ALEVİ CANLAR FORUMU

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVİ CANLAR FORUMU

ALEVİ CANLAR FORUMU-TASAVVUF ARAŞTIRMA ,PAYLAŞIM

Mayıs 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Takvim Takvim


    Yezid kimdir? YEZÎD KİMDİR?

    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Yezid kimdir? YEZÎD KİMDİR? Empty Yezid kimdir? YEZÎD KİMDİR?

    Mesaj tarafından Admin Cuma Mayıs 22 2009, 18:13

    Naled) Yezid kimdir? YEZÎD KİMDİR?
    1. Yezîd Kimdir? Yezîd’in Soyu, Kavmi Kimlerdir?

    Yezîd; Hz.Muhammed’in sevgili torunu ve “Ehl-i Beyt”ten olan Hz.İmâm Hüseyin’i, Kerbelâ’da susuz ve zulm ile şehit eden, İslâmlıkla, Müslümanlıkla alâkası olmayan bir din düşmanı ve dinsiz bir zalimdir.
    Dünya yüzünde hiçbir millet yoktur ki;
    Yezîd’i bu yaptığı zulümlerden dolayı haklı görmüş olsun. Yalnız Müslümanlar değil, başka dîne mensup olan kavimler bile, Yezîd’in yaptığı bu zalim hareketi lânetlemişler ve Süfyan oğullarının ne kadar hâin ve gaddar bir zalimler topluluğu olduğunu anlamışlardır.
    Yezîd’in soyunu ve kavmini inceleyecek olursak;
    Kendisi Ebû Süfyan’ın torunu, Muâviye’nin oğlu ve Emevi sülâlesinin dinsiz zalimlerinden biridir.
    Bu Emevi sülâlesi ta başından beri; İslâmiyet dînini kuran Hz.Muhammed’e, İslâmiyet dînini yaşatan Hz.Ali’ye ve “Ehl-i Beyt’e” ezelden düşmandı. Çünkü Hz.Muhammed ve “Ehl-i Beyt’i” Haşimiler sülâlesindendi.
    Yezîd, Şâm Vâlisi olan düzenbaz, hilekâr,Ehl-i Beyt” ve din düşmanı babası Muâviye’nin ölmesi üzerine, onun yerine saltanata geçmiş ve babasının yaptıklarını aratmayacak zulüm ve zalimlikler yapmıştır. Yezîd’in bütün hayatı zevk, sefa ve dinsizlik ile geçmiştir. Yezîd’in tek amacı; “Ehl-i Beyt”ten hayatta tek kalan Hz.İmâm Hüseyin’i yeryüzünden kaldırmak ve haksız olarak işgal ettiği makamda, kendi aklınca ilelebet hüküm sürmekti.
    Kısa zaman içinde ard arda mesaj yazıldığı için sistem tarafından mesajlar birleştirilmiştir (otomesajdır, Alevimen)
    2. Yezîd Bu Zulmü Neden ve Niçin Yapmıştır?
    Bir mazlûm olan “Ehl-i Beyt”in göz nûru Hz.İmâm Hüseyin’e, bu zulmü ve zalimliği bir insan nesli nasıl, niçin ve neden yapmıştır? Bunun nedenlerini, bu dînin mensupları olarak bilmemiz, incelememiz ve anlamamız gerekir.
    Yezîd bu zulmü ve zalimliği iki nedenle yapmıştır:
    Yezîd’in bu zulmü ve zalimliği yapmasının birinci nedeni;
    Emevi sülâlesinin, Hâşimi sülâlesine olan ezeli düşmanlığından dolayıdır.
    Emevi sülâlesi, Hâşimiler sülâlesinden ve Hâşimileri temsil eden Hz.Muhammed ve Hz.Ali’den nefret ediyorlardı. Bu nedenle; Yezîd’in dedesi Ebû Süfyan, İslâmiyet’in kuruluşunda, başlangıcında İslâm dîninin kurucusu Hz.Muhammed’e karşı savaşmıştı. Babası Muâviye, İslâm dîninin ayakta kalması için her türlü fedakârlığı yapan Şah-ı Velâyet Hz.Ali’ye karşı savaşsmıştı.
    Muâviye aynı zamanda; Hz.İmâm Hasan’ı da, karısı Câde’yi kandırarak zehirlettirmiş, zalimliğini göstermiş ve Hz.İmâm Hasan’ı şehit ettirmiştir.
    Yezîd’in kendisi de, Hz.Peygamber’in sevgili torunu ve Hz.Ali’nin oğlu Hz.İmâm Hüseyin’e düşmandı. Bu düşmanlığın temelinde ise; ezeli bir hasetlik ve çekememezlik vardı.
    Hâşimilerden olan Hz.Muhammed’in sülâlesinde ve “Ehl-i Beyt”inde;
    Din, hak, adâlet, doğruluk, sadâkat, iyilik, mazlumluk ve bütün güzellikler vardı.

    Emevilerden olan Ebû Süfyan’ın sülâlesinde ve Yezîd kavminde ise;
    Dinsizlik, haksızlık, adâletsizlik, eğrilik, sadâkatsizlik, kötülük, zalimlik ve bütün çirkinlikler vardı.
    Emevilerin bütün gayesi;
    İslâmiyet dîninin kurulmasını önlemek, İslâmiyet’i ortadan kaldırmaktı. Çünkü getirilen yeni din, onların menfaat ve çıkarlarına uymuyordu. Emeviler bu nedenle eski putperestliklerini aynen devam ettirmek istiyorlardı. Emevilerin bütün ticari gelirleri bu düzen üzerine kurulmuş idi.
    Emevi sülâlesi;
    İslâmiyet’in kuruluşundan beri, hiçbir zaman samimi olarak inanıp Müslüman olmamışlardı. Emeviler; İslâmiyet’in ilk yıllarında da, ilk Müslüman olan yoksul, kimsesiz Müslümanlara çok eziyet ve işkenceler yapmışlardı.
    Ancak Hz.Muhammed; Medine’de İslâmiyet’i ve dîni kurmuş kuvvetlendirmiş olarak, Mekke-i Mükerreme’yi feth etmeye gelince;
    Emevî sülâlesinden Ebû Süfyan ve kavmi, bu fetih karşısında acı mağlubiyeti kabul etmişler ve hiç savaşmadan Zülfekâr’ın korkusundan güya Müslüman olmuşlardı.
    Emeviler; başlarını keskin kılıçlardan kurtarmak ve maddi menfaat sağlamak için İslâmiyet’i kabul etmiş görünerek, İslâm bayrağı altına girmişlerse de, fırsat gözlemişler ve ilk fırsatta baş kaldırmak için geçici bir zaman susmak zorunda kalmışlardı.
    İslâmiyet tarihini yakından, gerçek kaynak kitaplardan incelediğimiz zaman bakıp görüyoruz ki;
    Emeviler, Hz.Muhammed’in Hak’ka kavuşmasından hemen sonra gerçek karakterlerini, iki yüzlülüklerini göstererek, Hz.Peygamber ve “Ehl-i Beyt’i”ne olan içlerindeki ezeli kini, düşmanlığı ortaya koymuşlar ve her türlü zulmü, zalimliği yapmışlardır.
    Emevi sülâlesinden olan Muâviye ve oğlu Yezîd;
    Hile ve entrika ile geçirdikleri o makamlarda, din adına rahat oturamıyorlardı. Çünkü, haksız yere işgal ettikleri o makamların gerçek sahipleri kendileri değil,“Ehl-i Beyt” idi. Muâviye ve oğlu Yezîd bunları çok iyi bildiklerinden; din ile İslâmiyet ile insanlık ile hiç alâkaları olmadıklarından ve de zalim olduklarından dolayı, o makamın ve dînin gerçek sahipleri olan “Ehl-i Beyt’e” ve onları sevenlere her türlü zulmü, zalimliği yapıyorlardı.
    Muâviye’nin bunları yapmaktaki asıl maksadı;
    Haksız yere, hile ve entrika ile ele geçirdiği bu saltanatı, kendisi öldükten sonra da oğlu Yezîd’e, saltanatı rakipsiz bırakmak içindi. Bu saltanatlarına engel olacak, rakip olarak gördükleri tek kişi de “Ehl-i Beyt”ten hayatta kalan Hz.İmâm Hüseyin idi. Çünkü Hz.İmâm Hüseyin, Muâviye’ye biât etmemişti. Bütün hayatı; hile, entrika, zalimlik ve dinsizlik ile geçen Muâviye, öldükten sonra saltanatın başına oğlu Yezîd geçti.
    Yezîd saltanatın başına geçince;
    Hemen Hz.İmâm Hüseyin’e haberler göndermişti. Yezîd’in, Hz.İmâm Hüseyin’den bir tek isteği vardı. Kendisinin halifeliğini kabul ve tasdik edip, biât etmesini istiyordu.

    Hz.İmâm Hüseyin;

    İslâm Peygamberi’ne bütün varlığını fedâ eden, Hz.Peygamber’in ruhu, kalbi mesabesinde sayılan ve bu sebeple İslâm Peygamber’i tarafından; “Benim ruhum, benim etim, benim kanım, benim nefsim” dediği ve “Dünyada ve âhirette benim kardeşim yalnız Ali’dir” sözleriyle övdüğü İslâm âleminin velîsi, velîler şahı Aliyyel Mürteza’nın oğludur.


    Muâviye’nin oğlu Yezîd’in;
    İslâm dînini ortadan kaldırmak istemesini hoş görenler olabilirdi, fakat buna Hz.İmâm Hüseyin tahammül edemez ve buna mani olmak için hiçbir fedâkarlıktan çekinmezdi.
    İslâm Peygamberi’nin sevgili torunu ve velîler şahı Aliyyel Mürteza’nın bu kıymetli oğlu;
    Dedesinin ve babasının eseri olan İslâm dîninin yok olmaması için, her şeyini fedâ etmekten ve kendisine canı gönülden bağlı evlâd-ı ayali 72 yaranıyla, Kerbelâ çöllerinde susuz ve zulm ile şehit olmayı göze almaktan ve şehâdeti kabul etmekten kaçınmazdı. Çünkü “Ehl-i Beyt”in, ezelde ve gelecekteki bütün olaylardan önceden haberleri vardı.
    Hz.İmâm Hüseyin, Kerbelâ’da sevdiklerini gözlerinin önünde birer birer şehit verirken, son olarak kucağına 1,5 yaşındaki oğlu Ali Asgar’ı almış ve Yezîd’in cahil askerlerine;
    “Ey zalimler, bana ve benim sahabelerime bir içim su vermediniz ve onları susuz şehit ettiniz. Bilirsiniz ki; İslâm akidesince bütün çocuklar Müslüman olarak doğarlar. Şu gördüğünüz 1,5 yaşındaki çocuk masûmdur, Müslümandır ve hatta Muhammed-ül Mustafa’nın kızı Fâtıma’tüz Zehra’nın torunudur. Bu masûm susuzluktan ölüyor. Bu çocuğa olsun, Allah’ın herkese ihsân ettiği sudan bir içim su veriniz” demiştir.
    O büyük İmâm, bu 1,5 yaşındaki çocuğunun da şehit edileceğini bildiği halde, ona su istemesi, o masûm çocuğa su verirler ümidinden ileri gelmiyordu.

    Hz.İmâm Hüseyin biliyordu ki;
    Muâviye’nin oğlu Yezîd nasıl taş yürekli biri ise, onun ordusunun kumandanı olan Sa’d İbn-i Vakkas’ın oğlu Ömer’de taş yüreklilikte ve şekavette kendi hükümdarı Yezîd’den geri kalmayacak ve İslâm Peygamberi’nin sevgili torununun 1,5 yaşındaki çocuğuna bir içim su vermeyecek ve hatta o masûm çocuğu susuz şehit edecekti.
    Nitekim hadise, Hz.İmâm Hüseyin’in düşündüğü gibi tecelli etti.
    Sa’d İbn-i Vakkas’ın oğlu Ömer, yanında duran en iyi nişancılarından Harmele’ye; “Hüseyin’e cevap ver” demesiyle; Harmele, Hz.İmâm Hüseyin’in herkesin görmesi için elinde yükselttiği masûm çocuğun boğazına nişan aldı ve çocuk atılan bir ok ile şehit oldu.

    Hz.İmâm Hüseyin’in gayesi;

    Görünürde Müslümanız diyen hakikatte ise İslâmiyet’ten ve dinden tamamen uzak olan, Yezîd ve ordusunun ahlâklarındaki mahiyeti, bütün insanlığın gözleri önüne yaymaktı. Böylece Hz.İmâm Hüseyin o zalim topluluğun bütün karakterlerini, içyüzlerini ortaya çıkarmış ve bu konudaki bütün delillerini tamamlamıştır. Hz.İmâm Hüseyin bütün bu fedâkarlıklarını, Emevi sülâlesinin hiçbir mazereti kalmaması için yerine getiriyordu.
    Kerbelâ hadisesinden sonra;
    Bütün bu zalimlikleri ve zulümleri yapan Muâviye oğlu Yezîd’e, hak veren vicdan sahibi bir tek insan kalmadı. Bütün aklı selim sahibi olan din ve imân ehli insanlar, hatta âlimler; Emevi sülâlesinin zihniyetini, bu yaşanılan olayları ve yaptıkları zulümleri gördükten ve duyduktan sonra gerçekten hatalarını anladılar ve tekrar İslâmiyet’e, dinlerine sarıldılar.

    Bu sayededir ki;

    Hz.İmâm Hüseyin’in o büyük aklı selimi, o büyük ferâseti (anlayış üstünlüğü), o büyük dehâsı ve şehâdeti ile; İslâmiyet ve din yok olmaktan kurtuldu. Bundan dolayı da; minarelerde “Allah’u Ekber” sesleri halen devam etmektedir.
    Yezîd’in ve ordusunun bu zulmü ve zalimliği yapmasının ikinci nedeni;
    Dünya saltanatı, dünya sevgisi ve dünya hırsı içindir.
    Yezîd, yanındaki zalimleri de hep bu makam, mevki ve dünya saltanatı için toplamıştı. Bu alçakça zulmü yapanlar, bu yaptıkları zulmün karşılığında Yezîd’den; makam, mevki, para ve ne lâzımsa onu alıyorlardı.
    ALINTI:
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Yezid kimdir? YEZÎD KİMDİR? Empty Geri: Yezid kimdir? YEZÎD KİMDİR?

    Mesaj tarafından Admin Cuma Mayıs 22 2009, 18:19

    Ebû Süfyan’dan oğlu Muâviye’ye ve Muâviye’den oğlu Yezîd’e kadar “Ehl-i Beyt’e” bu zulmü ve zalimliği yapan bu zalim kavmin hepsi, oturdukları makamları haksız yere ve hilelerle, entrikalarla gasp etmişlerdi ama saltanatlarını sürdürürken o makamlarda rahat oturamıyorlardı. Çünkü bu makamlar gerçekte “Ehl-i Beyt”in hakkı idi ve ancak onlara yakışırdı.
    “Ehl-i Beyt’in” dünyadaki mevcudiyeti;
    Yezîd ve kavmini huzursuz ediyordu. Bu nedenle bu makam ve saltanatlarının bir gün ellerinden gideceklerini düşünüyorlar ve koltuklarında huzur içinde oturamıyorlardı. Kendi akıllarınca da bunun tek bir yolu vardı, “Ehl-i Beyt’i” ortadan kaldırmak ve o koltuklarda ebediyen oturmak.
    Hz.İmâm Hüseyin’e ve “Ehl-i Beyt’e” bu zulmü, zalimliği yapan Yezîd ve kavminin, ona uyanların tek amaçları;
    Dünyaya aşırı hırs, dünyaya tapmak ve dünya saltanatıdır. Bu nedenle Yezîd ve kavminin; gönülleri ve vicdanları kararmış, yok olmuştu.
    Bu konuda Allah Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır:
    “Allah onların kalplerini, kulaklarını mühürlemiş (Doğru sözü anlamasın, işitmesin diye), gözlerinin üstüne bir de perde çekmiştir. (Yani onlar kendi irade ve kudretleri ile şekaveti kesbetmekle, tabiatlarıyla dalâlete hazırlandıklarından böyle hükmolunmuştur.) Onlar için büyük bir azab vardır.” (Bakara 7.âyet)
    Bu olaylardan insanlık olarak bizlerin alacağı ders de şu olmalıdır:
    Dünyaya fazla dalmamak, aşırı hırsa kapılmamak, hiçbir zaman insanlara zulüm yapmamak, haksız yere makamları işgal etmemek, Allah’ı, ölümü ve âhiret âlemini unutmamak, yaratılışımızın sebeplerini araştırıp öğrenmek, aynı zamanda insanlara hizmet edip, güzel ahlâklı bir insan olmaya çalışmak olmalıdır.


    3. Yezid’e Neden Lânet Edilir?
    Hz.İmâm Hüseyin’in, Kerbelâ’da susuz ve zulm ile şehit edildiğini, İslâm âleminde duymayan ve bilmeyen yoktur.
    Dünya üzerindeki bütün insanların hangi dinden ve inançtan olursa olsun, bu vakayı duydukları ve hatırladıkları zaman içleri sızlar. Ama bu facianın gerçek sebeplerini ve anlamlarını tam manasıyla kavrayamazlar.
    İslâm âleminde, Hüseyniler’in nazarında ise bu müthiş faciâ, alelâde siyasi bir olay olmaktan çok uzaktır.
    Dünya kurulalından beri insanlar arasında birçok kanlı savaşlar olmuş ve halen de olmaktadır. Fakat Kerbelâ faciâsı bunların hiç birisiyle mukayese edilemez. Bu olay, onlardan büsbütün başka türlü bir çehre arz eder, bambaşka bir âlemdir bu.
    İslâmiyet’i ve dîni kuran yüce Peygamberimiz’in sevgili torunu ve Şah-ı Velâyet Aliyyel Murtaza’nın oğlu “Ehl-i Beyt”ten olan Hz.İmâm Hüseyin ile ona uyan 72 yaranını, hiç bir suçları yok iken susuz ve zulm ile şehit ettirdiği için Yezîd’e ve ona tâbî olanlara dâimâ lânet edilir.
    Yezîd’e ve ona tâbî olanlara yapılan bu lânet;
    “Ehl- Beyt’e” yapmış oldukları zulümlerden dolayıdır.

    Bu konuda Allah Kur’ân-ı Kerîm’deki bazı âyetlerde, insanlara zulüm eden zalimler ve zalimlere lânet hakkında şöyle buyurmaktadır:
    » “Ve men ezlemü mim menifterâ alallahi kezibâ, ulâike yu’radûne alâ rabbihim ve yekuûlül’eşhadü hâulâilleziyne kezebû alâ rabbihim elâ lâ’netullahi alazzâlimiyn”
    Meâli: “Allah’a kendiliğinden yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Bunlar Rab’lerinin huzûruna getirilirler, şahitler; «Rableri namına yalan söyleyenler işte bunlardır» derler. Haberiniz olsun ki Allah’ın lâneti zalimlerin üzerindedir.” (Hud 18. âyet)
    » “Keyfe yehdiyllâhü kavmen keferû ba’de iymânihim ve şehidu ennerresûle hakkun ve câehümül beyyninât vallahü lâ yehdiylkavmezzâlimiyn.”
    Meâli: “İnandıktan, Peygamber’in gerçek olduğuna şehâdet getirdikten sonra, kendilerine de açık hüccet geldikten sonra kâfir olanları Allah nasıl hidâyete erdirir? Allah zâlim ve kâfirleri hidâyete erdirmez.” (Âli İmran 86. âyet)
    » “Ulâike cezaühüm enne aleyhim la’netullahi velmelâiketi vennâsi ecma’iyn.”
    Meâli: “İşte onların cezaları, Allah’ın, meleklerin, bütün insanların lânetleri üzerlerine olmaktır.” (Âli İmran 87. âyet)
    » “ve lâ tahsebennallahe gaâfilen ammâ ya’melüzzâlimûn, innema yüahhırühüm liyevmin teşhasu fiyhil’ebsâr.”
    Meâli: “Sakın, sen Allah’ı zalim olan müşriklerin yaptıkları şeylerden gafil sanma, Allah onları yalnız seğirderek (zillet ile bakarak veya çağıranlara koşarak, seslerini keserek) başlarını yukarı kaldırarak gözleri kırpmayacak bir halde gözlerinin dikilip durduğu güne tehir eder. Onların kalpleri boştur. (İbrahim 42. âyet)[u]
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Yezid kimdir? YEZÎD KİMDİR? Empty Geri: Yezid kimdir? YEZÎD KİMDİR?

    Mesaj tarafından Admin Paz Mayıs 24 2009, 18:09

    ***........***

    Ağladı yer gök bugün ağlayın siz ey müminân
    Zâr eder cümle melâik hûrî gılman ins-ü cân
    Nâr-ı dûzahtan bulayım der isen hergîz amân
    Lânet eyle ol Yezîd’e sad-hezâran bî-gümân
    Ey Hüseyniler bu gündür matemi evlâd-ı şah
    Göz yaşını kana döndür eylegil feryâd-ı âh
    Ben VİRAN ABDAL hakirem derd-i mendem bir gedâ
    İsterim rûzî kıyâmette Ali’den ilticâ
    Lânet olsun her kim oldu düşmanı Âl-i abâ
    Zerre denlü buğz edenin canına lânet sezâ
    Ey Hüseyniler bu gündür matemi evlâd-ı şah
    Göz yaşını kana döndür eylegil feryâd-ı âh

    Gözünden bir katre akıtan yaş nâil-i şefâat mutlaka
    Hadîs ile sabit hayatında söylemedimi ol Mustafa
    Sizlere azâbı dâim olsun ey kavm-i bî-hayâ ebeda
    Azizün intikam HAKKI görür bu davayı Ali Mürteza
    Lânet olsun bî-şümâr ola râcî ey kavm-i Yezîdân sizlere
    Hâsiru bî-mâr hem haşrolunuz ey gürûh-u nâdân bizlere

    Ey iden Ahmed-i Muhtar’a salât-ü hürmet
    Yokmudur zerre kadar sende mürüvvet gayret
    Âli evlâdına eyler mi bu cevr-i ümmet
    Yinemi etmeyelim kavm-i Yezîd’e lânet
    Kanını döktü Hüseyn’in ciğerin kan etti
    “Ehl-i Beyt’in” akıtıp gözyaşın ûmmân etti

    Muhib isen Şah Hüseyn’e durma yan ağla gönül
    Gözlerinden su yerine akıt kan ağla gönül
    Lânet et kavm-i Yezîd’e her zaman ağla gönül
    Âh edüp ağlar bu ayda ins-i can ağla gönül
    Yezîd’e lânet okumak aynı keremdir bugün
    Âh eden Allah katında çok muhteremdir bugün
    Lânet olsun ol Yezîd’in sad-hezâran canına
    Kavmine hem cinsine ansarına ağvanına
    Ben demedim sana lânet Hak buyurda şanına
    Gelmedi şefkat mürüvvet o kalbi küfrânına
    Yezîd’e lânet okumak aynı keremdir bugün
    Âh eden Allah katında çok muhteremdir bugün
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    Yezid kimdir? YEZÎD KİMDİR? Empty Geri: Yezid kimdir? YEZÎD KİMDİR?

    Mesaj tarafından Admin Paz Mayıs 24 2009, 18:12

    **Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye*** muaviye hakkında bilmediklerimiz

    Muaviye’nin Genelgeleri
    Süleym b. Kays şöyle diyor:

    “Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye, valilerine şöyle emretti: Ali’nin evlatları ve şiilerinin tanıklığı kabul edilmemelidir. Bulunduğunuz yerlerde Osman’ın mensupları ve taraftarlarından veya onun fazilet ve menkıbelerini nakleden kimselerden biri bulunduğunda resmi yerlerde ihtiram ve ikram görmeleri hususunda ihmalkârlık yapılmamalıdır. Osman’ın menkıbe ve faziletlerine dair nakledilen sözler, nakledenin hususiyetleriyle birlikte Şam’da Muaviye’nin sarayına bildirilmelidir.
    Valiler bu emirlere göre hareket ettiler. Osman’ın faziletlerinden bir cümle bile nakleden kimseler hakkında dosyalar tuttular, onlara birçok hak ve imtiyazlar tanıdılar. Bu durum Osman’ın hakkında birçok şeyin nakledilmesine sebep oldu. Çünkü bu çeşit hadisleri nakleden kimseler, Muaviye’nin özel bağış, hediye ve mükâfatlarından yararlanıyorlardı.
    Muaviye’nin bu bağışları, bahşişleri ve valilerin teşvikleri neticesinde, bütün İslam şehirlerinde hadis uydurmak yaygınlaştı. Kim olursa olsun, Osman’ın fazileti hakkında Muaviye’nin valilerinin yanında hadis naklettiği zaman sözü hemen kayıtsız şartsız kabul ediliyor, adı mükâfat ve bağış defterine kaydediliyordu ve başkaları hakkında şefaati (aracılığı) de kesinlikle reddedilmiyordu.”
    Süleym b. Kays sözünün devamında şöyle diyor:
    “Muaviye, Osman’ın hakkında bir müddet hadis nakledildikten sonra valilerine şöyle yazdı: “Osman hakkında çok hadisler nakledildi, ülkenin her tarafına yeterince ulaştı, bu genelge ulaşır ulaşmaz halkı, sahabenin ve iki halifenin (Ebu Bekir ve Ömer) faziletleri hakkında hadis nakletmeye ve “Ebu Turab” (Hz. Ali a.s)’ın hakkında nakledilen her hadis ve faziletin bir benzerini, sahabenin hakkında da vazetmeye (uydurmaya) davet edin. Bu iş benim hoşnutluğuma, gözümün aydınlanmasına, “Ebu Turab” ve şiilerinin ezilmesine sebep olacaktır.”
    Bu mektubun metni halka okundu ve onun içeriği halkın arasında yayılınca sahabelerin menkıbe ve faziletleri, hakkında uyduruk ve hakikatlerden uzak çok sözler nakledildi. Halk bu sözleri nakletmekte çok ciddiyet ve gayret gösterdi; öyle ki bu uyduruk faziletleri minberlerde ve namaz hutbelerinde insanlara okudular ve Müslümanlara, onları çocuklarına öğretmeleri için tavsiyede bulundular. Bu faziletler, Kur’ân ayetleri gibi çocuklara ezberletilmeye çalışılıyordu. Hatta kızlara, kadınlara ve kölelere bile bunlar öğretildi. Bir müddet de böyle geçti.
    Süleym b. Kays daha sonra şöyle diyor:
    Muaviye ve uşaklarının iki halife ve sahabenin faziletleri hakkında hadis uydurma hususundaki tutumundan bir müddet geçtikten sonra Muaviye, valiler ve uşaklarına şu içerikte üçüncü bir genelge çıkardı: “Dikkatli olun, kim ki Ali ve ailesinin dostluğuyla itham edilir ve bu ithama da en küçük bir delil bulunursa, onun ismini hukuk ve meziyetler divanından silin ve payını beyt’ul-maldan kesin.”
    Muaviye bu genelgenin ardından, şu içerikte diğer bir genelge de yayımladı: “Ali hanedanının dostluğuyla suçlanan herkesi baskı altına alın, diğerlerine ibret olması için de evini başına yıkın.”
    Süleym b. Kays sonra şöyle ekliyor:
    “Irak halkı, özellikle de Kûfe halkı (ömürlerinde) bundan daha büyük bir musibet görmediler; çünkü Hz. Ali (a.s)’ın şiaları, bu emir gereğince valilerin ağır baskıları ve sert davranışları sebebiyle büyük bir korku içerisinde yaşıyorlardı; hatta bazen, Ali (a.s)’ın şialarından bazıları birbirlerinin evlerine gittiklerinde, köle ve hizmetçilerinin korkusundan misafirlerine bir söz söyleyemiyorlardı; ancak hizmetçilerine yemin ettirdikten ve onlardan söz aldıktan sonra sözlerini söyleyebiliyorlardı. İşte böylece Ali ve hanedanını yeren (birçok) uyduruk hadisler ortaya çıkmış oldu. Muhaddisler, kadılar ve valiler de bu uyduruk hadislere uydular. Bu İlahi imtihanda herkesten daha bedbaht olanlar da riyakâr ve imanları zayıf olan muhaddislerdi; çünkü onlar zalim yöneticilere yakınlaşmak ve dünya malına kavuşmak için hadis uyduruyorlardı. Bir süre geçtikten sonra bu yalan ve uydurma hadisler, yalan ve iftiradan münezzeh olan dindar ve takvalı insanların da eline ulaştı. Onlar da saflıklarından dolayı bu hadisleri hüsn-ü zanla kabul edip başkalarına naklettiler, ki eğer hadislerin batıl ve uydurma olduğunu bilselerdi kesinlikle onları nakletmezlerdi.”(Kitab-ı Süleym b. Kays, Dar’ul-İslamiyye baskısı, s. 206; Şerh-i İbn-i Ebi'l-Hadid, c. 11, s. 44, 46.)

      Forum Saati Çarş. Mayıs 08 2024, 14:57