Ismail Kaygusuz
Pir Sultan Kalender Şah'ın Huzurunda Özünü Dâra Çekiyor
Pir Sultan Abdal'ın, 1514 Çaldıran felaketi öncesi tek güvendiği ve peşinden koştuğu Şah, Şah İsmail Hatayi idi. Kendilerini ancak, 13-14 yıl önce Anadolu Alevi Türkmen boylarının yardımıyla Safevi Devletini kuran Şah İsmail kurtarabilirdi. “Urum'da (Anadolu'da) ağlayan sefilleri, o şad eder (sevindirir)” ve güldürebilirdi.
Hak'tan inayet olursa
Şah Urum'a gele birgün
Gazada bu Zülfikar'ı
Kâfirlere çala birgün
* Hep devşire gele iller
* Şah'a köle ola kullar
* Rum'da ağlayan sefiller
* Şad ola da güle bir gün
# Çeke sancağı götüre
Şah İstanbul'da otura
Firenk'ten yesir getire
Horasan'a sala bir gün
* Gülü Şah'ın doğdu deyü
* Bol ırahmet yağdı deyü
* Kutlu günler doğdu deyü
* Şu alem şad ola birgün
# Mehdi Dede'm gelse gerek
Ali divan kursa gerek
Haksızları kırsa gerek
İntikamın alsa gerek
* Pir Sultan’ın işi ahtır
* İntizarım güzel Şah'tır
* Mülk iyesi padişahtır
* Mülke sahip ola bir gün
# Bizzat nasip aldığı Piri Balım Sultan'ın o dönemdeki anlaşmacı gördüğü tavrından olacak, “Hacı Bektaş evladını günahkar görüp” Şah İsmail'e sıkıca bağlı görünüyor. Fakat, Çaldıran yenilgisi ve büyük Kızılbaş kırımının ardından Pir Sultan Abdal'ın bütün gücüyle Hacı Bektaş Dergâh'ına sarıldığını anlıyoruz.
Pir Sultan'ın Çaldıran öncesi ve sonrası yapılan kırımdan kurtulması, Divriği-Arapkir-Kemaliye ilçelerinin ortak otlağı olan Sarı Çiçek Yaylası'nda Koca Haydar adıyla bir zaman gizlenmiş olmasına bağlanabilir. (Bkz. Cahit Öztelli: Pir Sultan Abdal, s. 30-31)
Yine Sarı Çiçek Yaylası'na çok yakın, Arapkir ilçesinin sınırları içerisinde bulunan Onar köyündeki Şeyh Hasan Oner türbesi ve zaviyesini ziyaret ettiği ve orada konukladığını belirleyen bir nefesi günümüze gelmiştir. Bu nefeste Şeyh Hasan'a yalvarmakta, “zulümat (karanlık) içinde ve darda bulunduklarını” açıklayarak, evliyadan “imdat!” istemektedir. Aşağıya aldığımız uzun şiirinde, Pirini arayan Kul Himmet'in de yardım dilediği; 1204-5’de Bağdad halifesi Nasir tarafından Anadolu’da üst düzey Ahiliği kurmak, yani Selçuklu Sultanına Fütüvvet kuşağı bağlamak ve şalvarı giydirmek için gönderilen büyük Şeyhler arasında bulunan ve 1220’lerde ise bu bölgeye yerleşen Şeyh Hasan Onar, Bayad Türkmenlerindendir. Ve adı geçen köyde bir zaviye kurarak bölgeyi yurt tutan bir Şeyh-Beg olduğu bilinmektedir. (Geniş bilgi için bkz. İsmail Kaygusuz: Onar Dede Mezarlığı ve Şeyh Hasan Oner. İstanbul 1983; İsmail Onarlı: Şeyh Hasan Aşireti-Anayurttan Anadolu’ya. İstanbul 2001 ve İsmail Kaygusuz’un aynı kitaba yazdığı “Şeyh Hasan, Bölgesinin Ulu Evliyasıdır” başlıklı tanıtım yazısı) Köyün yaşlıları ve Dede’lerinden derlediğimiz nefes şöyledir:
Bir gececik mihman oldum Onar'a
Aman Onar Dede sen imdat eyle
Özümü bağladım ol nazlı Pir'e
Aman Onar Dede sen imdat eyle
* Adın Şeyh Hasan'dır hem derik Oner
* Elbet er olanda bulunur hüner
* Adını işiden secdeye iner
* Aman Onar Dede sen imdat eyle
# Kimimiz dardadır kimimiz yolda
Kimi zulümatta kandadır kanda
Tut elimiz' koyma bizi dar günde
Yetiş Onar Dede sen imdat eyle
* Dört duvar üstüne binasın' kuran
* Mahrum kalmaz eşiğine yüz süren
* Horasan elinden azmedip gelen
* Yetiş Onar Dede sen imdat eyle
# Kalkıp Horasan'dan sökün edensin
Urum diyarını mekân tutansın
Çağıranın imdadına yetensin
Yetiş Onar Dede sen imdat eyle
* Pir Sultan'ım düşmüş dürür cüdaya (cüda: ayrı, ayrılmış)
* Halim' arzedeyim Bar-i Hüda'ya (Bari: yaratıcı)
* Canım kurban olsun Onar Dede'ye
* Yetiş Onar Dede sen imdat eyle
# 1516 ya da 1518 yılında Balım Sultan'ın ölümüyle Mürşid postuna oturmuş olan Kalender Şah'ın kişiliğinde Alevi-Bektaşi halk yığınları liderini bulmuştur. Kalender Şah'ın yukarıda aktardığımız şiirinde görüldüğü gibi, Şah İsmail Hatayi'nin de bir bakıma buna onayı vardır.
Pir Sultan, aşağıdaki nefeste Kalender Şah'a seslenmektedir. “Aman mürvet” diyerek onun kapısına gelmiş, Pir'inin huzurunda özünü dâr'a çekmiş, hatalarını bir bir saymaktadır. Kendini düşkün görüp, Pir'ine yalvarmaktadır. Hatta vaktiyle “Hacı Bektaş oğlunu (Balım Sultan kastediliyor olmalı) günahkar” görüp (Dergâh'tan) uzaklaşmasından dolayı kendi kendine “yüzü kara” (iftiracı) nitelemesini yakıştırmaktan bile çekinmiyor. Pir Sultan Abdal, Pir Meydanı'nda özü dârda, müthiş bir özeleştiri vermektedir:
Zahir batın On'ki İmam aşkına
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Pirim nazar eyle şu ben düşküne
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
* Bakmaz mısın cesedimin nârına
* Elim ermez oldu cihan kârına
* Yüzüm yerde geldim durdum dârına
* Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
# Hacı Bektaş oğlun günahkar gördüm
Aradım isyanımı özümde buldum
Yüzümün karasın elime aldım
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
* Erenler yolundan bir taş kaldırdım
* Gönül bahçesinde gülün soldurdum
* Bugün eksikliğim nefsi öldürdüm
# Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Pir Sultan’ım eydür karşımda durma
Gidip münkirlerle yol erkân kurma
Alnımın karasın yüzüme vurma
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Pir Sultan Abdal kendini Şah'ına, yani Piri Kalender Sultan'a bağışlattırdıktan sonra, nefeslerini, düvazlarını en etkin propaganda silahı olarak kullanmaya başlamıştır. Sazı elinde sözü dilinde dağlar aşmakta, ülkeyi köy köy, oba oba dolaşmaktadır. Artık Kalender; Şah'tır, Sultan'dır, Hacı Bektaş ve dört gözle beklediği Ali'dir O. Onun kişiliğinde Hacı Bektaş Veli'yi gördüğünü Pir Sultan Abdal şöyle dile getirir:
Kuş olup güvercin donunu geyen
Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor
Mucizatın cümle aleme bildiren
Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor
(...)
Pir Sultan Abdal’ın cisminde cansın
Gönlümün evinde kurulu hansın
Urum'un içinde sen bir Sultan’sın
Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor
Kalender Şah’ın kurtarıcı lider olarak gelmekte olduğunu bildirirken, çekimser duranlara ve korkanlara güven veriyor. Onları bıkmadan-usanmadan, toparlanıp ayaklanmaya çağırıyor:
Muhammed Mehdi'nin hak sancağını
Çekelim bakalım nic'olursa olsun
Teber çekip münkirlerin kanını
Dökelim bakalım nic'olursa olsun
(...)
Münkirlerin sarayını yıkalım
Yıkalım bakalım nic'olursa olsun
***
Serden başka benim sermayem yoktur
Verelim gaziler İmam aşkına
***
Gelin canlar bir olalım
Münkire kılıç çalalım
Hüseyn'in kanın alalım
Tevekkeltü Taalallah (= Tanrıya dayandım-yaslandım)
* Mervan soyunu vuralım
* Padişahı öldürelim
* Hüseyn'in kanın alalım
* Tevekeltü Taalallah
# Açalım kızıl sancağı
Geçsin Yezit'lerin çağı
Elimizde aşk bıçağı
Tevekkeltü Taalallah
Şah'ının ve evlatlarının, yani Alevi-Bektaşi halk yığınlarının maddi-manevi gücünü açıklama gereği duyup, çatlak sesleri susturma yollarına da başvuruyor:
Arkası yok deme Şah'ım (ın) oğlunun
Zahirde batında yüzbin er vardır
Ondört masum ile Oniki İmam
Yanınca Muhammed'le Ali vardır
* Önümüzce Rabbim sözüm pişirir
* Yaramaz sofular Şah'ı şaşırır
* Dervişler ar'oldu çiçek devşirir
* Arının gömecinde balı vardır
# Oddan kılıçtan keskindir gülbengi
Kırmızıdır donu hem aldır rengi
Renginde dürüm dürüm alı vardır
(...)
Pir Sultan'ım der ki vaktın beklesin
İkrarını mümin olan haklasın
Arif olan kalb evine saklasın
Erenlerin çok gizli yolu vardır
Pir Sultan Abdal “el-gün arasına düşmüş”, toplu halde “köpüklenmiş sel gibi aşıp giderlerken” biraz kuşkulu, ama büyük umutlar içinde Şah'ın yollarındadır.
“Engürü dağından” çok ötelerde değildir, Dergâh ve başındaki Pir Kalender Şah. Dolayısıyla toprağını, yurdunu en güzel, en içten duygularla tanımlamış olduğu aşağıdaki şiirine “birçok kimse ile birlikte Pir Sultan'ın İran'a, Şah'a giderken söylediği” yorumunu yapmak gerekmiyor. Engürü dağından (Ankara yöresinden) İran Şahı'nın yolu mu sorulur? (Bkz. C. Öztelli, agy, s. 67, dipnot 2) Ayrıca, şiirin içine, İran tahtında birincisi 1587 yılından sonra görünen “Ala dağ ardındaki Şah Abbas” ifadesi çok sonradan girmiştir. Aşağıda görüleceği gibi söz konusu dörtlük, Pir Sultan Abdal'ın nefesinin genel havasına da kesinlikle uymamaktadır.
Engürü dağından bir yol azıttım
Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
Sarardı gül benzim döndü aynaya
Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
* Nice pınarım var dolar eksilir
* Ardıç dallarına gök tekeler asılır
* Gırcılı boran tutmuş beller kesilir
* Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
# Merdindendir deli gönlüm merdinden
Ala Dağ ardından Şah Abbas yurdundan
Kanlı yaş akıttım Şah'ın derdinden
Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
* Nice pınarım var üstü bovalı (bentli)
* Taşı kimyalı da toprağı dualı
* Kayalarımız var şahin yuvalı
* Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
# Pir Sultan Abdal'ım coşup giderim
El-gün arasına düşüp giderim
Köpüklenmiş selim taşıp giderim
Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
Pir Sultan Abdal'ın “Şah'a gider ben bir bezirgân gördüm” diye başlayan nefesinde “bezirgân” ve “katar” birer simgedir bizce. Üstü örtülü olarak, bezirgân, Kalender Şah'ın yükselttiği isyan katarına çağrıdır. Kendisi de artık o katarın ayrılmaz eridir. Çünkü bu katar “hemen hakikatın yolunu tutmuştur. ” “Ona hizmet eden ancak Dergâh'a yeter”. Ayrıca “Bezirgân yükünü Yemen'den tutmuş” betimlemesi, Kanuni döneminde Osmanlı'ya Yemen'in iç kısımlarını kaybettiren Zeydi ayaklanmalarını anımsatmakta ve çok gezmiş olan Pir Sultan'ın oralara kadar uzanmış olduğunu düşündürmektedir. Katar çok güçlüdür; ona kâretmez Osmanlı haramisi. Şu dünyada çekilen vefasızlıktan kurtulmak için tek fırsat, bezirgânın katarına girmektir.
Şah'a gider ben bir bezirgân gördüm
Ayrılmam katardan ben şimden geri
Hemen tutmuş hakikatin yolunu
Ayrılmam katardan ben şimden geri
* Bezirgân yükünü Yemenden tutmuş
* Ona hizmet eden Dergâh'a yetmiş
# (...)
Bezirgânın yükü lal ile gevher
Ona kâr mı kılar harami safder
(...)
Şu yalan dünyada ne bulduk vefa
Fırsat elde iken giregör safa
(...)
Pir Sultan Abdal'ım âşıkı çoklar
Hiç kardaş bulmamış kend'özün saklar
Korktuğumuz yerden yaradan saklar
Ayrılmam katardan ben şimden geri
Artık zamanı gelmiştir. Kalender Şah Ali'liğini göstermelidir ki “Ali kim olduğu bilinsin”.
O Şah'ına, yukarıdaki nefeslerinde görüldüğü gibi hem “Ali” hem “Hacı Bektaş” diyordu. Erenler evliyalar serçeşmesi Hacı Bektaş Veli ise, torunlarından Kalender Şah da serçeşmedir. Şu halde “kendini teslim et bu ser çeşmeye” diyor Pir Sultan.
Ama onun asıl istediği, tüm Anadolu Alevileri ve de ezilen halklar adına dileği “Hazreti Ali'nin devrinin yürümesi ve yeryüzünü kızıl taçların bürüyerek İstanbul şehrinin alınmasıdır”.
Hazreti Ali'nin devri yürüye
Ali kim olduğu bilinmelidir
Alay alay gelen gaziler ile
İmamların öcü alınmalıdır
* Kendini teslim et bu Serçeşme'ye
* Er odur ki birisinden şaşmaya
* Bin gaziye bir münafık düşmeye
* Din aşkına kılıç çalınmalıdır
# Çağırırlar filan oğlu filana
Kılıcı arştadır doğru gelene
Ne itibar yezit kavli yalana
Ya ser verip ya ser alınmalıdır
* Yeryüzünde kızıl taçlar bürüye
* Münafık olanın bağrı eriye
* Sahib-i zamanın emri yürüye
* Mehdi kim olduğu bilinmelidir
# Pir Sultan Abdal’ım ey Dede Dehman
Kendini çevir de andan gel heman
İstanbul şehrinde ol sahib-zaman
Tac ü Devlet ile salınmalıdır
Pir Sultan Abdal'ın "Dede Dehman, Dehmen''ı (doğrusu Dih-man-İ. K.) hakkında C. Öztelli'nin P. N. Boratav'dan kaynaklanarak yazdığı “Dede Dehmen, Şah Tahmasb'ın adıdır” (C. Öztelli, agy, s. 139) yorumu bizce burada uygun değildir. Bu, Pir Sultan'ı İran Şahı'na bağlamak için zorlama bir yorum olurdu. Pir Sultan Abdal'ın “mihman canlar bize safa geldiniz” şiirindeki bir dörtlüğü biz, bizzat Dede olan babamızdan aşağıdaki biçimde dinledik:
Misafir kapının iç kilididir
Ev sahibi ise anın dilidir
Mehman Muhammed'dir dehman Ali'dir
Mihman canlar bize safa geldiniz
Ayrıca Kul Hüseyin:
Hak ileridedir geride sanma
Münezzeh şehrinde mihman bizimdir
Mümin kullar mabuduna tapmıştır
Ali Keramullah dehman bizimdir
* Mihman Haktır dehman Ali demişler
* Didar arzulayan veli demişler
* İşte budur Allah kulu demişler
* Nur alem nuruyla devran bizimdir
# Hemen anlaşılacağı üzere bu ifadeler, “konuk Hak'tır, Muhammed'dir, yani onların makamındadır; karşılayan, yani evsahibi de Ali'dir” anlamını taşımaktadır. Birincisinde, dolaylı olarak Muhammed'in Kırklar'a konukluğu ve Ali'nin onu karşılaması anımsatılmaktadır. Yani, yukarıdaki nefesinde Pir Sultan Abdal, Ali olarak gördüğü ve nitelediği Kalender Şah'a, “Dede Dehman” diye hitap etmesi oldukça doğaldır
Pir Sultan Kalender Şah'ın Huzurunda Özünü Dâra Çekiyor
Pir Sultan Abdal'ın, 1514 Çaldıran felaketi öncesi tek güvendiği ve peşinden koştuğu Şah, Şah İsmail Hatayi idi. Kendilerini ancak, 13-14 yıl önce Anadolu Alevi Türkmen boylarının yardımıyla Safevi Devletini kuran Şah İsmail kurtarabilirdi. “Urum'da (Anadolu'da) ağlayan sefilleri, o şad eder (sevindirir)” ve güldürebilirdi.
Hak'tan inayet olursa
Şah Urum'a gele birgün
Gazada bu Zülfikar'ı
Kâfirlere çala birgün
* Hep devşire gele iller
* Şah'a köle ola kullar
* Rum'da ağlayan sefiller
* Şad ola da güle bir gün
# Çeke sancağı götüre
Şah İstanbul'da otura
Firenk'ten yesir getire
Horasan'a sala bir gün
* Gülü Şah'ın doğdu deyü
* Bol ırahmet yağdı deyü
* Kutlu günler doğdu deyü
* Şu alem şad ola birgün
# Mehdi Dede'm gelse gerek
Ali divan kursa gerek
Haksızları kırsa gerek
İntikamın alsa gerek
* Pir Sultan’ın işi ahtır
* İntizarım güzel Şah'tır
* Mülk iyesi padişahtır
* Mülke sahip ola bir gün
# Bizzat nasip aldığı Piri Balım Sultan'ın o dönemdeki anlaşmacı gördüğü tavrından olacak, “Hacı Bektaş evladını günahkar görüp” Şah İsmail'e sıkıca bağlı görünüyor. Fakat, Çaldıran yenilgisi ve büyük Kızılbaş kırımının ardından Pir Sultan Abdal'ın bütün gücüyle Hacı Bektaş Dergâh'ına sarıldığını anlıyoruz.
Pir Sultan'ın Çaldıran öncesi ve sonrası yapılan kırımdan kurtulması, Divriği-Arapkir-Kemaliye ilçelerinin ortak otlağı olan Sarı Çiçek Yaylası'nda Koca Haydar adıyla bir zaman gizlenmiş olmasına bağlanabilir. (Bkz. Cahit Öztelli: Pir Sultan Abdal, s. 30-31)
Yine Sarı Çiçek Yaylası'na çok yakın, Arapkir ilçesinin sınırları içerisinde bulunan Onar köyündeki Şeyh Hasan Oner türbesi ve zaviyesini ziyaret ettiği ve orada konukladığını belirleyen bir nefesi günümüze gelmiştir. Bu nefeste Şeyh Hasan'a yalvarmakta, “zulümat (karanlık) içinde ve darda bulunduklarını” açıklayarak, evliyadan “imdat!” istemektedir. Aşağıya aldığımız uzun şiirinde, Pirini arayan Kul Himmet'in de yardım dilediği; 1204-5’de Bağdad halifesi Nasir tarafından Anadolu’da üst düzey Ahiliği kurmak, yani Selçuklu Sultanına Fütüvvet kuşağı bağlamak ve şalvarı giydirmek için gönderilen büyük Şeyhler arasında bulunan ve 1220’lerde ise bu bölgeye yerleşen Şeyh Hasan Onar, Bayad Türkmenlerindendir. Ve adı geçen köyde bir zaviye kurarak bölgeyi yurt tutan bir Şeyh-Beg olduğu bilinmektedir. (Geniş bilgi için bkz. İsmail Kaygusuz: Onar Dede Mezarlığı ve Şeyh Hasan Oner. İstanbul 1983; İsmail Onarlı: Şeyh Hasan Aşireti-Anayurttan Anadolu’ya. İstanbul 2001 ve İsmail Kaygusuz’un aynı kitaba yazdığı “Şeyh Hasan, Bölgesinin Ulu Evliyasıdır” başlıklı tanıtım yazısı) Köyün yaşlıları ve Dede’lerinden derlediğimiz nefes şöyledir:
Bir gececik mihman oldum Onar'a
Aman Onar Dede sen imdat eyle
Özümü bağladım ol nazlı Pir'e
Aman Onar Dede sen imdat eyle
* Adın Şeyh Hasan'dır hem derik Oner
* Elbet er olanda bulunur hüner
* Adını işiden secdeye iner
* Aman Onar Dede sen imdat eyle
# Kimimiz dardadır kimimiz yolda
Kimi zulümatta kandadır kanda
Tut elimiz' koyma bizi dar günde
Yetiş Onar Dede sen imdat eyle
* Dört duvar üstüne binasın' kuran
* Mahrum kalmaz eşiğine yüz süren
* Horasan elinden azmedip gelen
* Yetiş Onar Dede sen imdat eyle
# Kalkıp Horasan'dan sökün edensin
Urum diyarını mekân tutansın
Çağıranın imdadına yetensin
Yetiş Onar Dede sen imdat eyle
* Pir Sultan'ım düşmüş dürür cüdaya (cüda: ayrı, ayrılmış)
* Halim' arzedeyim Bar-i Hüda'ya (Bari: yaratıcı)
* Canım kurban olsun Onar Dede'ye
* Yetiş Onar Dede sen imdat eyle
# 1516 ya da 1518 yılında Balım Sultan'ın ölümüyle Mürşid postuna oturmuş olan Kalender Şah'ın kişiliğinde Alevi-Bektaşi halk yığınları liderini bulmuştur. Kalender Şah'ın yukarıda aktardığımız şiirinde görüldüğü gibi, Şah İsmail Hatayi'nin de bir bakıma buna onayı vardır.
Pir Sultan, aşağıdaki nefeste Kalender Şah'a seslenmektedir. “Aman mürvet” diyerek onun kapısına gelmiş, Pir'inin huzurunda özünü dâr'a çekmiş, hatalarını bir bir saymaktadır. Kendini düşkün görüp, Pir'ine yalvarmaktadır. Hatta vaktiyle “Hacı Bektaş oğlunu (Balım Sultan kastediliyor olmalı) günahkar” görüp (Dergâh'tan) uzaklaşmasından dolayı kendi kendine “yüzü kara” (iftiracı) nitelemesini yakıştırmaktan bile çekinmiyor. Pir Sultan Abdal, Pir Meydanı'nda özü dârda, müthiş bir özeleştiri vermektedir:
Zahir batın On'ki İmam aşkına
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Pirim nazar eyle şu ben düşküne
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
* Bakmaz mısın cesedimin nârına
* Elim ermez oldu cihan kârına
* Yüzüm yerde geldim durdum dârına
* Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
# Hacı Bektaş oğlun günahkar gördüm
Aradım isyanımı özümde buldum
Yüzümün karasın elime aldım
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
* Erenler yolundan bir taş kaldırdım
* Gönül bahçesinde gülün soldurdum
* Bugün eksikliğim nefsi öldürdüm
# Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Pir Sultan’ım eydür karşımda durma
Gidip münkirlerle yol erkân kurma
Alnımın karasın yüzüme vurma
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Pir Sultan Abdal kendini Şah'ına, yani Piri Kalender Sultan'a bağışlattırdıktan sonra, nefeslerini, düvazlarını en etkin propaganda silahı olarak kullanmaya başlamıştır. Sazı elinde sözü dilinde dağlar aşmakta, ülkeyi köy köy, oba oba dolaşmaktadır. Artık Kalender; Şah'tır, Sultan'dır, Hacı Bektaş ve dört gözle beklediği Ali'dir O. Onun kişiliğinde Hacı Bektaş Veli'yi gördüğünü Pir Sultan Abdal şöyle dile getirir:
Kuş olup güvercin donunu geyen
Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor
Mucizatın cümle aleme bildiren
Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor
(...)
Pir Sultan Abdal’ın cisminde cansın
Gönlümün evinde kurulu hansın
Urum'un içinde sen bir Sultan’sın
Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor
Kalender Şah’ın kurtarıcı lider olarak gelmekte olduğunu bildirirken, çekimser duranlara ve korkanlara güven veriyor. Onları bıkmadan-usanmadan, toparlanıp ayaklanmaya çağırıyor:
Muhammed Mehdi'nin hak sancağını
Çekelim bakalım nic'olursa olsun
Teber çekip münkirlerin kanını
Dökelim bakalım nic'olursa olsun
(...)
Münkirlerin sarayını yıkalım
Yıkalım bakalım nic'olursa olsun
***
Serden başka benim sermayem yoktur
Verelim gaziler İmam aşkına
***
Gelin canlar bir olalım
Münkire kılıç çalalım
Hüseyn'in kanın alalım
Tevekkeltü Taalallah (= Tanrıya dayandım-yaslandım)
* Mervan soyunu vuralım
* Padişahı öldürelim
* Hüseyn'in kanın alalım
* Tevekeltü Taalallah
# Açalım kızıl sancağı
Geçsin Yezit'lerin çağı
Elimizde aşk bıçağı
Tevekkeltü Taalallah
Şah'ının ve evlatlarının, yani Alevi-Bektaşi halk yığınlarının maddi-manevi gücünü açıklama gereği duyup, çatlak sesleri susturma yollarına da başvuruyor:
Arkası yok deme Şah'ım (ın) oğlunun
Zahirde batında yüzbin er vardır
Ondört masum ile Oniki İmam
Yanınca Muhammed'le Ali vardır
* Önümüzce Rabbim sözüm pişirir
* Yaramaz sofular Şah'ı şaşırır
* Dervişler ar'oldu çiçek devşirir
* Arının gömecinde balı vardır
# Oddan kılıçtan keskindir gülbengi
Kırmızıdır donu hem aldır rengi
Renginde dürüm dürüm alı vardır
(...)
Pir Sultan'ım der ki vaktın beklesin
İkrarını mümin olan haklasın
Arif olan kalb evine saklasın
Erenlerin çok gizli yolu vardır
Pir Sultan Abdal “el-gün arasına düşmüş”, toplu halde “köpüklenmiş sel gibi aşıp giderlerken” biraz kuşkulu, ama büyük umutlar içinde Şah'ın yollarındadır.
“Engürü dağından” çok ötelerde değildir, Dergâh ve başındaki Pir Kalender Şah. Dolayısıyla toprağını, yurdunu en güzel, en içten duygularla tanımlamış olduğu aşağıdaki şiirine “birçok kimse ile birlikte Pir Sultan'ın İran'a, Şah'a giderken söylediği” yorumunu yapmak gerekmiyor. Engürü dağından (Ankara yöresinden) İran Şahı'nın yolu mu sorulur? (Bkz. C. Öztelli, agy, s. 67, dipnot 2) Ayrıca, şiirin içine, İran tahtında birincisi 1587 yılından sonra görünen “Ala dağ ardındaki Şah Abbas” ifadesi çok sonradan girmiştir. Aşağıda görüleceği gibi söz konusu dörtlük, Pir Sultan Abdal'ın nefesinin genel havasına da kesinlikle uymamaktadır.
Engürü dağından bir yol azıttım
Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
Sarardı gül benzim döndü aynaya
Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
* Nice pınarım var dolar eksilir
* Ardıç dallarına gök tekeler asılır
* Gırcılı boran tutmuş beller kesilir
* Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
# Merdindendir deli gönlüm merdinden
Ala Dağ ardından Şah Abbas yurdundan
Kanlı yaş akıttım Şah'ın derdinden
Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
* Nice pınarım var üstü bovalı (bentli)
* Taşı kimyalı da toprağı dualı
* Kayalarımız var şahin yuvalı
* Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
# Pir Sultan Abdal'ım coşup giderim
El-gün arasına düşüp giderim
Köpüklenmiş selim taşıp giderim
Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
Pir Sultan Abdal'ın “Şah'a gider ben bir bezirgân gördüm” diye başlayan nefesinde “bezirgân” ve “katar” birer simgedir bizce. Üstü örtülü olarak, bezirgân, Kalender Şah'ın yükselttiği isyan katarına çağrıdır. Kendisi de artık o katarın ayrılmaz eridir. Çünkü bu katar “hemen hakikatın yolunu tutmuştur. ” “Ona hizmet eden ancak Dergâh'a yeter”. Ayrıca “Bezirgân yükünü Yemen'den tutmuş” betimlemesi, Kanuni döneminde Osmanlı'ya Yemen'in iç kısımlarını kaybettiren Zeydi ayaklanmalarını anımsatmakta ve çok gezmiş olan Pir Sultan'ın oralara kadar uzanmış olduğunu düşündürmektedir. Katar çok güçlüdür; ona kâretmez Osmanlı haramisi. Şu dünyada çekilen vefasızlıktan kurtulmak için tek fırsat, bezirgânın katarına girmektir.
Şah'a gider ben bir bezirgân gördüm
Ayrılmam katardan ben şimden geri
Hemen tutmuş hakikatin yolunu
Ayrılmam katardan ben şimden geri
* Bezirgân yükünü Yemenden tutmuş
* Ona hizmet eden Dergâh'a yetmiş
# (...)
Bezirgânın yükü lal ile gevher
Ona kâr mı kılar harami safder
(...)
Şu yalan dünyada ne bulduk vefa
Fırsat elde iken giregör safa
(...)
Pir Sultan Abdal'ım âşıkı çoklar
Hiç kardaş bulmamış kend'özün saklar
Korktuğumuz yerden yaradan saklar
Ayrılmam katardan ben şimden geri
Artık zamanı gelmiştir. Kalender Şah Ali'liğini göstermelidir ki “Ali kim olduğu bilinsin”.
O Şah'ına, yukarıdaki nefeslerinde görüldüğü gibi hem “Ali” hem “Hacı Bektaş” diyordu. Erenler evliyalar serçeşmesi Hacı Bektaş Veli ise, torunlarından Kalender Şah da serçeşmedir. Şu halde “kendini teslim et bu ser çeşmeye” diyor Pir Sultan.
Ama onun asıl istediği, tüm Anadolu Alevileri ve de ezilen halklar adına dileği “Hazreti Ali'nin devrinin yürümesi ve yeryüzünü kızıl taçların bürüyerek İstanbul şehrinin alınmasıdır”.
Hazreti Ali'nin devri yürüye
Ali kim olduğu bilinmelidir
Alay alay gelen gaziler ile
İmamların öcü alınmalıdır
* Kendini teslim et bu Serçeşme'ye
* Er odur ki birisinden şaşmaya
* Bin gaziye bir münafık düşmeye
* Din aşkına kılıç çalınmalıdır
# Çağırırlar filan oğlu filana
Kılıcı arştadır doğru gelene
Ne itibar yezit kavli yalana
Ya ser verip ya ser alınmalıdır
* Yeryüzünde kızıl taçlar bürüye
* Münafık olanın bağrı eriye
* Sahib-i zamanın emri yürüye
* Mehdi kim olduğu bilinmelidir
# Pir Sultan Abdal’ım ey Dede Dehman
Kendini çevir de andan gel heman
İstanbul şehrinde ol sahib-zaman
Tac ü Devlet ile salınmalıdır
Pir Sultan Abdal'ın "Dede Dehman, Dehmen''ı (doğrusu Dih-man-İ. K.) hakkında C. Öztelli'nin P. N. Boratav'dan kaynaklanarak yazdığı “Dede Dehmen, Şah Tahmasb'ın adıdır” (C. Öztelli, agy, s. 139) yorumu bizce burada uygun değildir. Bu, Pir Sultan'ı İran Şahı'na bağlamak için zorlama bir yorum olurdu. Pir Sultan Abdal'ın “mihman canlar bize safa geldiniz” şiirindeki bir dörtlüğü biz, bizzat Dede olan babamızdan aşağıdaki biçimde dinledik:
Misafir kapının iç kilididir
Ev sahibi ise anın dilidir
Mehman Muhammed'dir dehman Ali'dir
Mihman canlar bize safa geldiniz
Ayrıca Kul Hüseyin:
Hak ileridedir geride sanma
Münezzeh şehrinde mihman bizimdir
Mümin kullar mabuduna tapmıştır
Ali Keramullah dehman bizimdir
* Mihman Haktır dehman Ali demişler
* Didar arzulayan veli demişler
* İşte budur Allah kulu demişler
* Nur alem nuruyla devran bizimdir
# Hemen anlaşılacağı üzere bu ifadeler, “konuk Hak'tır, Muhammed'dir, yani onların makamındadır; karşılayan, yani evsahibi de Ali'dir” anlamını taşımaktadır. Birincisinde, dolaylı olarak Muhammed'in Kırklar'a konukluğu ve Ali'nin onu karşılaması anımsatılmaktadır. Yani, yukarıdaki nefesinde Pir Sultan Abdal, Ali olarak gördüğü ve nitelediği Kalender Şah'a, “Dede Dehman” diye hitap etmesi oldukça doğaldır