ALEVİ CANLAR FORUMU

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVİ CANLAR FORUMU

ALEVİ CANLAR FORUMU-TASAVVUF ARAŞTIRMA ,PAYLAŞIM

Nisan 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930     

Takvim Takvim


    Edebiyatın İçinde Halk Edebiyatının Yeri

    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Edebiyatın İçinde Halk Edebiyatının Yeri Empty Edebiyatın İçinde Halk Edebiyatının Yeri

    Mesaj tarafından Admin Perş. Nis. 16 2009, 19:00

    Edebiyatın İçinde Halk Edebiyatının Yeri

    Bütün ulusların edebiyatlarında olduğu gibi, Türk edebiyatında da halk edebiyatı
    geleneğinden sürekli yararlanılmaktadır. Bunun tersini düşünmek doğru olmaz.
    Çünkü bugün bile, insanın çocukluğunda tanıştığı ilk edebiyat ürünleri ninni, te-
    kerleme, masal gibi halk geleneğine dayalı ürünlerdir. Böyle bir gelenek içerisinde
    yetişen sanatçı, çok aykırıbir yapıt sunsa da, düşünsel dünyasının derinliklerindeki
    bu birikimlerin izleriyle tanışıklığını hiç bir zaman yok sayamayacaktır.
    Bu kaçınılmaz gerçeğe daha bilinçli bir biçimde yaklaşarak iletmek istediği düşün-
    sel ve estetik iletileri halkbilim ve halk edebiyatı ürünlerinden özellikle yararlana-
    rak okuyucusuna ulaştıran sanatçılar da vardır. İngiltere'de Macperson'un ve
    Percy'nin İngiliz halk türkülerini örnek alarak geliştirdikleri edebiyat dili, Alman-
    ya'da Klopstock ve Herder'in epik şiirden ve halk türkülerinden yararlanarak ge-
    liştirdikleri edebiyat geleneği, klasik edebiyatın sıkıkaidelerinin kırılmasına ve ulu-
    sal bir edebiyatın yaratılmasına yol açmıştır. Puşkin'in Rus edebiyat dilini yaratma-
    da halk edebiyatından ne büyük yardımlar gördüğü bilinen bir gerçektir. Puşkin,
    dadısı Rodionovna'dan, ta çocukluğunda dinlediği masallar için "bunların her biri
    bir şiirdi", atasözleri için ise "dilimizin altın madeni" demektedir. Puşkin'den sonra
    gelen büyük Rus yazalarının hepsi, Lermontof, Gogol, Turgenyev, Tolstoy ve Dosto-
    yevski "halkın ruhu ile kaynaşmanın" yolunu Puşkin'in açtığıgelenekten öğrenmiş-
    tir.
    Ülkemiz edebiyatında, halk edebiyatı ürünlerinin konu, biçim ve biçeminden ya-
    rarlanarak özleri sağlam, dili ve anlatımıgüçlü yapıtlar veren sanatçılarımızın içeri-
    sinde Ömer Seyfettin, Ahmet Rasim, Ahmet Mithat Efendi, Hüseyin Rahmi Gürpınar
    adları akla ilk gelenlerdir.
    Günümüz edebiyatçıları içerisinde sadece ülkemizde değil, dünyanın bütün ülke-
    lerinde işlediği temalar kadar işleyiş biçimi bakımından da örnek gösterilen Ya-
    şar Kemal, özgünlüğünü destan ve halk hikayeciliği geleneğinden yararlanarak var
    etmiştir. Yaşar Kemal'in Demirciler ÇarşısıCinayeti, Yusufçuk Yusuf , YılanıÖldür-
    seler, İnce Memed, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, vb. romanları halk edebiyatı-
    nın zengin dil birikimini yansıtmaktadır. Ayrıca sözlü kültürde var olan Karacaoğ-
    lan, Köroğlu, Ala Geyik efsanelerini derleyerek yazdığı Üç Anadolu Efsanesi halk
    edebiyatının çağdaşedebiyat içerisindeki yerini göstermesi bakımından önemli ya-
    pıtlardır. Bu listeye yine Yaşar Kemal'in yapıtlarından Ağrı Dağı Efsanesi'ni, Fil-
    ler Sultanı ile Küçük Karınca'yı da eklemek gerekir.
    Halk edebiyatı geleneği ve halkbiliminden edebiyatımızda sadece Yaşar Kemal bu
    denli yararlanmamıştır. ÇağdaşTürk edebiyatıiçerisinde önemli yerleri olan Nazım
    Hikmet'in Sevdalı Bulut, Şeyh Bedrettin Destanı, Ferhat İle Şirin, Yusuf ile Meno-
    fis adlı yapıtları, Sabahattin Ali'nin Hasan Boğuldu adlı öyküsü, Samim Kocagöz'ün
    kimi öykü ve romanları, Aziz Nesinve Muzaffer İzgü'nün birçok gülmece öyküsünde
    halk edebiyatının zengin örneklerinden yararlanılmıştır. Ahmed Arif, Enver Gökçe,
    Necip Fazıl Kısakürek, Bekir Yıldız, Ümit Kaftancıoğlu, Niyazi Akıncıoğlu, Kemal Tahir,
    Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Ali Kemal Gözükara, Osman Şahin, Kemal Bilbaşar, Abbas Sayar,
    Onat Kutlar, Necati Cumalı, Abdülkadir Bulut, Hasan Hüseyin, Gülten Akın ve daha
    genç kuşaktan Murathan Mungan, Ömer Civano, Müslüm Çelik gibi şair ve yazarları-
    mızın yapıtlarında da bu geleneğin belirgin izleri vardır.
    Aşağıda Akın'ın (1982) yazısında da halk yazınının çağdaş yazına kaynaklık etti-
    ğine ve önemine değinilmiştir.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Edebiyatın İçinde Halk Edebiyatının Yeri Empty Geri: Edebiyatın İçinde Halk Edebiyatının Yeri

    Mesaj tarafından Admin Perş. Nis. 16 2009, 19:01

    Okuma Parçası
    Yoz Bir Kültürü Egemen Kılmak İçin
    Gülten Akın
    Günümüz sanatını besleyecek bir kaynak olarak halk edebiyatı konusu, ürkütücü genişlikte
    bir konu. Ben salt, kendi alanım olan edebiyatı, özellikle şiiri kapsayacak biçimde konuyu sı-
    nırlandırmak istiyorum.
    "Her kültür, belli bir toplumun ekonomisiyle siyasasının ideolojik planda yansımasıdır."
    Kültürün bir görünümü olan sanat da öyle.
    Halk edebiyatının en güçlü olduğu, ürünlerinin en bol olduğu dönem, kuşkusuz halkların
    uluslaşma sürecine girmeden az önceki , aşiret, boy, kabile biçiminde yaşadıkları dönemdir.
    Dünyamızdan gelip geçen insanlar, halklar bu çok sancılı evreyi ürünleriyle sonsuza aktar-
    mışlardır. İlkel insanın büyü, dua, dans, ezgi biçimlerinde, işine yardımcı kıldığı, hayatını
    değiştirmede başvurduğu sanat, daha ileri bir evrede de aynı toplumsal amaçla yapılıyordu.
    Yaşadığıolaylarıanlatıyordu insan. O olayların benzerini belki bir daha yaşamamak istiyor-
    du.Tarihini, birlikte yaşadıklarına ya da kendinden sonraya kalacak olanlara, çocuklarına ak-
    tarmak istiyordu. Bunu en etkin biçimde yapması gerekiyordu. Bir de artık, yaylak, güzlek,
    kışlak saydığıyurt saydığıyerlerin dışına taşmışlığıvardı. Savaşların, sürgünlerin, iskanla-
    rın, salgınların onulmaz acılarınıtaşıyordu. Yakarıyor, isyan ediyor, öfkeleniyordu, yiğitli-
    ğini yüceltiyordu, alay ediyor, yergiler diziyordu. İkinci boyutta, bireysel yaşamısürüyordu.
    İlk boyuttan etkilenerek ve onu etkileyerek. Sevda vardı. Hastalık, ölüm vardı. Zulüm vardı.
    Ayrılıklar, özlemler, kavuşmalar vardı. Her biri için, sayılamayacak kadar çok deyiş dedi.
    Destan, masal, efsane söyledi. Güç kazanmak, kazandırmak için, yeniden o olayı yaşıyor ol-
    mak için, yaşamı kalıcı kılmak için...
    Sonra bu söylenenler, yazıya da döküldüler. Hem yazılı, hem sözlü ürünler günümüze dek
    geldi.
    O toplumsal koşullar, bir daha geri gelebilir mi, gelmişmidir? Uluslaşma süreçlerinin geçil-
    diği, sınıfsal çelişkilerin yaşandığı, bu çelişkilerin özel yaşamda da bir yığın değişiklik oluş-
    turduğu çağımızda, at, avrat, silah yiğitliği; mecnunluk, leylâlık kalmış mıdır? Ya değer öl-
    çüleri, sağtöre, insan ilişkileri?
    Diyor ki birileri, o koşullar bir daha gelmeyeceğine göre, o sanat da yapılamaz. Doğru bu. An-
    cak, kapsamı bir iyice genişletiliyor bu savın, o günün halk yazını, çağdaş yazına kay-
    naklık edemez 'e kadar.
    Pir Sultan'ın, Karacaoğlan'ın şiirleri, Köroğlu, Dadaloğlu'nunkiler, Kazak Abdal yergileri,
    onca aşık deyişleri, efsaneler, destanlar, masallar hâlâ bunca geçerliyken (halk içinde değil
    yalnız, seçkinci çevrelerde de) nasıl düşünülebilir böyle?
    Bana yeryüzünden haksızlığın zulmün kalktığını söyle, Pir Sultan'dan vazgeçeyim. Bana
    insanların artık usla, mantıkla davrandıklarınısöyle, Leylek koduk doğurmuş/Ovada zurna
    çalar/Balık kavağa çıkmış/Söğüt dalın biçmeye... diyen Kaygusuz'dan vazgeçeyim.
    Bana, İsrail oğullarının kendi çektiklerini silip; kara elleriyle, yeni bir soykırımı Filistin'de
    tarihe yazdıklarını unuttur, halk şiirinin çoğundan vazgeçeyim.
    Yüzyılların geçmesi insanlığın tarihinde, masaldaki bir arpa boy yol kadar kısa demek ki. De-
    mek ki insan henüz niceliklerde dolaşıyor. Yeterli bir birikimi oluşturamadı, nitelik değişimi-
    ni gerçekleştiremedi. Doğrusu bu.
    Şu var ki, halk edebiyatının bu güne kaynaklık etmesi demek halk şiirinin benzeri şiiri yaz-
    mak demek değildir. Dünyada ve ülkemizde usta sayılan yazarlara ozanlara bakın, halk ede-
    biyatı kaynağından nasıl yararlanmışlar. Endülüs ("Cante flamenco"ları) olmasa, Lorca
    olur muydu? Anadolu efsaneleri olmasa Yaşar Kemal olur muydu? Mitoloji olmasaydı, Yu-
    nan sanatı?...
    ............
    Konumuzun bir de öteyüzü var, değinmeden geçemeyiz. Halk sanatının, halk edebiyatının
    ürünleri, dünyanın çok yerinde ve ülkemizde, belli çevrelerce hızla yozlaştırılıyor. Egemen
    kültürü oluşturma görevini de üstlenen bu çevrelerin, öyle, halkın değerlerinin nitelikçe de-
    ğiştirilip yükseltilmesi, halkın yaşamının da yükselmesine yardımcıolunmasıgibi bir sorun-
    ları yok. Herşeyi, paraya çevrilir mal olarak gördüklerinden, ellerini değdirdikleri güzellik
    çirkinliğe dönüşüyor. Bastıklarıçimen kuruyor. Halkın müziğine, şiirine, efsanesine, masa-
    lına musallat oluyor onlar. Yoz bir kültürü egemen kılmak için.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Edebiyatın İçinde Halk Edebiyatının Yeri Empty Geri: Edebiyatın İçinde Halk Edebiyatının Yeri

    Mesaj tarafından Admin Perş. Nis. 16 2009, 19:02

    Özet
    Avurapa'da 18. yüzyılda başlayan halkbilim ve etnografya çalışmaları, ülkemizde ancak 20.
    yüzyılın başlarında görülür. Kırık dökük çalışmalarla geçmişi 300 yılı aşan, fakat bilim ola-
    rak 100 yılıbulmayan folklor konusundaki uğraşılar, bizde de ilk zamanlar kişisel ve disiplin-
    siz çalışmalarla yürüyordu. İlki 1926 yılında başlatılan ve 1927, 1928, 1929 yıllarında yine-
    lenen müzik bilginlerinin katıldığı araştırma gezileriyle halkbilime disiplinli ve yaygın bir
    şekilde yaklaşıldığı görülür.
    Halkbilimle uğraşacak özel bir organizasyon 1 Kasım 1927 yılında , Ankara'da "Halk Bilgisi
    Derneği" adı altında kuruldu ve bir süre sonra da bu derneğin İstanbul, İzmir gibi büyük
    kentlerde şubeleri; Sinop, Samsun, Sivas ve Erzurum'daki temsilcilikleri izledi. 1928'de ise
    "Halk Bilgisi Mecmuası" yayınlandı.
    10 Nisan 1931'de "Türk Ocakları"nın kapatılmasından sonra, 19 Şubat 1932'de halkevleri-
    nin açılmasıüzerine, yurtta genişbir halkbilim çalışmalarıbaşlatıldı. Kısa zamanda yurdun
    her yanına yayılan bu çalışmalar, özellikle Türk halk kültürü ürünlerinin derlenmesi bakı-
    mından önemli bir işlev görmüştür.
    Halk edebiyatının kaynaklarına eğildiğimizde, halkbilimle ortak kaynaklardan beslendikle-
    rini kolaylıkla görürüz. Halk edebiyatı ürünlerinin hemen tamamı halkbiliminin de ilgi ala-
    nına giren ürünler olmaktadır. Bu bakımdan halkbilim ile halk edebiyatının yakın bir ilişkisi
    vardır. Özellikle sözlü yollardan elde edilen ve yaratıcısıbilinmeyen halk edebiyatıürünleri-
    nin halkbilim disiplini içerisinde ele alınması bu bakımdan önemlidir.
    Halk edebiyatı deyimi, özellikle 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı saray ve çevresine egemen
    olmaya başlayan Arap ve Fars kültürünün oluşturduğu "Divan Edebiyatı" geleneğine kar-
    şıt kullanılan bir kavramdır. Kentleşme ve buna bağlı olarak gelişen işbölümü toplumdaki
    egemenlik ilişkilerini de şekillendirmiş; düşünce dünyalarıve yaşama biçimleri bakımından
    birbirlerinden ayrılan özelliklerde sınıflar oluşturmuştur. Halk edebiyatı, bu toplumsal ya-
    pılanmada siyasal ve askeri bakımdan egemenliği elinde bulunduramayan üretici, geniştop-
    lum kesimlerinin yaratmış olduğu bir edebiyattır.
    Halk edebiyatı ürünlerinde anlaşılır bir dil her zaman en belirleyici etmen olmuştur.

      Forum Saati C.tesi Nis. 27 2024, 15:55