Türkiyedeki Alevilik
Gerçek şu ki; Türkiye’deki Alevilerin aslı Caferiliktir. Türkmen ve Yörük kökenlidirler. Türkmen ve Yörükler, kısmen Hanefi ve kısmen Caferidirler. Şu andaki Kerkük Türkmenleri gibi. Onlarda yarı yarıya Hanefi ve Caferidirler.
Bu neden böyle? Çünkü Türkler, Abbasilikten gelen Hanefilikle, İran’dan gelen Caferiler’deki dini görüşün etkisinde kalmışlardır. İran Caferileri ile karşılaşan Türkler-Türkmenler ve diğer Türk kökenli boylar, İranlı Caferiler’den Abbasi Hanefilerle karşılaşan Türkler de, Hanefilerden dini öğrenmişlerdir. Bu bir tarihi gerçektir. Azeri Caferiler ve diğer Türki Devletlerdeki Caferilerin durumu da budur. Yani Türklerin tamamı Hanefi değildir.
Bu girişi yaptıktan sonra şimdi Caferilik(Şiilik) ve Hanefilik-Şafilik(sünnilik) nedir-ne değildir onu, sonra da bu günkü Türkiye’deki Alevilik nedir? Ve Türkiye’deki Alevi kardeşlerimiz hangi evrelerden geçmiştir? Onu, objektif ve nesnel olarak belgeleri ile açıklayacağım. Çünkü gerçek bilinmedikçe, bugünkü Türkiye’deki Alevi sorunu bilinemez, bilinmedikçe de gerçek çözüm yolu bulunamaz. Allah, Peygamber ve Şahı Velayet Adına inşallah bu konulara açıklık getireceğim.
Kardeşlerim gerçek şudur ki; Dört mezhep(Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli) Fıkhi mezhepler ve itikadi olan Eş’ari ve Maturudi mezhepleri Abbasi devrinde kurulmuştur ve resmileşmiştir. Caferi ve Zeydi, İsmaili mezhepleri de Abbasi Devleti zamanında oluşturulmuştur. Ancak, resmileşememişlerdir. Çünkü Abbasi Sultanları, bu üç mezhebi meşru saymamış, hatta takibat altına almışlardır. Ancak bu üç Şii mezhep durmamış ve kendini korumuştur.
Caferilik, sonra İran Devleti kurulup Abbasilerden ayrılınca; İran’da resmileşmiş ve Türk Hükümdarları Harzemşahlar tarafından da Hindistan, Afganistan ve Türk bölgelerinde kurumlaşmış ve resmileşmiştir.
İsmaili Mezhebi de, Hindistan ve Pakistan dolaylarında resmileşmemiş ise de açık gizli kurumlaşmış olarak varlığını devam ettirmiştir.
Zeydi Mezhebi ise, Yemen de kurumlaşmış ve derken resmileşmiştir (İşte Yemendeki sürekli Osmanlıya direnmeler-isterseniz isyanları deyiniz hep Şii oluşlarındandır)
Onlar ne Emevilerin ve Abbasilerin, ne de Osmanlıların Hilafetini kabul etmemişlerdir.(Tıpkı İran ve Arap-Türk Türkmen Şiileri gibi.) etmezler, edemezler. Nedeni?
Nedeni şudur: Şii mezheplerine göre, ilk üç halife; Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman peygamberin halifesi değillerdir. Bu durumda nerede kaldı; Emevi’lerin, Abbasi’lerin, Sultan Selim’den gelen Osmanlıların Halifelikleri!.
Abbasiler çağında kurulan Hasan-el Eş’ariye göre ki – Ehli sünnet itikadı olarak Hanefi ve Şafi ulemalarının çoğu tarafından kabul edilmiştir- İlk dört Halifenin dördünün de Hilafeti Haktır. Hazreti Zübeyir, Talha ve Ayşe, Hazreti Ali’ye karşı hata yapmışlardır. Ancak hatalarından dönmüşlerdir. Muaviye ve Amribni As ise Taği- Tuğyan ehlidirler.(Taği kötü, zalim Hakka asi ve fesatçı demektir.) Hatta Hasan El-Eş’ari şöyle buyurmaktadır:
“Öyle bir Hak İmam’a (Hazreti Ali’ye) tuğyan etmişlerdir ki, Hak Ondan (Hz.Ali’den) ayrılmaz. “ “ Hak Ali iledir” (Tirmizi, Tac Terc.C.3.s.627 Suyuti, Ebu Said’den, Camiulkebir)
Ayrıca “Peygamber Efendimiz(s.a.v) Ammar’ı (Ammar Bin Yasir ilk 6. Müslüman ve aynı zamanda ilk kadın şehit Hz.Sümeyye’nin oğludur.) baği (asi, tuğyan ehli, kötü zalimler) taifesi muhakkak katledecektir.” Buyurmuşlardır. (Hadisi Şerif) Ammar Bin Yasir’i , Hazreti Ali’yi tuttuğu için Muaviye Amribni As gil yani Emeviler katletmiştir. Ve Peygamberimizin sözü ispatlanmıştır. Zalim ve fesatçıların bu suretle kim olduğu apaçık meydana çıkmıştır
İşte kardeşlerim, böyle tertemiz bir Hazreti İmam’a, Peygamberin Hak halifesine ve Kur’anda geçen Tahir, mutahhar, tertemiz Ehli Beytine tuğyan etmiş bu iki- zalim taği, Eş’ari’nin taği olarak nitelendirdiği Muaviye ve Amribni As denilen iki fesatçıdır. Bunları ben söylesem inanmazlar. İşte Ehli Sünnetin itikat imamı olarak kabul ettikleri İmam Eş’ari söylüyor.
(Şehristani; Elmilel Sayfa 3, Taftazani-Kelam İlminin Belli Başlı Meseleleri isimli kitap Sayfa 87. Yazarı Dr. Ebul Vefa El-Taftazani Tercüme Doç.Dr. Şerafettin Gölcük Kayhan Yayınevi Umumi Neşr.No:9 Birinci Baskı Ocak 1980 )
Sultan Selim’den sonraki medrese uleması yani Şeyhül İslamlara göre ise, ilk dört halife haktır. Onlar reşit halifelerdir. Yani Kamil-olgun hilafetlerdir. Muaviye- Yezit-Mervan da dahil, Emevi melikleri de Peygamberin halifesidirler. Abbasi sultanları da Peygamberin halifesidir, Selim ve sonraki Osmanlı Sultanları da Peygamberin Halifesidirler. Ancak bunlar, Reşit-Kamil halife değillerdir. Eksikleri noksanları vardır. Amma halifedirler. Halbuki “Hilafet benden sonra 30 yıldır sonra adud (ısırıcı) melik(kral) gelir. Hadisi Şerif; vardır.(Said b. Cümhandan; Ebu DAvud, Tırmizi, Nesei Tac.Terc.c 3s 79,Bekir Sadak ist.1973 Ayrıca Sahihi Buhari ve Tecridi Sarih Terc. Diy.İşl.Bşk.Y)
Abbasilere göre ise, Emeviler ve Melikleri değil Halife dinsiz, imansız zalim ve münafıklardır. Zaten Emevi devletini yıkıp onları dinsiz, imansızlar diye kılıçtan geçirmişlerdir. Emevi devletini yıkan Hazreti Abasın torunlarından, ilk Abbasi sultanı Ebul Abbas Hazretleridir. Ama Ebul-Abbastan sonra yerine geçen Ebu Cafer Mansur ve diğer Abbasi Sultanları da İmam Muhammed Bakır, Caferi Sadık, Musa-i Kazım, Ali Rıza ve evlatlarını incitmişlerdir. Hazreti Ali(k.v), evlatları-amcaları oğlu olduğu halde gayeleri “iktidarda kalmaktır.”
Caferiler ile, İsmaililer’e göre ise, “ilk üç halifenin hilafeti hak değildir. Hazreti Ali’nin hakkını elinden almışlardır. Ancak ilk üç halife mümindir. Onlarda peygamberin ashaplarıdır. Sövmezlerde sevmezlerde.
Delilleri “Ben kimin efendisi isem Alide onun efendisidir” Hadisi Şerifi (Hazreti Enes, Zeyd bin Erkan, Cerir Habeşi ve Ammardan Ahmed Bin Hanbel Müsned C.4.Sh.281 Ayrıca Sa’d b.Ubeyde’den, O da İbn-i Bureyde’den, O da babasından; ayrıca İbn-i Abbas’tan, Müsned 5,350,358,361; Tırmizi 5,633, ayrıca İslam İslam Tarihi M.Asım Köksal C 8, s 195) ve Ehli Beytin üstün olduğuna dair Sure-i Ahzap’daki Ehli Beyti yücelten 33. ayettir.
(Çok Önemli Bir Not :“ Ehli Beyti bizzat Allah, nefis kirinden arındırmıştır”
İşte bu Azhap Suresinde geçen Ehli Beyt ile ilgili ayet, EHLİ BEYTİ MUHAMMED’İN yüceliğinin ispatıdır. Ehlibeyt, bu suretle bütün insanlardan üstün kılınmıştır. Ashablar da dahil, evliyalar da dahil bütün Müslümanların beş vakit namazlarının içinde ve dışında okumaya mecbur tutuldukları “Allahumme Salli, Allahumme Barik Selavatları ” da bunun delilidir. Peygamber’e ve Ehli Beytine selavat okumayanın namazı bile namaz olmamaktadır. Arapça’da “Al-i ” sözcüğü Ehlibeyt sözcüğünün kısaltılmışıdır. Araplar, Ehlibeyt sözcüğünü kısaltarak, “Al-i Muhammed” derler. Şu kadar var ki; “Al-i Muhammed(Ehlibeyt)” Nebi (Peygamber) değillerdir. Fark bu kadardır. Onlar, Allah’a en yakın olan Yüce Velilerdir(Evliya).
Çünkü Peygamberleri arındırdığı gibi, Hazreti Muhammedin(s.a.v) Ehlibeytini de, bizzat Allahu Taala arındırmıştır. “İnnema yürudillahi li yüzhibe ankümürricse EHLELBEYTİ ve yütehhireküm tethira”(Azhap 33)
Bu Ayet-i Kerime, Ehlibeyti bizzat Allahu Taala’nın arındırdığının kesin delili ve şahididir.
Allahu Taala’nın bizzat arındırdıkları Peygamberlerdir. Bir de Hazreti Muhammed’in(S.a.v) Ehl-i Beytidir. Sure-i Azhap taki ehlibeyt ile ilgili 33.ayet bunun delili ve şahididir. Diğer insanları nefis kirinden, Allah’ın Peygamberleri ve Velileri ( Allah’a vasıl olmuş İnsan-ı Kamiller) arındırmıştır.
Şu mübarek ayet bunun delilidir: “—Kendi içinizden, size Âyetlerimi okuyan, Sizi tezkiye eden (nefis kirinden, fücurdan tezkiye eden-arındıran), Size Kitap ve Hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir elçi (Resul, İnsan-ı Kâmil) gönderdik. (Bakara: 151) )
Bu nedenle İran’da ve Caferilerde bir tane Ebubekir, Ömer, Osman isimli kimseye rastlanmaz.
Zeydi Şiilerin durumu farklı. Onlara göre Peygamber, İmameti- hilafeti Hazreti Ali ve evlatlarına bırakmıştır. Bu kıyamete kadar böyledir. Onlar da, imameti-hilafeti, Oniki imamcı Caferiler gibi sınırlamak yoktur. Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman’ın hilafetleri ise maslahat icabı caizdir.
Hazreti Zeynel Abidinin büyük oğlu İmam Zeyd Hazretlerine göre, “Hazreti Ali Efdel yani en faziletli olandır. Diğer ilk üç halife ise, fazıldır. Yani onlar da, faziletli zatlardır.” Peygamberin yakın ashabıdır. Hazreti Zeyde sordular: “Efdel, en faziletli varken faziletli olanların hilafetleri caizmi dir? Hazreti İmam Zeyd buyurdu ”Maslahat icabı caiz olur.” Zeydiler çocuklarının ismini Ebubekir, Ömer Osman koyarlar. İran şiasına benzemezler.
İsmaili Şiiler ise, on iki imamın altısını hak bilirler. Caferi Sadıktan sonra, İmamet-hilafet Hz.Sadıktan önce ölen küçük oğlu İsmail’e geçti deyip, kendilerini İsmailiye diye adlandırırlar. Musa Kazım Hazretlerinin imametini kabul etmezler. Peki Hazreti İsmailden sonra imamet kime geçti sorusuna “Ondan sonra imamet gizlendi. İmamı mektum-gizli imam” derler ve batın imamı gizli tutarlar ve dini yüzde yüz batıni görüşle yorumlarlar. Halbuki dinin, batıni yorumu olduğu gibi, zahiri yorumu da vardır. İsamililere Batınilerde denir.
İran Şiası Caferiler ise, 12 imamı imam bilip, ilk 3 halifeyi imam-halife bilmezler. Dini ise tamamen zahir bilip-zahiren yorumlarlar. Bir nevi Zahiriyecidirler. Örneğin İran Caferi Mezhebine göre, sadece şeriat vardır. Tarikat-şeyh-tekke yoktur. Abbasilerde ve Osmanlılarda olduğu gibi, ruhani arınma olan seyri sülüke şeyh pir-mürşidi Kamil mürid, derviş salik ilişkilerine, tasavvuftaki insanı kamilin kutsi ruhuna rabıtaya inanmazlar. Onlar da tasavvuf bir olgu değil bir düşüncedir. Yani onlara göre tasavvuf bir kültürdür. Edebiyattır, İslami değildir. Tıpkı bizim ekseri medrese ulemamız gibi, vahhabiler gibi. Seyri sülüke, rabıtaya inanmazlar. Tasavvufu da dinin görüşü saymazlar. Dini zahiren yorumlarlar. Bir nevi vahiyci değil mantıkçıdırlar. Aristo’nun kıyasla istidlaline (delillendirme) inanırlar.
İran’da tekke yoktur. Olmamıştır. Vardır, oradaki Sünni mezhepler arasındadır. Ayetullahlar kabul etmezler. Çünkü Caferilik sadece şeriatçılıktır. Onlara göre din-İslam şeriattan ibarettir. Bu mezheplerle ilgili verdiğim malumatları, Muhammed Ebu Zehranın Mezhepler Tarihi isimli Diyanet İşl. Bşk.Yayınlarından olan kitabındada tafsilatlı olarak görebilirsiniz. Ayrıca, Eş’ariliğin yayıcısı Taftazani’nin kitabında da bu imamet bahsini genişçe bulabilirsiniz.
Gerçek şu ki; Türkiye’deki Alevilerin aslı Caferiliktir. Türkmen ve Yörük kökenlidirler. Türkmen ve Yörükler, kısmen Hanefi ve kısmen Caferidirler. Şu andaki Kerkük Türkmenleri gibi. Onlarda yarı yarıya Hanefi ve Caferidirler.
Bu neden böyle? Çünkü Türkler, Abbasilikten gelen Hanefilikle, İran’dan gelen Caferiler’deki dini görüşün etkisinde kalmışlardır. İran Caferileri ile karşılaşan Türkler-Türkmenler ve diğer Türk kökenli boylar, İranlı Caferiler’den Abbasi Hanefilerle karşılaşan Türkler de, Hanefilerden dini öğrenmişlerdir. Bu bir tarihi gerçektir. Azeri Caferiler ve diğer Türki Devletlerdeki Caferilerin durumu da budur. Yani Türklerin tamamı Hanefi değildir.
Bu girişi yaptıktan sonra şimdi Caferilik(Şiilik) ve Hanefilik-Şafilik(sünnilik) nedir-ne değildir onu, sonra da bu günkü Türkiye’deki Alevilik nedir? Ve Türkiye’deki Alevi kardeşlerimiz hangi evrelerden geçmiştir? Onu, objektif ve nesnel olarak belgeleri ile açıklayacağım. Çünkü gerçek bilinmedikçe, bugünkü Türkiye’deki Alevi sorunu bilinemez, bilinmedikçe de gerçek çözüm yolu bulunamaz. Allah, Peygamber ve Şahı Velayet Adına inşallah bu konulara açıklık getireceğim.
Kardeşlerim gerçek şudur ki; Dört mezhep(Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli) Fıkhi mezhepler ve itikadi olan Eş’ari ve Maturudi mezhepleri Abbasi devrinde kurulmuştur ve resmileşmiştir. Caferi ve Zeydi, İsmaili mezhepleri de Abbasi Devleti zamanında oluşturulmuştur. Ancak, resmileşememişlerdir. Çünkü Abbasi Sultanları, bu üç mezhebi meşru saymamış, hatta takibat altına almışlardır. Ancak bu üç Şii mezhep durmamış ve kendini korumuştur.
Caferilik, sonra İran Devleti kurulup Abbasilerden ayrılınca; İran’da resmileşmiş ve Türk Hükümdarları Harzemşahlar tarafından da Hindistan, Afganistan ve Türk bölgelerinde kurumlaşmış ve resmileşmiştir.
İsmaili Mezhebi de, Hindistan ve Pakistan dolaylarında resmileşmemiş ise de açık gizli kurumlaşmış olarak varlığını devam ettirmiştir.
Zeydi Mezhebi ise, Yemen de kurumlaşmış ve derken resmileşmiştir (İşte Yemendeki sürekli Osmanlıya direnmeler-isterseniz isyanları deyiniz hep Şii oluşlarındandır)
Onlar ne Emevilerin ve Abbasilerin, ne de Osmanlıların Hilafetini kabul etmemişlerdir.(Tıpkı İran ve Arap-Türk Türkmen Şiileri gibi.) etmezler, edemezler. Nedeni?
Nedeni şudur: Şii mezheplerine göre, ilk üç halife; Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman peygamberin halifesi değillerdir. Bu durumda nerede kaldı; Emevi’lerin, Abbasi’lerin, Sultan Selim’den gelen Osmanlıların Halifelikleri!.
Abbasiler çağında kurulan Hasan-el Eş’ariye göre ki – Ehli sünnet itikadı olarak Hanefi ve Şafi ulemalarının çoğu tarafından kabul edilmiştir- İlk dört Halifenin dördünün de Hilafeti Haktır. Hazreti Zübeyir, Talha ve Ayşe, Hazreti Ali’ye karşı hata yapmışlardır. Ancak hatalarından dönmüşlerdir. Muaviye ve Amribni As ise Taği- Tuğyan ehlidirler.(Taği kötü, zalim Hakka asi ve fesatçı demektir.) Hatta Hasan El-Eş’ari şöyle buyurmaktadır:
“Öyle bir Hak İmam’a (Hazreti Ali’ye) tuğyan etmişlerdir ki, Hak Ondan (Hz.Ali’den) ayrılmaz. “ “ Hak Ali iledir” (Tirmizi, Tac Terc.C.3.s.627 Suyuti, Ebu Said’den, Camiulkebir)
Ayrıca “Peygamber Efendimiz(s.a.v) Ammar’ı (Ammar Bin Yasir ilk 6. Müslüman ve aynı zamanda ilk kadın şehit Hz.Sümeyye’nin oğludur.) baği (asi, tuğyan ehli, kötü zalimler) taifesi muhakkak katledecektir.” Buyurmuşlardır. (Hadisi Şerif) Ammar Bin Yasir’i , Hazreti Ali’yi tuttuğu için Muaviye Amribni As gil yani Emeviler katletmiştir. Ve Peygamberimizin sözü ispatlanmıştır. Zalim ve fesatçıların bu suretle kim olduğu apaçık meydana çıkmıştır
İşte kardeşlerim, böyle tertemiz bir Hazreti İmam’a, Peygamberin Hak halifesine ve Kur’anda geçen Tahir, mutahhar, tertemiz Ehli Beytine tuğyan etmiş bu iki- zalim taği, Eş’ari’nin taği olarak nitelendirdiği Muaviye ve Amribni As denilen iki fesatçıdır. Bunları ben söylesem inanmazlar. İşte Ehli Sünnetin itikat imamı olarak kabul ettikleri İmam Eş’ari söylüyor.
(Şehristani; Elmilel Sayfa 3, Taftazani-Kelam İlminin Belli Başlı Meseleleri isimli kitap Sayfa 87. Yazarı Dr. Ebul Vefa El-Taftazani Tercüme Doç.Dr. Şerafettin Gölcük Kayhan Yayınevi Umumi Neşr.No:9 Birinci Baskı Ocak 1980 )
Sultan Selim’den sonraki medrese uleması yani Şeyhül İslamlara göre ise, ilk dört halife haktır. Onlar reşit halifelerdir. Yani Kamil-olgun hilafetlerdir. Muaviye- Yezit-Mervan da dahil, Emevi melikleri de Peygamberin halifesidirler. Abbasi sultanları da Peygamberin halifesidir, Selim ve sonraki Osmanlı Sultanları da Peygamberin Halifesidirler. Ancak bunlar, Reşit-Kamil halife değillerdir. Eksikleri noksanları vardır. Amma halifedirler. Halbuki “Hilafet benden sonra 30 yıldır sonra adud (ısırıcı) melik(kral) gelir. Hadisi Şerif; vardır.(Said b. Cümhandan; Ebu DAvud, Tırmizi, Nesei Tac.Terc.c 3s 79,Bekir Sadak ist.1973 Ayrıca Sahihi Buhari ve Tecridi Sarih Terc. Diy.İşl.Bşk.Y)
Abbasilere göre ise, Emeviler ve Melikleri değil Halife dinsiz, imansız zalim ve münafıklardır. Zaten Emevi devletini yıkıp onları dinsiz, imansızlar diye kılıçtan geçirmişlerdir. Emevi devletini yıkan Hazreti Abasın torunlarından, ilk Abbasi sultanı Ebul Abbas Hazretleridir. Ama Ebul-Abbastan sonra yerine geçen Ebu Cafer Mansur ve diğer Abbasi Sultanları da İmam Muhammed Bakır, Caferi Sadık, Musa-i Kazım, Ali Rıza ve evlatlarını incitmişlerdir. Hazreti Ali(k.v), evlatları-amcaları oğlu olduğu halde gayeleri “iktidarda kalmaktır.”
Caferiler ile, İsmaililer’e göre ise, “ilk üç halifenin hilafeti hak değildir. Hazreti Ali’nin hakkını elinden almışlardır. Ancak ilk üç halife mümindir. Onlarda peygamberin ashaplarıdır. Sövmezlerde sevmezlerde.
Delilleri “Ben kimin efendisi isem Alide onun efendisidir” Hadisi Şerifi (Hazreti Enes, Zeyd bin Erkan, Cerir Habeşi ve Ammardan Ahmed Bin Hanbel Müsned C.4.Sh.281 Ayrıca Sa’d b.Ubeyde’den, O da İbn-i Bureyde’den, O da babasından; ayrıca İbn-i Abbas’tan, Müsned 5,350,358,361; Tırmizi 5,633, ayrıca İslam İslam Tarihi M.Asım Köksal C 8, s 195) ve Ehli Beytin üstün olduğuna dair Sure-i Ahzap’daki Ehli Beyti yücelten 33. ayettir.
(Çok Önemli Bir Not :“ Ehli Beyti bizzat Allah, nefis kirinden arındırmıştır”
İşte bu Azhap Suresinde geçen Ehli Beyt ile ilgili ayet, EHLİ BEYTİ MUHAMMED’İN yüceliğinin ispatıdır. Ehlibeyt, bu suretle bütün insanlardan üstün kılınmıştır. Ashablar da dahil, evliyalar da dahil bütün Müslümanların beş vakit namazlarının içinde ve dışında okumaya mecbur tutuldukları “Allahumme Salli, Allahumme Barik Selavatları ” da bunun delilidir. Peygamber’e ve Ehli Beytine selavat okumayanın namazı bile namaz olmamaktadır. Arapça’da “Al-i ” sözcüğü Ehlibeyt sözcüğünün kısaltılmışıdır. Araplar, Ehlibeyt sözcüğünü kısaltarak, “Al-i Muhammed” derler. Şu kadar var ki; “Al-i Muhammed(Ehlibeyt)” Nebi (Peygamber) değillerdir. Fark bu kadardır. Onlar, Allah’a en yakın olan Yüce Velilerdir(Evliya).
Çünkü Peygamberleri arındırdığı gibi, Hazreti Muhammedin(s.a.v) Ehlibeytini de, bizzat Allahu Taala arındırmıştır. “İnnema yürudillahi li yüzhibe ankümürricse EHLELBEYTİ ve yütehhireküm tethira”(Azhap 33)
Bu Ayet-i Kerime, Ehlibeyti bizzat Allahu Taala’nın arındırdığının kesin delili ve şahididir.
Allahu Taala’nın bizzat arındırdıkları Peygamberlerdir. Bir de Hazreti Muhammed’in(S.a.v) Ehl-i Beytidir. Sure-i Azhap taki ehlibeyt ile ilgili 33.ayet bunun delili ve şahididir. Diğer insanları nefis kirinden, Allah’ın Peygamberleri ve Velileri ( Allah’a vasıl olmuş İnsan-ı Kamiller) arındırmıştır.
Şu mübarek ayet bunun delilidir: “—Kendi içinizden, size Âyetlerimi okuyan, Sizi tezkiye eden (nefis kirinden, fücurdan tezkiye eden-arındıran), Size Kitap ve Hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir elçi (Resul, İnsan-ı Kâmil) gönderdik. (Bakara: 151) )
Bu nedenle İran’da ve Caferilerde bir tane Ebubekir, Ömer, Osman isimli kimseye rastlanmaz.
Zeydi Şiilerin durumu farklı. Onlara göre Peygamber, İmameti- hilafeti Hazreti Ali ve evlatlarına bırakmıştır. Bu kıyamete kadar böyledir. Onlar da, imameti-hilafeti, Oniki imamcı Caferiler gibi sınırlamak yoktur. Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman’ın hilafetleri ise maslahat icabı caizdir.
Hazreti Zeynel Abidinin büyük oğlu İmam Zeyd Hazretlerine göre, “Hazreti Ali Efdel yani en faziletli olandır. Diğer ilk üç halife ise, fazıldır. Yani onlar da, faziletli zatlardır.” Peygamberin yakın ashabıdır. Hazreti Zeyde sordular: “Efdel, en faziletli varken faziletli olanların hilafetleri caizmi dir? Hazreti İmam Zeyd buyurdu ”Maslahat icabı caiz olur.” Zeydiler çocuklarının ismini Ebubekir, Ömer Osman koyarlar. İran şiasına benzemezler.
İsmaili Şiiler ise, on iki imamın altısını hak bilirler. Caferi Sadıktan sonra, İmamet-hilafet Hz.Sadıktan önce ölen küçük oğlu İsmail’e geçti deyip, kendilerini İsmailiye diye adlandırırlar. Musa Kazım Hazretlerinin imametini kabul etmezler. Peki Hazreti İsmailden sonra imamet kime geçti sorusuna “Ondan sonra imamet gizlendi. İmamı mektum-gizli imam” derler ve batın imamı gizli tutarlar ve dini yüzde yüz batıni görüşle yorumlarlar. Halbuki dinin, batıni yorumu olduğu gibi, zahiri yorumu da vardır. İsamililere Batınilerde denir.
İran Şiası Caferiler ise, 12 imamı imam bilip, ilk 3 halifeyi imam-halife bilmezler. Dini ise tamamen zahir bilip-zahiren yorumlarlar. Bir nevi Zahiriyecidirler. Örneğin İran Caferi Mezhebine göre, sadece şeriat vardır. Tarikat-şeyh-tekke yoktur. Abbasilerde ve Osmanlılarda olduğu gibi, ruhani arınma olan seyri sülüke şeyh pir-mürşidi Kamil mürid, derviş salik ilişkilerine, tasavvuftaki insanı kamilin kutsi ruhuna rabıtaya inanmazlar. Onlar da tasavvuf bir olgu değil bir düşüncedir. Yani onlara göre tasavvuf bir kültürdür. Edebiyattır, İslami değildir. Tıpkı bizim ekseri medrese ulemamız gibi, vahhabiler gibi. Seyri sülüke, rabıtaya inanmazlar. Tasavvufu da dinin görüşü saymazlar. Dini zahiren yorumlarlar. Bir nevi vahiyci değil mantıkçıdırlar. Aristo’nun kıyasla istidlaline (delillendirme) inanırlar.
İran’da tekke yoktur. Olmamıştır. Vardır, oradaki Sünni mezhepler arasındadır. Ayetullahlar kabul etmezler. Çünkü Caferilik sadece şeriatçılıktır. Onlara göre din-İslam şeriattan ibarettir. Bu mezheplerle ilgili verdiğim malumatları, Muhammed Ebu Zehranın Mezhepler Tarihi isimli Diyanet İşl. Bşk.Yayınlarından olan kitabındada tafsilatlı olarak görebilirsiniz. Ayrıca, Eş’ariliğin yayıcısı Taftazani’nin kitabında da bu imamet bahsini genişçe bulabilirsiniz.