ALEVİ CANLAR FORUMU

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVİ CANLAR FORUMU

ALEVİ CANLAR FORUMU-TASAVVUF ARAŞTIRMA ,PAYLAŞIM

Nisan 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930     

Takvim Takvim


    Millî Edebiyat Döneminde Roman

    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Millî Edebiyat Döneminde Roman Empty Millî Edebiyat Döneminde Roman

    Mesaj tarafından Admin Perş. Nis. 16 2009, 21:12

    Millî Edebiyat Döneminde Roman

    Bu dönemde kimi romancılar İstanbul dışındaki toplumsal konularıişlemiş, kimileri toplumun kuşaklar boyu yaşadığı değişiklikleri yansıtmışlardır. Ayrıca toplumsal bir davranışbiçimi ya da siyasal bir düşünce olarak milliyetçiliği işleyen yazarlar da bulunmaktadır.
    Dönemin önde gelen romancıları Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit, Aka Gündüz, Reşat Nuri ve Ebubekir Hazım'dır. Bu yazarlar ilk romanlarını Millî Edebiyat döneminde yayımlamakla birlikte, 1923'ten sonra yazdıklarıyla da yazarlık yaşamlarını Cumhuriyet döneminde sürdürmüşlerdir. Bu ünitede 1923 öncesi romanlarınıinceleyeceğiz. 1923'ten sonra yayımlananlar ise bir sonraki ünitede ele alınacaktır.
    Millî Edebiyat döneminin ilk romancısı Halide Edip Adıvar (1884-1964), en tanınmış yazarlarımızdan biridir. Onun birinci derecedeki roman kişileri hep güçlü kadınlardır. İlk romanı II. Meşrutiyet'in ilânından hemen sonra yayımladığı Seviye Talip (1909)'tir. Onu Handan (1912) ve Son Eseri (1912) izler. Mevlut Hüküm (1919)
    ilk üç romanı gibi mutsuz evlilik ve aşk öykülerini işlediği bir eserdir. Yeni Turan (1912) ise Halide Edip'in Türkçülük düşüncesini kendi süzgecinden geçirerek işlediği ilgi çekici bir romandır. Daha önceki romanlarında aşk ve evlilik ilişkileri çerçevesinde önce çıkardığı güçlü kadın kahramanın yerini bu kez düşünce ve eylemle-
    riyle toplumun gelişmesinde büyük bir etkisi olan idealist bir kadın alır. Halide Edip'in idealindeki Türkiye'yi anlattığı ütopik romanı Yeni Turan'ın başkişisi Kaya, milliyetçi bir aydın kadındır. Kendini "Yeni Turan" idealini genişkitlelere yayma ve ülke yönetimine egemen duruma getirmeye adamıştır. Bunu yaparken yalnızca çalşımasıyetmemiş, ideali için kişisel mutluluğundan vazgeçebilmiştir. Millî Mücadeleye katılmış bir insan olan yazar, savaş sırasından yaşanan kahramanlıkları, direnişleri ve ihanetleri de Ateşten Gömlek'te 1922 ve Vurun Kahpeye'de (1923) anlatmıştır.
    Yazar bu iki romanıyla bu toprakların ne özveriler sonucunda, nice insanların canları pahasına kazanıldığını gözler önüne sermiştir.
    Halide Edip'in Kurtuluş Savaşı'ndaki tanıklığının bir ürünü olan Ateşten Gömlek, Kurtuluş Savaşı üzerine yazılmış ilk romandır.
    Ateşten Gömlek'in başkişisi Ayşe de güçlü kişiliği olan idealist bir kadındır. Eşini ve çocuğunu yitirdiği İzmir işgali, onda düşmana karşıbüyük bir öfke yaratır. Bu tepki daha sonra İzmir'in ve ülkenin düşmandan kurtarılması idealine dönüşür. İnançlı, kararlı tutumuyla, çekici ve sağlam kişiliğiyle çevresindeki insanları, özellikle subayları etkileyerek, onları da bu ideale yöneltir. Zafere yaklaşılırken, cephede gönüllü hemşirelik yaptığı sırada şehit olur. Ateşten Gömlek'ten aldığımız şu bölüm, Ayşe'nin bir İngiliz muhabirle olan ilgin tartışmasınıve genç subaylar üstündeki etkisini yansıtması bakımından ilgi çekicidir:
    "—İngilizler aflarını talep edenlere versinler mösyö, affı zalimler değil, mazlumlar verir. Çanakkale'de döğüşürken ne âsi, ne esirdik. Namuslu bir millet gibi döğüştük, öldük öldürdük. Ne zamandan beri ve hangi milletle harp edilir de mağlup olduğu zaman, ona katil denilir?
    — İngiliz kanı ile Türk kanı bir mi, madan?
    — Mikroskop altında İngiliz kanını görmedim. Rengi bizimki kadar kırmızı mı, yoksa mavi mi bilmiyorum. Fakat kanı ateş gibi sıcak ve kırmızıdır.
    — Peki madam, Türk kanını tahkir etmiyorum. Yalnız kendinizi İngilizlere affettirmeğe muhtaçsınız, demek istiyorum.
    — Siz bizden af talep ediniz. Dün mütareke yaptınız, dün silâhlarımızı bize bıraktırdınız. Bugün memleketimize hırsızları, katilleri gönderiyorsunuz ve katilleri, hırsızları, tarihi bir şerefi olan büyük donanmanız himaye etti. Yeşil İzmir'i kan ve alev içinde bıraktınız.
    Bakınız sokaklarına: Üniformalıhırsızlar, katiller silâhsız ahâliyi kurşunla, dipçikle öldürüyor. Her evden koltuğunda bir bohça bir düşman neferi çıkıyor. İhtiyarların başı taşla ezilmiş, siyahlı kadınlar mütemadiyen bu vahşi sürüden kaçıyor. Eller bağlı mâsum kafileleri süngüliyerek, yüzlerine tükürerek, kan içinde sürükliyerek gemilerinizin önünden geçiriyorlar. Haydutluğu alkışlamadığı için işte namuslu bir adamı parçalıyorlar, bir sürü düşman askeri onu kendi kapısının önünde bağırarak, söverek parçalıyorlar. Sırf eğlence için beş yaşında bir çocuğa nişan alıyorlar. Zavallı yuvarlak küçük mahlûk! Siyah gözlerinde yaşlar kurumadan kalbinden vuruldu, nişan o kadar iyi alındıki küçük dudaklarından "anne" diye bir şikayet bile çıkmadı.
    İhsan, Ayşe'nin sandalyesinin arkasını iki elleriyle koparacak gibi tutuyor, yüzü öyle korkunç ve gergin ki! Mister Kok, mazlumların zalimlerden kuvvetli olabileceğini duydu mu bilmem; fakat odanın havasını fazla korkunç ve bârit buldu. Tuhaf bir ciddiyetle kalktı.
    Biraz kısık bir yılan ıslığı ile:
    — Bugün bana İzmir kızını dinlettiniz, teşekkür ederim, dedi. Kimse elini uzatmadı.
    O, Salime Hanımla çıkarken ben de kapıya kadar gittir.
    Odaya dönünce genç askerleri Ayşe'nin sandalyesi etrafında diz çökmüş buldum.
    Haşmet Bey ve ihtiyar Sabri Paşa da dahil olduğu halde İzmir kızına kılıçlarınıvakfediyorlardı. İhsan'ın biraz kısık sesini duydum:
    — Her âzamız kopuncaya kadar İzmir yolunda kılıcımızı kınına koymıyacağız."
    Başlangıçta üyesi olduğu Fecr-i Ati'nin sanat anlayışına uygun olarak bireyci bir yazar olan Yakup Kadri(1889-1974), daha sonra Millî Edebiyat hareketine katılır. Bundan sonra ülke gerçeklerini gören yazar, toplumun sorunlarını eleştirel bir bakışla işlemeye başlar.
    Yakup Kadri ilk romanları Kiralık Konak ve Nur Baba'yı 1922'de yayımlamıştır.
    Cumhuriyet döneminde yayımladığıöteki romanlarıyla birlikte, âdeta toplumumuzun çağdaşlaşma tarihini yazmıştır.
    Kiralık Konak, ilk batılılaşma haraketlerinin başladığıTanzimat döneminden, Birinci Dünya Savaşının ortalarına dek geçen süreyi kapsar. Yazar bu romanda - ağırlıklı olarak II. Meşrutiyet döneminde - yanlış anlaşılan batılılaşmanın toplumda yarattığı yozlaşmayı, değer kargaşasını; bunların yol açtığıkuşak çatışmasınıanlatır. Ayrıca konak yaşamının çöküşünü de göz önüne serer.
    Kiralık Konak romanından aldığımız aşağıdaki paragrafta savaş zamanı ülkesinin durumunu göremeyen bir gencin, romanın ikinci derecedeki kişilerinden Hakkı Celis'in durumu anlatılmaktadır:
    Vakit geçti ve devir İstanbul'un en fena devirlerinden biriydi. O meşum bozgundan sonra payitahta dökülen aç, çıplak, hasta kafilelerini, şimdi Çatalca'nın yaralıları takip ediyordu. Gecenin ilk karanlığıçöker çökmez Sirkeci garından itibaren şehrin muhtelif taraflarına doğru uzanan sokaklarda birtakım başlar, kanlıyüzler, sarkık kollar taşıyan ve birer tabuttan hiç fark edilmeyen araba dizilerinden başka bir şey görülmüyordu. Her kalpte, bu arabaların sayısına göre son huduttaki mukavemete dair ümitler azalıyordu. Herkes, birbirine: "Bugün;
    yarın!" diyordu ve ufuklarda geceleri bile top sesleri hiç dinmiyordu. Hakkı Celis, şu saatte ne o top seslerini işitiyor ve ne yanıbaşından geçen arabalarıgörüyordu; fikrinde bir düşünce, kalbinde bir emel vardı: Eve gidip Seniha'dan bir telgraf bulmak!... Bunun haricinde onun için hiçbir şey mevcut değildi.
    Yakup Kadri Nur Baba'da ise bir Bektaşî tekkesindeki yozlaşmışinsan ilişkilerini anlatır.
    Reşat Nuri Güntekin (1889-1956) hem Millî Edebiyat, hem Cumhuriyet döneminin en sevilen yazarlarından biridir.
    1912'de bir gazetede tefrika edilen Harebelerin Çiçeği yazarın ilk romanıdır. Ancak kitaplaşmasıCumhuriyet döneminde (1953) gerçekleşebilmiştir. Çocukken bir yangında yaralanması yüzünden çok çirkinleşmiş bir insanın yaşamı anlatılır bu romanda.
    1920'de tefrika edilen Gizli El ise 1924'te kitaplaşabilmiştir. R. Nuri'nin savaş dönemindeki yolsuzlukları, vurgunculukları anlatmak istediği eser, sansür yüzünden içerikte değişiklikler yapılmış; sonuçta tutarsız ve acemice yazılmışbir romana dönmüştür
    Reşat Nuri'nin ünlü romanı Çalıkuşu (1920) hem yayımlandığı yıllarda, hem de daha sonralara büyük ilgi çekmiş; Türk edebiyatında en çok okunan romanlardan biri olmuştur.
    Romanın başkişisi Feride, İstanbul'da yetişmiş yetenekli, sağlam kişilikli bir genç kızdır. Anadolu'ya öğretmen olarak gider; köy köy, kasaba kabasa dolaşır. Romanın çok okunmasında, hem bu cesur genç öğretmenin ilgi çekici macerası, hem de yazarın kullandığı yalın Türkçe etkili olmuştur.
    Reşat Nuri bütün eserlerinde konuşma dilinin egemen olduğu yalın bir Türkçe
    kullanmıştır.
    ÇALIKUŞU'ndan
    Zehra, dün gece muhtarın evinde gelin oldu. Çoban Mehmet mahzun olmasın diye, köyün
    meydanında davul, zurna çaldılar, bir iki pehlivan güreştirdiler.
    Kadınlar arasında da, ayrıca bir kına gecesi yapıldı. Mevlût okutuldu.
    Benim hediye ettiğim gelin elbisesi köyün ihtiyarlarına yine fazla alafranga görünmüştü.
    Kulağıma etraftan: "Yarin âhiret", "Münkir, Nekir", "kızgın topuz" gibi kelimeler geliyor-
    du. Buna mukabil genç kadınların ağızlarının suyu akıyordu. Aralarında, galiba, geline ha-
    set edenler bile oluyordu.
    Gece, pek eğlendim. Muhtarın karısıgüzel bir sofra hazırlamıştı. Ortada dönen sözlerden, bu
    fedakârlığın Zehra'dan ziyade, "İstanbullu hocanım" a gösteriş yapmak için göze alındığı
    anlaşılıyordu.
    Çoban Mehmet'e gelini teslim etmeden evvel gülünç bir el öpme merasimi yapıldı.
    Bu kabasaba, utangaç köy delikanlısının gözlerini yumarak öptüğü eller arasında benimki de
    vardı. Hoca demek, bir bakıma, ana demek olduğu için bu, lâzımmış.
    Bu el öpme merasiminde, öyle gizli bir komedi geçti ki, hiç unutamıyacağım. Muhtarın karısı
    ile ebe hanım başta olmak üzere, beşaltıihtiyar kadın, uzun bir kerevetin şiltesi üzerine sıra-
    lanmışlardı. Ben, hâlâ onlar gibi bağdaş kurup oturmasını beceremediğim için, ocağın ya-
    nında bir çamaşır sandığının kenarına ilişmiş bulunuyordum.
    Gözlerini bir türlü yerden ayırmağa cesaret edemeyen Çoban Mehmet, evvelâ beni görme-
    mişti. Ebe hanım köşeden: "Mehmet, oğlum, hocanımın da elini öp!" diye beni gösterince de-
    likanlı, utana sıkıla yanıma geldi. Ben, ciddiyetle ilimi uzattım, fakat, çobanın parmaklarımı
    tutmasiyle bırakması bir oldu. Bunun bir el olduğuna inanamıyor, aptal aptal bakıyordu.
    Ben, güldüğümü belli etmemeye çalışarak: "Öp evlâdım" dedim.
    Adamcağız, elimi tekrar tuttuktan sonra dayanamadı, utanıp sıkılmayı bırakarak, yüzüme
    baktıve göz göze geldik. Daha fenası, tam bu esnada ocaktan yüzüme vuran kuvvetli bir çıra
    aydınlığında güldüğümü de gördü. Çobanın bu dakikadaki şaşkınlığı kadar ömrümde gü-
    lünç bir şey gördüğümü hatırlamıyorum.
    El öpme merasiminden sonra, damadı, gelinin bulunduğu odaya doğru götürdüler. Zehra,
    yeni elbisesi, biraz evvel kendi elimle tarayıp süslediğim başiyle, hemen hemen güzelce bir in-
    sana dönmüştü. Fakat, kendisini, bura âdetince, duvak yerine yeşil atlastan bir nevi torbanın
    içine sokmuş oldukları için çoban üzerinde ne tesir yaptığını göremedim.
    Reşat Nuri Güntekin
    Önce Fecr-i Ati'ye girip, sonra Millî Edebiyat hareketine katılan bir yazar daha var:
    Refik Halit (1885-1965). Birçok aşk romanıyazmışolan Refik Halit'in yalnızca İstan-
    bul'un İç Yüzü adlıeseri Millî Edebiyat döneminde yayımlanmıştır (1920). Romanda
    II. Meşrutiyet döneminde yönetimi ele alan İttihat ve Terakki Fırkası üyeleri ile I.
    Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan savaş zenginleri anlatılır. Bir siyasal yergi olan
    eser, aynızamanda o günün yaşayışını, gelenek ve görenekleri de göz önüne serer.
    Bir Millî Edebiyat yazarı da kısa süren ömrüne çok sayıda öykü ve iki roman sığdı-
    ran Ömer Seyfettin (1884-1920)'dir. İlk romanıEfruz Bey'de yabancıkültürle yozlaş-
    mış, gösteriş meraklısı bir sahte aydını anlatır. Böylece Efruz Bey'in kişiliğinde za-
    manın sahte aydınlarını eleştirir. İkinci roman, tefrika edilirken bilinmeyen bir ne-
    denle yayımı kesilen Yalnız Efe'dir. Eser halk edebiyatında görülen "devletin sağla-
    yamadığıadaleti getirmek için dağa çıkan eşkıya" konusunun işlenmişolmasıbakı-
    mından önemlidir. Yalnız Efe'nin başka bir dikkat çekci yönü de kahramanının kız
    olması ve romanın İzmir'in işgalinden kısa bir süre sonra yayımlanmasıdır.
    Millî edebiyat döneminin öteki roman yazarları şunlardır: Aka Gündüz (Kurba-
    ğacık), Ebubekir Hazım Tepeyran (Yeni Şeyler: Küçük Paşa), Müfide Ferit (Aydemir,
    Pervaneler), Halide Nusret Zorlutuna (Küller).

      Forum Saati Cuma Nis. 26 2024, 11:08