ALEVİ CANLAR FORUMU

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVİ CANLAR FORUMU

ALEVİ CANLAR FORUMU-TASAVVUF ARAŞTIRMA ,PAYLAŞIM

Mayıs 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Takvim Takvim


    Halk Edebiyatı Kavramı

    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Halk Edebiyatı Kavramı Empty Halk Edebiyatı Kavramı

    Mesaj tarafından Admin Perş. Nis. 16 2009, 19:09

    Halk Edebiyatı Kavramı

    Halk edebiyatıkavramıyla nasıl bir edebiyatıanladığımızıaçıklamak için öncelikle halk kavramının ne anlama geldiğini algılamak gerekir. İlkçağlarda halk, hükümdarlarla ona bağlı çevreler dışında kalan, henüz sınıflara ve tabakalara ayrılmamış genişyığınlardır. Halk ortak bir dili konuşan, gelenek ve görenekleriyle ortak etkinliklerde buluşan; ortak şeylere gülüp ortak şeylere ağlayan; günlük yaşamındaki ekonomik ve sosyal düzeyle biribirinden çok farklıolmayan insanlar topluluğu olarak tanımlanabilir. Kuşkusuz böyle bir kavram ve böyle bir tanımlama, bu çerçevenin dışında da bir insan topluluğunun varlığını akla getiriyor. Öyledir de.
    İlkel toplumlar dediğimiz topluluğu oluşturan bütün bireylerin aynıyaşam biçimini sürdürdüğü; birlikte avlanıp avladığınıbirlikte yediği, birlikte ektiğini birlikte tükettiği; birlikte savaşıp elde ettiklerini birlikte paylaştıkları bir dönemden, üretim araçları, işbölümünün yaygınlaşması ve değişim araçlarının gelişmesiyle, üretimi
    kendi gereksinimi olduğu kadar başka birilerinin de isteği olduğu için, avladığını ya da ekip biçtiğini kendisine yetenden başka, yöneten ya da hakim olan için de ürettiği bir döneme geçerken, halkla halk olmayan ayrımıda belirmeye başlamıştır. Kaba hatlarıyla çizdiğimiz bu görüntü, Türk toplumunda da özellikle göçebe yaşamdan yerleşik yaşama geçmeyle belirginleşmeye başladı ve kentlerle birlikte soylu bir tabaka da oluştu. Özellikle İslamiyetle birlikte Türklerin düşünüş biçimi de değişmeye başladı, bu inancın gerekleri doğrultusunda yapılanmaya gidildi. Şehir ve kasabalarda kurulan medreseler, başlangıçta çok büyük bir kitle oluşturmasa da siyasal iktidar açısından etkin olan bir topluluk oluşturdu. Bu topluluk, İslam düşüncesiyle ilgili bilgi ve birikimlerinden dolayıfarklıbir düzeyde olunca, geniş toplumsal kesimlerle bu kesim arasında ortak değerler azalmaya başladı. Üstünlük duygusuna kapılan medreseliler, halkı "havas" ve "avam" diye ikiye ayırarak düşünsel olduğu kadar yaşama biçimi ve kültürüyle de farklılığın artık belirginleşmeye başladığını işaretlediler.
    Özellikle XV. yüzyıldan itibaren Osmanlısaray çevresine egemen olmaya başlayan Arap ve Fars aydınları beraberlerinde kendi kültürlerini de getirdiler. Türk toplumuna yabancı olan bu kültür, Osmanlı saray çevresi ile yöneticileri tarafından yeğlenince bu çevrede kabul gördü; ancak halk geleneksel duyarlığını, estetik ve sanatsal yeteneğini yitirmeksizin bir gereksinim olarak duyumsadığı ürünlerini üretmeyi sürdürdü. Bu, dil ve kültür ayrılığı, eğitim görmüşçelebiyi temsil eden Hacivat ile sağduyu sahibi anlayışlı halkı temsil eden Karagöz'ün nükteli konuşmalarında kolaylıkla görülür.
    Oluşan bu yeni "seçkinci" kesim, dili Arapça ve Farsça sözcüklerce kuşatılmış, içeriği yaratıcısının düşünde yorumladığıbir dünya olan ve hayat bulduğu sosyal-siyasal çevrenin yaşama biçimine denk düşen bir edebiyat, sanat yarattı. Divan ya da saray edebiyatı adıyla andığımız bu edebiyat, kuşkusuz bütün Osmanlı coğrafyasının öyle ya da böyle edebiyatı, sanatıdır. Ne var ki, bu edebiyat ve sanatta geniş bir toplum kesiminin yaşadıklarından uzak bir yaşama biçimi, estetik ve ideolojik anlayış vardır. İşte halk edebiyatı, bu geniş toplum kesimine uzak 'seçkinci' anlayışın karşısında, tarihsel ve toplumsal ortaklıklardan beslenen diliyle, içeriğiyle, zorlama etkenlerin olmadığı, en önemlisi de, yarattığıhalkın ulusal özünü taşıyan edebiyattır.
    Avrupa'da 16. yüzyılda Rönesansın, 1789 yılında da Fransız Devriminin yaşanması yeni bir düşünce oluşturmuş, aydınlarda halk yaşamına karşı ilgi uyandırmıştır. Aynızamanda bu süreçte Avrupa'da 'halk' ve 'ulus' kavramlarıgünümüzdeki anlamıyla kullanılmaya başlanmıştır. Oysa, ekonomik ve siyasal sıkıntıiçerisindeki Osmanlı böyle bir süreci yaşayamadı.
    'Halk Edebiyatı' kavramının dilimizde kullanılışıise, yüzyılımızın başlarından daha eskiye gitmez. Elçin'in (1997) "halk edebiyatı kavramı" üzerinde dururken altını çizdiği gibi, Avrupa'nın akılcı ve teknik üstünlüğüne dayanan yeni uygarlığı karşısında bütün Türk dünyasıve özellikle Osmanlıİmparatorluğu gerilemek, parçalanmak durumuna gelince, zaman içinde "siyasi Tanzimat" adını verdiğimiz bilinç doğdu. Bu bilincin ardından gelen "edebi Tanzimat" kuşağı 3 Kasım 1839'da ilan edilen Tanziman Fermanının yarattığı ortamda 1789 ilkelerini ve bu ilkelerle doyurulan fikirlerini gazeteyle, çeviri ve sanat yapıtları ile Türk halkına yaymaya
    başladılar. Şinasi'nin "Durûb-ı Emsâl-i Osmaniye"si, Ziya Paşa'nın "Şiir ve İnşâ"sı, Namık Kemal'in tiyatroları ve "Vatan" gibi makaleleri, mutlak rejimden meşrutiyete doğru giden yolda, aslında var olan "halk"ı ve "ulus"u Avrupalı bir görüşle arayan yapıtlardır.
    Folklor, Türkiye Türklerinde 1908'den sonra Türkçülük ve milliyetçilik hareketi içinde kendini gösterdi. Doğal olarak Türkiye'de halk edebiyatıkavramının dilimiz ve düşüncemizdeki tarihsel derinliği bu tarihten daha öteye gitmez.
    Bugün bu kavramla biz, divan edebiyatıdışında kalan ortak ürünlerle: mani, türkü, ağıt, atalar sözü, destanlar, masallar, hikayeler, fıkralar, bilmeceler, ninniler, beddualar, vb gibi; söyleyeni belli saz ve tekke şiiri kapsamındaki ürünleri; köy orta oyunu dediğimiz temsilleri: Meddah, Karagöz ve Ortaoyunu'nu anlıyor, değerlendiriyoruz.

      Forum Saati Perş. Mayıs 02 2024, 13:32