmazlar”diyerek uyulması gereken adresi göstermiştir.
Kur’an kağıtlar üzerine yazılmış yazılardan ibarettir.Onu en iyi anlamak için bilene danışmak lazım.Yoksa bir takım ayetleri alıp kendimize göre yorumlayarak değil.Peki kimdir bu bilen.rabbimin de işaret ettiği,kıyamete dek birbrinden ayrılmayacak dediği Ehlibeytidir elbetteki.Hz Ali(as),sıffın savaşında tam galip gelecekken,lain muaviye ve taraftarları bir hile yapıp kuranı mızraklarının ucuna astıklarında ashabına dediği gibi:
”Bu bir hiledir,mızrakların ucundakiler kağıt parçasıdır,oysaki ben konuşan kuranım”.
Demekki adres belli;kuranı doğru anlamak için Hz Ali’nin şahsında temsil olunan velayete yani 12 imama danışmak lazımdır.
Yine: Bir gün bir sahabi,etrafına bakmışki herkes kuran diyor ama,farklı farklı şeyler söylüyor.ateist bile delillerini kurandan çıkarıyor.O zaman durup düşünüyor,herkes kurandan delil getirip farklı farklı şeyler söylüyor.Bu işin en doğrusunu, Kur’anın her bir ayetinin gerçek manasını bilen biri varsa ancak o bilebilir.Eğer bu kişiyi bulursam hemen ona tabi olacağım diyor ve başlıyor aramaya.Sahabilere soruyor;siz kurandaki her bir ayetin ne anlama geldiğini biliyormusunuz diye.Onların herbiri de birkısmını bilirim ama hepsini bilmem diyor.Sonra ömere gidiyor.O da ben hepsini bilmem Ali bilir ona git diyor.Adam Hz Al’inin yanına vardığında,hz Ali şöyle diyor:”vallahi ben kuranın her bir ayetinin anlamını,nerde ve ne için indiğini bilirim” ,bunun üzerine adam hemen orada hz Ali’ye tabi olarak onun şiası(taraftarı,o zamanlar Alevilere,aliye uyan anlamında şia diyorlardı) oluyor.
Yani adres belli, o halde onlara şeksiz gümansız iman edip,tabi olmak gerekiyor.bir alevi değişinde dediği gibi hz Muhammed için “sen bir peygambersin,şeksiz gümansız”.
Bu yola güman etmeden hakka tabi olanlara selam olsun!
Ya Mehdi sahib liva gel yetiş!