ALEVİ CANLAR FORUMU

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ALEVİ CANLAR FORUMU

ALEVİ CANLAR FORUMU-TASAVVUF ARAŞTIRMA ,PAYLAŞIM

Nisan 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930     

Takvim Takvim


    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:06

    الم

    Elif, lâm, mim.
    1.elif, lâm, mim: elif, lâm, mim

    Diyanet İşleri:Elif Lâm Mîm.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Elif lâm mîm.
    Adem Uğur:Elif. Lâm. Mîm.
    Ali Bulaç:Elif, Lam, Mim,
    Ali Fikri Yavuz:Elif, Lâm, Mîm.
    (Sûrelerin başında olan bu gibi harflere, mukattaa harfler denir ki,
    delâlet ettikleri mânayı ancak Cenab-ı Hak bilir.)
    Bekir Sadak:Elif, Lam, Mim.
    Celal Yıldırım:Elif - Lâm - Mîm.
    Diyanet İşleri (eski):Elif, Lam, Mim.
    Diyanet Vakfi:Elif. Lâm. Mîm.
    Edip Yüksel:A.L.M.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Elif, Lâm, Mîm.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Elif, Lam, Mim.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Elif, Lâm, Mîm.
    Fizilal-il Kuran:Elif Lâm Mim
    Gültekin Onan:Elif, Lâm Mîm,
    Hasan Basri Çantay:Elif, Lâm, Mim.
    İbni Kesir:Elif, Lam, Mim
    Muhammed Esed:Elif-Lam-Mim.
    Ömer Nasuhi Bilmen:(1-2) Elif, lâm, mîm. İşte bu kitap ki, bunda bir şekk yoktur. Muttakîler için bir hidâyettir.
    Şaban Piriş:Elif, lâm, Mîm.
    Suat Yıldırım:Elif, Lâm, Mîm.
    Süleyman Ateş:Elif lâm mim.
    Tefhim-ul Kuran:Elif, Lâm Mîm,
    Ümit Şimşek:Elif lâm mim.
    Yaşar Nuri Öztürk:Elif, Lâm, Mîm.


    En son Admin tarafından C.tesi Haz. 06 2009, 17:11 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty "BAKARA suresi, 2. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:07

    "BAKARA suresi, 2. ayeti" tefsiri

    ذَٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ ۛ فِيهِ ۛ

    هُدًى لِلْمُتَّقِينَ

    Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).
    1.zâlike: işte bu, bu
    2.el kitâbu: kitap
    3.: yok, değil
    4.reybe: şüphe
    5.fî-hi: onun hakkında, onun içinde, onda
    6.huden: hidayet, hidayete erdiren
    7.li el muttekîne: takva sahipleri için

    Diyanet İşleri:Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Bu, bir kitaptır ki onda şüphe yok. Takvâ sahiplerine yol göstericidir.
    Adem Uğur:O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
    Ali Bulaç:Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir kitaptır.
    Ali Fikri Yavuz:Bu, O kitaptır
    ki, kendisinden hiç şüphe yoktur ve daha önceki kitaplarda, Allah’ın
    inzâl edeceğini vaad buyurduğu kâmil kitaptır. Âhirette zarar verecek
    şeylerden korunanlar (takva sahipleri) için delildir, yol göstericidir.
    Bekir Sadak:Bu, dogrulugu suphe goturmeyen ve Allah'a karsi gelmekten sakinanlara yol gosteren Kitab'dir.
    Celal Yıldırım:İşte bu kitab ki
    onda (Allah tarafından indirildiğinde) hiç şüphe yoktur. Muttakî (İlâhî
    buyruklara uyup kötülüklerden ve yasaklardan kaçınıp korunanları doğru
    yola irşâd eder.
    Diyanet İşleri (eski):Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren Kitap'dır.
    Diyanet Vakfi:O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
    Edip Yüksel:Bu, kuşkusuz, erdemliler için yol gösterici bir kitaptır.
    Elmalılı Hamdi Yazır:İşte o kitap, bunda şüphe yok, ayni hidayet, korunacaklar için
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):İşte o Kitap, bunda şüphe yok; korunacaklar için hidayetin ta kendisi.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):İşte o kitap, bunda şüphe yok, müttakiler (kötülükten korunacaklar) için hidayettir.
    Fizilal-il Kuran:Doğru olduğu kuşkusuz olan bu kitap, takva sahipleri için hidayet kaynağıdır.
    Gültekin Onan:Bu, içinde / hakkında kuşku olmayan, muttakiler için yol gösterici (hüden) bir kitaptır.
    Hasan Basri Çantay:Bu, o
    kitab'dır ki kendisinde (Allah katından gönderilmiş olduğunda) hiç
    şübhe yokdur. (O) takvaa sahibleri için doğru yolun ta kendisidir.
    İbni Kesir:İşte bu kitab, onda hiç bir şüphe yoktur, müttekiler için hidayettir.
    Muhammed Esed:Üzerinde hiçbir
    şüpheye yer olmayan bu ilahi kelam Allah'a karşı sorumluluklarının
    bilincinde olanlara bir rehber (olarak indirilmiş)tir,
    Ömer Nasuhi Bilmen:(1-2) Elif, lâm, mîm. İşte bu kitap ki, bunda bir şekk yoktur. Muttakîler için bir hidâyettir.
    Şaban Piriş:(2-3) Hiç kuşkusuz bu
    kitap, kendilerini günahlardan korumaya çalışan, görmediği halde
    inanan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda)
    harcayanlar için yol göstericidir.
    Suat Yıldırım:İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir müttakîlere!
    Süleyman Ateş:İşte o Kitap; kendisinde hiç şüphe yoktur; müttakiler için yol göstericidir.
    Tefhim-ul Kuran:Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için de kılavuz olan bir kitaptır.
    Ümit Şimşek:Şu kitap ki, onda hiç kuşku yoktur. Takvâ sahipleri için o bir yol göstericidir.
    Yaşar Nuri Öztürk:İşte sana o Kitap! Kuşku,çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:17

    "BAKARA suresi, 3. ayeti" tefsiri

    الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ

    وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

    Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).
    1.ellezîne: o kimseler, onlar
    2.yu'minûne: îmân ederler
    3.bi: ile, ... e
    4.el gaybi: gayb, bilinmeyen
    5.ve yukîmûne: ve ikame ederler, hakkıyla yerine
    6.es salâte: salat, namaz
    7.ve mimmâ (min mâ): ve o şeyden, ondan
    8.razaknâ-hum: onları rızıklandırdık
    9.yunfikûne: infâk ederler, (Allah yolunda)


    Diyanet İşleri:Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Onlar, gaybe inanırlar, namaz kılarlar, rızıklandırdığımız şeylerin bir kısmını yoksullara harcarlar.
    Adem Uğur:Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
    Ali Bulaç:Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
    Ali Fikri Yavuz:O kimseler (takvâ
    sahipleri) ki, onlar gaybe (Cenâb-ı Allah’a, meleklere, kıyamete, kaza
    ve kadere, görmeksizin) inanırlar; ve beş vakit namazı gereği üzre
    kılarlar, onlara verdiğimiz rızıklardan (ailelerine, yakınlarına,
    komşularına ve diğer hak sahiblerine) harcarlar, yedirirler.
    Bekir Sadak:Onlar, gaybe inanirlar, namazi kilarlar, kendilerine verdigimiz riziktan yerli yerince sarfederler.
    Celal Yıldırım:O korunanlar ki
    gayb (fizik ötesinden verilen ilâhî haberler)e inanırlar ; namazı
    vakitlerinde kılmaya devam ederler; kendilerine rızık olarak verdiğimiz
    nimetlerden (Allah'ın hoşnutluğuna erişmek için) harcarlar.
    Diyanet İşleri (eski):Onlar, gaybe inanırlar, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarfederler.
    Diyanet Vakfi:Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
    Edip Yüksel:Onlar ki duyularıyla
    algılayamadıkları gerçeklere de inanırlar, namazı (salat) gözetirler,
    kendilerine verdiğimiz rızıktan muhtaçlara verirler
    Elmalılı Hamdi Yazır:Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine merzuk kıldığımız şeylerden infak ederler.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Onlar ki, gayba iman edip namazı dürüst kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.
    Fizilal-il Kuran:Onlar görmediklerine inanırlar, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan başkalarına verirler.
    Gültekin Onan:Onlar ki gayba inanırlar, namazı gözetirler, kendilerini rızıklandırdıklarımızdan infak ederler.
    Hasan Basri Çantay:(O takvaa
    saahibleri ki) onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar,
    kendilerine rızk olarak verdiğimizden de (Allah yolunda) harcarlar.
    İbni Kesir:Onlar ki gayba inanırlar. Namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler.
    Muhammed Esed:Onlar ki, insan
    idrakini aşa(n olguların varlığı)na inanırlar ve namazlarında dikkatli
    ve devamlıdırlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için
    harcarlar,
    Ömer Nasuhi Bilmen:O müttakîler ki, gaybe inanırlar, namazı da doğruca kılarlar ve kendilerini merzûk ettiğimiz şeylerden de infakta bulunurlar.
    Şaban Piriş:(2-3) Hiç kuşkusuz bu
    kitap, kendilerini günahlardan korumaya çalışan, görmediği halde
    inanan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda)
    harcayanlar için yol göstericidir.
    Suat Yıldırım:O müttakiler ki
    görünmeyen âleme inanırlar. Namazlarını tam dikkatle ifa ederler.
    Kendilerine ihsan ettiğimiz nimetlerden hayır yolunda harcarlar.
    Süleyman Ateş:Onlar ki gaybde
    (gizlide, içtenlikle) inanıp namazlarını kılarlar ve kendilerine
    verdiğimiz rızıktan (Allâh rızâsı için) harcarlar.
    Tefhim-ul Kuran:Ki onlar, gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
    Ümit Şimşek:O takvâ sahipleri ki,
    gayba inanırlar, namazlarını dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık
    olarak verdiğimiz şeylerden bağışta bulunurlar.
    Yaşar Nuri Öztürk:Ki onlar, gayba inananlar, namazı kılanlardır. Ve kendilerine rızk olarak verdiklerimizden, başkalarına pay çıkaranlardır.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:19

    "BAKARA suresi, 4. ayeti" tefsiri






    وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ

    إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

    Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablik(kablike) ve bil âhireti hum yûkınûn(yûkınûne).
    1.ve: ve
    2.ellezîne: o kimseler, onlar
    3.yu'minûne: îmân ederler
    4.bi mâ: şeye
    5.unzile: indirildi
    6.ileyke: sana
    7.ve mâ: ve şey
    8.unzile: indirildi
    9.min: den
    10.kabli-ke: senden önce
    11.ve: ve
    12.bi el âhireti: ahirete (ruhun ölümden evvel Allah'a ulaşmasına)
    13.hum: onlar
    14.yûkınûne: yakîn hasıl ederler (kesin olarak inanırlar)

    Diyanet İşleri:Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Onlar, sana indirilene de inanırlar, senden önce indirilenlere de; ahirete de iyice inanmışlardır.
    Adem Uğur:Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.
    Ali Bulaç:Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
    Ali Fikri Yavuz:O kimseler ki,
    sana gönderilene (Kur’an’a) ve senden önceki Peygamberlere gönderilene
    (Tevrât, İncil, Zebûr ve diğer suhufa) îman ederler ve âhirete
    (kıyamete) ise şüphesiz yakînen inanırlar.
    Bekir Sadak:Onlar, sana indirilen Kitab'a da, senden once indirilenlere de inanirlar; ahirete de yalniz onlar kesinlikle inanirlar.
    Celal Yıldırım:Ve onlar ki, Sana indirilene de, Senden önce indirilene de imân ederler. Âhiret'e de ancak onlar kesin bir bilgiyle inanırlar.
    Diyanet İşleri (eski):Onlar, sana indirilen Kitap'a da, senden önce indirilenlere de inanırlar; ahirete de yalnız onlar kesinlikle inanırlar.
    Diyanet Vakfi:Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.
    Edip Yüksel:Sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Ahiret konusunda da hiçbir kuşkuları yoktur.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler hem senden evvel indirilene, ahırete yakini de bunlar edinirler.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Ve onlar ki, hem sana indirilene iman ederler, hem senden evvel indirilene. Ahirete kesin inancı da bunlar edinirler.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene. Ahirete de bunlar kesinlikle iman ederler.
    Fizilal-il Kuran:Yine onlar gerek sana ve gerekse senden önce indirilen kitaplara inanırlar ve Ahiretten hiç kuşku duymazlar.
    Gültekin Onan:Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inanırlar. Ahiret konusunda da hiçbir kuşkuları yoktur.
    Hasan Basri Çantay:(O takvaa
    saahibleri ki Habîbim) onlar sana indirilene de, senden evvel
    indirilenlere de inanırlar. Âhirete ise onlar şübhesiz bir bilgi ve
    inan beslerler.
    İbni Kesir:Onlar ki sana indirilene de, senden önce indirilmiş olanlara da inanırlar. Ve onlar ahireti de yakınen tanırlar.
    Muhammed Esed:Ve onlar (ey
    peygamber), sana indirilene de senden önce indirilmiş olana da iman
    ederler, öteki dünyanın varlığından bütün kalpleriyle emindirler.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Ve onlar o
    kimselerdir ki sana indirilmiş ve senden evvel indirilmiş kitaplara da
    imân ederler ve onlar ahirete de yakînen kani olurlar.
    Şaban Piriş:Onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere ve ahirete de kesin olarak inanırlar.
    Suat Yıldırım:Hem sana indirilen kitabı, hem de senden önce indirilen kitapları tasdik ederler. Âhirete de kesin olarak onlar inanırlar.
    Süleyman Ateş:Sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar; âhirete de kesinlikle iman ederler.
    Tefhim-ul Kuran:Ve (yine) onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
    Ümit Şimşek:Onlar sana indirilene de inanırlar, senden önce indirilene de. Âhirete de onların tam ve kesin bir imanı vardır.
    Yaşar Nuri Öztürk:Hem sana vahyedilene hem de senden önce vahyedilene inananlardır onlar. Âhıreti gereğince kavrayıp anlayanlar da onlardır.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:23

    "BAKARA suresi, 5. ayeti" tefsiri


    أُولَٰئِكَ عَلَىٰ هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ ۖ

    وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

    Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
    1.ulâike: işte onlar
    2.alâ: üzere, üzerinde, ... e
    3.huden: hidayet
    4.min: den
    5.rabbi-him: kendi Rab'leri, onların Rabbi
    6.ve: ve
    7.ulâike: işte onlar
    8.hum: onlar
    9.el muflihûne: felâha erenler, kurtuluşa erenler


    Diyanet İşleri:İşte onlar Rab’lerinden (gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Onlardır rablerinden doğru yolu bulanlar, onlardır kurtulup muratlarına erenler.
    Adem Uğur:İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
    Ali Bulaç:İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.
    Ali Fikri Yavuz:İşte böyle kimseler, Rablerinden olan hidâyet ve doğru yol üzeredirler; ve bunlar azabdan kurtulup sevaba erenlerdir.
    Bekir Sadak:Iste Rab'lerinin yolunda olanlar ve saadete erisenler bunlardir.
    Celal Yıldırım:İşte bunlar, Rabları tarafından doğru yol üzeredirler ve korktuklarından kurtulup umduklarına kavuşanlar da bunlardır.
    Diyanet İşleri (eski):İşte Rab'lerinin yolunda olanlar ve saadete erişenler bunlardır.
    Diyanet Vakfi:İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
    Edip Yüksel:İşte, Rableri tarafından yol gösterilenler ve mutluluğa erenler bunlardır.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Bunlar işte rablarından bir hidayet üzerindedir ve bunlar işte bunlar o murada eren müflihin
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Bunlar işte Rablerinden bir hidayet üzerindedir ve bunlar işte o murada eren kurtulmuşlar.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Bunlar, işte Rabblerinden bir hidayet üzerindedirler ve bunlar işte felaha erenlerdir.
    Fizilal-il Kuran:İşte onlar Rabblerinden gelen hidayet yolundadırlar ve kurtuluşa erenlerdir.
    Gültekin Onan:İşte bunlar, rablerinden (olan) bir hidayet üzerindedirler ve felaha erenler / erdirilenler bunlardır.
    Hasan Basri Çantay:İşte onlar Rablerinden (gelen) Hidâyetin tam üzerindedirler. Asıl muradlarına kavuşanlar da işte onlar.
    İbni Kesir:İşte onlar, rablarından bir hidayet üzeredirler ve işte onlar, felaha erenlerdir.
    Muhammed Esed:İşte Rablerinin gösterdiği yolda yürüyenler onlardır, mutluluğa erişecek olanlarda!
    Ömer Nasuhi Bilmen:İşte onlar Rabb-i Kerîm'leri tarafından bir hidâyet üzeredirler. Felâh bulanlar da ancak onlardır.
    Şaban Piriş:İşte, Rab’lerinin yolunda olanlar ve kurtuluşa erecek olanlar onlardır.
    Suat Yıldırım:İşte bunlardır Rableri tarafından doğru yola ulaştırılanlar. Ve işte bunlardır felâh bulanlar.
    Süleyman Ateş:İşte onlar, Rablerinden bir hidâyet üzeredirler ve umduklarına erenler, işte onlardır!
    Tefhim-ul Kuran:İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de bunlardır.
    Ümit Şimşek:İşte onlar, Rablerinden bir hidayet üzeredirler. Ve onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir.
    Yaşar Nuri Öztürk:İşte bunlardır Rablerinden bir hidayet üzere olanlar, işte bunlardır gerçek anlamda kurtuluşu bulanlar.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:26

    "BAKARA suresi, 6. ayeti" tefsiri






    إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ

    أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

    İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).
    1.inne: muhakkak
    2.ellezîne: o kimseler ki, onlar
    3.keferû: inkâr ettiler
    4.sevâun: eşittir, birdir
    5.aleyhim: onlara, onlar için
    6.e: mı
    7.enzerte-hum: onları uyardın
    8.em: yoksa, veya
    9.lem tunzir-hum: onları uyarmadın
    10.lâ yu'minûne: âmenû olmazlar (Allah'a ulaşmayı dilemezler)

    Diyanet İşleri:Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Kâfir olanlara gelince: İster korkut onları, ister korkutma, birdir; inanmazlar.
    Adem Uğur:Gerçek şu ki, kâfir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler.
    Ali Bulaç:Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar.
    Ali Fikri Yavuz:Muhakkak ki küfre
    varanlar, (yani iman nurunu şirk karanlığı ve inad yüzünden örtenleri)
    azâb ile korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; onlar iman
    etmezler.
    Bekir Sadak:suphe yok ki, inkar edenleri, baslarina gelecekle uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar.
    Celal Yıldırım:Şüphesiz ki (ey
    sânı yüce peygamber!) o küfre saplanıp kalanları (inkâr ve inadları
    yüzünden tuttukları yanlış yolun tehlikeli sonucundan) korkutsan da,
    korkutmasan da onlara göre birdir; inanmazlar, d).
    Diyanet İşleri (eski):Şüphe yok ki, inkar edenleri, başlarına gelecekle uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar.
    Diyanet Vakfi:Gerçek şu ki, kâfir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler.
    Edip Yüksel:İnkar edenlere gelince, onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; onlar inanmazlar.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Amma o küfre saplananlar, ha inzar etmişin bunları ha etmemişin onlarca müsavidir, imana gelmezler
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da uyarmasan da onlarca aynıdır. İman etmezler.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Şu muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.
    Fizilal-il Kuran:Kâfirlere gelince onları uyarsan da uyarmasan da farketmez; onlar iman etmezler.
    Gültekin Onan:Şüphesiz, kafirleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir / aynıdır; onlar inanmazlar.
    Hasan Basri Çantay:Şu muhakkak ki küfr edenleri inzâr etsen de onlarca bir, kendilerini inzâr etmesen de inanmazlar.
    İbni Kesir:Şüphesiz ki o küfretmiş olanları uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar.
    Muhammed Esed:Unutma ki, hakikati inkara şartlanmış olanlar için kendilerini uyarıp uyarmaman fark etmez; onlar inanmazlar.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Muhakkak o kimseler ki kâfir olmuşlardır, onları korkutsan da, korkutmasan da onlar için müsavîdir, onlar imâna gelmezler.
    Şaban Piriş:Kafirlere gelince, onları uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar.
    Suat Yıldırım:İnkâra saplananları ise ister uyar ister uyarma onlar için birdir, imana gelmezler.
    Süleyman Ateş:İnkâr edenlere gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir; inanmazlar.
    Tefhim-ul Kuran:Şüphesiz, küfredenleri uyarıp korkutsan da, uyarmayıp korkutmasan da, onlar için farketmez; iman etmezler.
    Ümit Şimşek:İnkâr etmiş olanlara gelince, sen onları uyarsan da onlar için birdir, uyarmasan da; onlar inanmazlar.
    Yaşar Nuri Öztürk:Şu bir gerçek ki, o küfre batmış olanları sen korkutsan da korkutmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:27

    "BAKARA suresi, 7. ayeti" tefsiri







    خَتَمَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَعَلَىٰ

    سَمْعِهِمْ ۖ وَعَلَىٰ أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

    Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
    1.hateme: mühürledi
    2.allâhu: Allah
    3.alâ: üzerine
    4.kulûbi-him: onların kalpleri
    5.ve: ve
    6.alâ: üzerine
    7.sem'ı-him: onların işitme hassası
    8.ve: ve
    9.alâ: üzerine
    10.ebsâri-him: onların görme hassası
    11.gışâvetun: perde
    12.ve: ve
    13.lehum: onlarındır, onlar için vardır
    14.azâbun: bir azap
    15.azîmun: azîm, büyük

    Diyanet İşleri:Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Allah kalplerini, kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de perde var, pek büyük azâb onlara.
    Adem Uğur:Allah onların
    kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit
    perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap
    vardır.
    Ali Bulaç:Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır.
    Ali Fikri Yavuz:Allah onların
    kalblerine, kulaklarına mühür vurmuştur. Gözlerinin üzerinde de bir
    perde vardır. Onlar için büyük bir azâp vardır. (Hem dünyada, hem
    ahirette).
    Bekir Sadak:Allah onlarin kalblerini ve kulaklarini muhurlemistir, gozlerinde de perde vardir ve buyuk azab onlar icindir. *
    Celal Yıldırım:Allah (değişmiyen
    sünneti gereği) onların kalblerini, kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri
    üzerinde de bir perde ve onlar için büyük bir azâb vardır.
    Diyanet İşleri (eski):Allah onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de perde vardır ve büyük azab onlar içindir.
    Diyanet Vakfi:Allah onların
    kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit
    perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap
    vardır.
    Edip Yüksel:ALLAH kalplerini ve kulaklarını mühürler. Gözlerinde perde vardır ve büyük azap onlar içindir.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Allah kalblerini ve kulaklarını mühürlemiş ve gözlerine bir perde inmiştir ve bunların hakkı azîm bir azaptır
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Allah, kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş; gözlerine de bir perde inmiştir. Bunların hakkı pek büyük bir azaptır.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir de perde vardır. Ve büyük azab onlaradır.
    Fizilal-il Kuran:Allah onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir, onların gözlerinde perde vardır. Onları büyük bir azap beklemektedir.
    Gültekin Onan:Tanrı, kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinde perde vardır ve büyük azap onlaradır.
    Hasan Basri Çantay:Allah onların kalblerine de, kulaklarına da mühür basmışdır. Gözlerinin üzerinde bir de perde var. En büyük azâb onlarındır.
    İbni Kesir:Allah onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir perde vardır ve onlar için büyük bir azab vardır.
    Muhammed Esed:Allah onların
    kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir ve gözleri üzerinde de bir
    perde vardır; dehşet verici bir azap beklemektedir onları.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Allah Teâlâ
    onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, onların gözleri
    üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap da vardır.
    Şaban Piriş:Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinde de perde vardır ve onlar için büyük bir azap vardır.
    Suat Yıldırım:Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de bir perde inmiştir. Bunların hakkı büyük bir azaptır.
    Süleyman Ateş:Allâh, onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerine de perde inmiştir. Onlar için büyük bir azâb vardır.
    Tefhim-ul Kuran:Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde de perdeler vardır. Ve büyük azab onlarındır.
    Ümit Şimşek:Allah onların kalplerini de mühürlemiştir, kulaklarını da. Gözleri ise perdelidir. Ve onlara büyük bir azap vardır.
    Yaşar Nuri Öztürk:Allah onların
    kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri
    üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:29

    "BAKARA suresi, 8. ayeti" tefsiri







    وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ آمَنَّا

    بِاللَّهِ وَبِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَا هُمْ بِمُؤْمِنِينَ

    Ve minen nâsi men yekûlu âmennâ billâhi ve bil yevmil âhıri ve mâ hum bi mu’minîn(mu’minîne).
    1.ve min en nâsi: ve insanlardan bir kısmı
    2.men: kimse, kişi
    3.yekûlu: der, söyler
    4.âmennâ: biz îmân ettik
    5.billâhi (bi allâhi): Allah'a
    6.ve: ve
    7.bi el yevmi el âhıri: sonraki güne, ölümden evvel ruhun Allah'a ulaşacağı güne
    8.ve mâ: ve değil
    9.hum: onlar
    10.bi mu'minîne: mü'minler, mü'min olanlar

    Diyanet İşleri:İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır.
    Abdulbaki Gölpınarlı:İnsanlardan Allah'a ve son güne inandık diyenler de var, inanmamışlardır.
    Adem Uğur:İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde "Allah'a ve ahiret gününe inandık" derler.
    Ali Bulaç:İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir.
    Ali Fikri Yavuz:İnsanlardan bir kısmı vardır ki, biz Allah’a ve kıyamet gününe inandık, derler. Halbuki onlar, iman edenler değillerdir.
    Bekir Sadak:Insanlardan, inanmadiklari halde, «Allah'a ve ahiret gunune inandik» diyenler vardir.
    Celal Yıldırım:İnsanlardan öyleler de var ki, inanmadıkları halde Allah'a ve âhiret gününe inandık derler.
    Diyanet İşleri (eski):İnsanlardan, inanmadıkları halde, 'Allah'a ve ahiret gününe inandık' diyenler vardır.
    Diyanet Vakfi:İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde «Allah'a ve ahiret gününe inandık» derler.
    Edip Yüksel:Halktan öyle kimseler var ki aslında inanmadıkları halde 'ALLAH'a ve ahiret gününe inandık,' derler.
    Elmalılı Hamdi Yazır:İnsanlar içinden kimisi de vardır ki Allaha ve son güne iman ettik derler de mü'min değillerdir
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):İnsanların içinde kimi de vardır ki: «Allah'a ve ahiret gününe inandık» derler; halbuki iman etmiş değillerdir.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, «Allah'a ve ahiret gününe inandık.» derler.
    Fizilal-il Kuran:Kimi insanlar var ki; «Allah'a ve Ahiret gününe inandık» derler, ama aslında inanmamışlardır.
    Gültekin Onan:İnsanlardan öyleleri vardır ki "Tanrı'ya ve ahiret gününe inandık" derler; (oysa) onlar inançlı değildir.
    Hasan Basri Çantay:İnsanlardan
    öyle kimseler vardır ki kendileri îman etmiş olmadıkları halde, «Allaha
    ve âhiret gününe inandık» derler. Halbuki onlar inanıcı (insan) lar
    değildir.
    İbni Kesir:İnsanlardan öyleleri vardır ki inanmadıkları halde Allah'a ve ahiret gününe inandık, derler.
    Muhammed Esed:Ve öyle kimseler var ki, gerçekte inanmadıkları halde "Biz Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyoruz" derler.
    Ömer Nasuhi Bilmen:İnsanlardan birtakımı da, «Biz Allah'a ve ahiret gününe inandık,» derler. Halbuki onlar inanmış değillerdir.
    Şaban Piriş:İnsanlardan bir kısmı da inanmadığı halde: -Allah’a ve ahiret gününe inandık, diyen kimselerdir.
    Suat Yıldırım:Öyle insanlar da vardır ki "Allah’a ve âhiret gününe inandık." derler; Oysa iman etmemişlerdir.
    Süleyman Ateş:İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde "Allah'a ve âhiret gününe inandık" derler.
    Tefhim-ul Kuran:İnsanlardan öyleleri vardır ki: «Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik.» derler; oysa onlar inanmış değildirler.
    Ümit Şimşek:Bir de insanlardan, inanmadıkları halde, 'Allah'a ve âhiret gününe iman ettik' diyenler vardır.
    Yaşar Nuri Öztürk:İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhıret gününe inandık" derler ama onlar inanmış değillerdir.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:30

    "BAKARA suresi, 9. ayeti" tefsiri







    يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَالَّذِينَ آمَنُوا

    وَمَا يَخْدَعُونَ إِلَّا أَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ

    Yuhâdiûnallâhe vellezîne âmenû, ve mâ yahdeûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn(yeş’urûne).
    1.allâhe: Allah
    2.yuhâdiûne: aldatırlar
    3.ve: ve
    4.ellezîne: o kimseler, onlar
    5.âmenû: îmân ettiler
    6.ve: ve
    7.mâ yahdeûne: aldatmıyorlar
    8.illâ: ancak, sadece
    9.enfuse-hum: kendileri
    10.ve: ve
    11.mâ yeş'urûne: farkında olmazlar, farkına varmazlar

    Diyanet İşleri:Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Allah'ı ve inanları kandırırlar sanki. Halbuki haberleri yok, ancak kendilerini kandırırlar.
    Adem Uğur:Onlar (kendi
    akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak
    kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.
    Ali Bulaç:(Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller.
    Ali Fikri Yavuz:(Kanaatlarınca,
    kalblerinde olan küfrü örtmekle) Cenâb’ı Allah’ı ve müminleri
    (sahabeyi) aldatırlar. Bilmezler ki, ancak kendi nefislerini aldatırlar.
    Bekir Sadak:Bunlar Allah'i ve inananlari aldatmaya calisirlar, oysa sadece kendilerini aldatirlar da farkinda degildirler.
    Celal Yıldırım:(Zanlarınca) Allah'ı ve imân edenleri aldatırlar. Halbuki ancak kendilerini aldatırlar da farkında bile olmazlar.
    Diyanet İşleri (eski):Bunlar Allah'ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler.
    Diyanet Vakfi:Onlar (kendi
    akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak
    kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.
    Edip Yüksel:ALLAH'ı ve müminleri aldatmak isterler. Halbuki kendi kendilerini aldatıyorlar. Farkında bile değiller.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Allahı ve mü'minleri aldatmağa çalışırlar, halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varamazlar
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sadece kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar.
    Fizilal-il Kuran:Bunlar Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatıyorlar, ama bunun farkında değildirler.
    Gültekin Onan:Tanrı'yı ve
    inananları aldatmak isterler / aldatırlar. Halbuki kendi kendilerini
    (nefslerini) aldatıyorlar. Bilincinde (şuurunda) bile değiller.
    Hasan Basri Çantay:Allâhı da, îmân edenleri de (gûyâ) aldatırlar. Halbuki onlar kendilerinden başkasını aldatmazlar da yine farkına varmazlar.
    İbni Kesir:Allah'ı da, iman edenleri de aldatmaya çalışırlar. Oysa kendilerinden başkasını aldatamazlar da, bunun farkında değiller.
    Muhammed Esed:(Aslında) onlar,
    (böylece) Allah'ı ve iman etmiş olanları kandırmak isterler. Halbuki
    kendilerinden başka kimseyi kandıramazlar; ve bunu da fark etmezler.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Onlar Allah'ı
    ve imân etmiş zâtları aldatmak isterler. Halbuki onlar kendi
    nefislerinden başkasını aldatamazlar da bunun farkında olamazlar.
    Şaban Piriş:Allah’ı ve inananları aldatmaya uğraşırlar, ama kendilerinden başkasını aldatamazlar da farkında olmazlar.
    Suat Yıldırım:Akılları sıra Allah’ı ve iman edenleri aldatmayı kurarlar. Kendilerinden başkasını aldatamazlar da farkında değiller.
    Süleyman Ateş:Allâh'ı ve mü'minleri aldatmağa çalışırlar, halbuki yalnız kendilerini aldatırlar da farkında olmazlar.
    Tefhim-ul Kuran:(Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatmaktadırlar da şuurunda değildirler.
    Ümit Şimşek:Güya Allah'ı ve inananları aldatmaktadırlar. Oysa kendilerini aldatırlar da farkına bile varmazlar.
    Yaşar Nuri Öztürk:Allah'ı ve
    inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz
    benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında
    olamıyorlar.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:32


    "BAKARA suresi, 10. ayeti" tefsiri







    فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَهُمُ

    اللَّهُ مَرَضًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ

    Fî kulûbihim maradun, fe zâdehumullâhu maradâ(maradan) ve lehum azâbun elîmun bi mâ kânû yekzibûn(yekzibûne).
    1.: içinde, vardır
    2.kulûbi-him: onların kalpleri
    3.maradun: maraz, hastalık
    4.fe: o zaman, böylece
    5.zâde: artırdı
    6.hum: onlar, onlara, onların
    7.allâhu: Allah
    8.maradan: maraz, hastalık
    9.ve: ve
    10.lehum: onlar için vardır, onlara vardır
    11.azâbun: bir azap
    12.elîmun: elîm, acıklı
    13.bi mâ: sebebiyle
    14.kânû: oldular
    15.yekzibûne: yalanlıyorlar

    Diyanet İşleri:Kalplerinde
    münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların
    hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem
    dolu bir azap vardır.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Kalplerinde hastalık var, Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylediklerinden dolayı onlara elemli bir azap var.
    Adem Uğur:Onların kalblerinde bir
    hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte
    oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır.
    Ali Bulaç:Kalplerinde hastalık
    vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte
    olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır.
    Ali Fikri Yavuz:Onların
    kalblerinde nifak ve hased marazı vardır. Cenâb’ı Allah, (Kur’an
    âyetlerini inzal ile onların şüphe, kin ve nifak) marazlarını
    artırmıştır. Yalan söylemeleri sebebiyle onlar için şiddetli bir azab
    vardır.
    Bekir Sadak:Kalblerinde hastalik vardir, Allah hastaliklarini artirmistir. Yalan soyleye geldikleri icin onlara elem verici azab vardir.
    Celal Yıldırım:Kalblerinde
    hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır.. Yalan
    söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azâb vardır.
    Diyanet İşleri (eski):Kalblerinde hastalık vardır, Allah hastalıklarını artırmıştır. Yalan söyleye geldikleri için onlara elem verici azab vardır.
    Diyanet Vakfi:Onların kalblerinde
    bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır.
    Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap
    vardır.
    Edip Yüksel:Kalplerinde hastalık var. ALLAH da hastalıklarını arttırır. Yalanları yüzünden acı bir azabı hakkederler.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Kalblerinde bir maraz vardır da Allah marazlarını artırmıştır, ve yalancılık ettikleri için bunlara elîm bir azab vardır
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Kalplerinde bir hastalık vardır. Allah hastalıklarını artırmıştır ve yalancılık ettikleri için bunlara pek acı bir azap vardır.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Kalplerinde
    hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan
    söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azab vardır.
    Fizilal-il Kuran:Onların
    kalplerinde hastalık vardır, Allah da bu hastalıklarını arttırmıştır,
    bu yalancılıkları yüzünden onları acı bir azab beklemektedir.
    Gültekin Onan:Kalplerinde
    hastalık (maraz) vardır. Tanrı da hastalıklarını arttırmıştır.
    Yalanlarından / yalanlamalarından dolayı onlar için acı bir azab vardır.
    Hasan Basri Çantay:Kalblerinde
    bir maraz vardır onların. Allah da marazlarını artırdı. Yalan
    söylemekde oldukları için de onlara acıklı bir azâb vardır.
    İbni Kesir:Kalblerinde hastalık
    vardır. Allah da hastalıklarını artırdı. Yalan söylemekte olduklarından
    dolayı onlara elem verici bir azab vardır.
    Muhammed Esed:Kalpleri
    hastalıklıdır, Allah hastalıklarını daha da artırmıştır ve ısrarlı
    yalanlarından dolayı onları şiddetli bir azap beklemektedir.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Onların
    kalplerinde bir hastalık vardır. Allah Teâlâ da onlar için hastalığı
    artırmıştır. Ve onlar için yalan söylemeleri sebebiyle gâyet acı bir
    azap vardır.
    Şaban Piriş:Onların kalplerinde
    hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır. Onlara,
    yalan söylemelerinden dolayı acı veren bir azap vardır.
    Suat Yıldırım:Kalplerinde bir
    hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını daha da ilerletti. Bu
    yalancılık (ve samimiyetsizlikleri) sebebiyle bunlara gayet acı bir
    ceza vardır.
    Süleyman Ateş:Onların kablerinde hastalık vardır. Allâh da hastalıklarını artırmıştır. Yalan söylemelerinden ötürü onlara acı bir azâb vardır.
    Tefhim-ul Kuran:Kalplerinde
    hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte
    olduklarından dolayı, onlar için acıklı bir azab vardır.
    Ümit Şimşek:Onların kalplerinde
    hastalık vardır; Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söyleyip
    durmaları yüzünden onlar için acı bir azap vardır.
    Yaşar Nuri Öztürk:Kalplerinde bir
    hastalık vardır da Allah onları hastalık yönünden daha ileri
    götürmüştür. Ve onlar için, yalancılık etmiş olmaları yüzünden acıklı
    bir azap öngörülmüştür.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:36


    "BAKARA suresi, 11. ayeti" tefsiri







    وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي

    الْأَرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ

    Ve izâ kîle lehum lâ tufsidû fîl ardı, kâlû innemâ nahnu muslihûn(muslihûne).
    1.ve izâ: ve o zaman, olunca
    2.kîle lehum: onlara ..... denildi
    3.lâ tufsidû: fesat çıkartmayın
    4.fî el ardı: yeryüzünde
    5.kâlû: dediler
    6.innemâ: ancak, sadece
    7.nahnu: biz
    8.muslihûne: ıslâh ediciler, ıslâh edenler

    Diyanet İşleri:Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Onlara, yeryüzünde fesat çıkarmayın dendi mi, derler ki: Biz ıslâh edicileriz.
    Adem Uğur:Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler.
    Ali Bulaç:Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler.
    Ali Fikri Yavuz:Onlara:
    Yeryüzünde (küfür ve günah işleyerek, müminleri aldatarak) fesad
    çıkarmayın, denildiği zaman: “-Bizim işimiz, ıslâh etmektir.” derler.
    Bekir Sadak:Kendilerine: «Yeryuzunde bozgunculuk yapmayin» dendigi zaman, «Bizler sadece islah edicileriz» derler.
    Celal Yıldırım:Hem onlara : «Yeryüzünde fesad çıkarmayın» denildiğinde, «biz ancak ıslâh edicileriz» derler.
    Diyanet İşleri (eski):Kendilerine: 'Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın' dendiği zaman, 'Bizler sadece ıslah edicileriz' derler.
    Diyanet Vakfi:Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, «Biz ancak ıslah edicileriz» derler.
    Edip Yüksel:Kendilerine, 'Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın,' denildiğinde 'Bizler sadece düzeltenleriz,' derler.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Hem bunlara yer yüzünü fesada vermeyin denildiği zaman biz ancak ıslahcılarız derler
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Onlara: «Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın!» denildiği zaman: «Biz ancak düzelticileriz» derler.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Hem onlara: «Yeryüzünde fesat çıkarmayın.» denildiğinde: «Biz ancak ıslah edicileriz.» derler.
    Fizilal-il Kuran:Onlara «yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın» denildiği vakit «Biz yapıcı, düzeltici kimseleriz» derler.
    Gültekin Onan:Kendilerine "yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın" denildiğinde "bizler sadece düzeltenleriz / islah edicileriz" derler.
    Hasan Basri Çantay:Kendilerine «Yer (yüzün) de fesâd yapmayın» denildiği zaman «Biz ancak islâh edicileriz» derler.
    İbni Kesir:Kendilerine: yeryüzünde bozgun çıkarmayın, denildiğinde, biz ancak ıslah edicileriz, derler.
    Muhammed Esed:Onlara "Yeryüzünde
    yozlaşmaya ve çürümeye yol açmayın!" dediklerinde "Biz sadece
    düzeltmeye ve iyileştirmeye çalışıyoruz!" diye cevap verirler.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Onlara, «Yeryüzünde fesatta bulunmayınız,» denilince onlar, «Biz ancak ıslah edici kimseleriz,» derler.
    Şaban Piriş:Onlara: -Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın, dendiği zaman: -Bizler sadece ıslah edicileriz, derler.
    Suat Yıldırım:Ne zaman onlara: "Yeryüzüne fesat saçmayın!" denilse "Biz sadece barışçıyız, ortalığı düzeltmekten başka işimiz yok!" derler.
    Süleyman Ateş:Onlara: "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın," dendiği zaman: "Biz sadece düzelticileriz," derler.
    Tefhim-ul Kuran:Kendilerine: «Yeryüzünde fesat çıkarmayın» denildiğinde: «Biz yalnızca ıslah edicileriz» derler.
    Ümit Şimşek:Onlara 'Yeryüzünde bozgunculuk etmeyin' dendiğinde, 'Biz ancak düzeltiyoruz' derler.
    Yaşar Nuri Öztürk:Onlara, "Yeryüzünde bozgun çıkartmayın" dendiğinde, "Tam tersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz" demişlerdir.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:37


    "BAKARA suresi, 12. ayeti" tefsiri



    أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ

    وَلَٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ

    E lâ innehum humul mufsidûne ve lâkin lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
    1.e lâ: değil mi, (öyle) değil mi
    2.inne-hum: muhakkak ki onlar, gerçekten onlar
    3.hum: onlar
    4.el mufsidûne: fesat çıkaranlar
    5.ve: ve
    6.lâkin: lâkin, fakat
    7.lâ yeş'urûne: (şuurunda) bilincinde olmazlar,


    Diyanet İşleri:İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Bilin ki onlardır fesatçılar ama anlamazlar.
    Adem Uğur:Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.
    Ali Bulaç:Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.
    Ali Fikri Yavuz:İyi bilin ki, onlar, ortalığı ifsad edenlerdir. Lâkin şuurları yok, farkında değillerdir.
    Bekir Sadak:Iyi bilin ki, asil bozguncular kendileridir, lakin farkinda degillerdir.
    Celal Yıldırım:Haberiniz olsun ki, onlar, onlardır ancak fesadçılar, ama farkında değillerdir.
    Diyanet İşleri (eski):İyi bilin ki, asıl bozguncular kendileridir, lakin farkında değillerdir.
    Diyanet Vakfi:Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.
    Edip Yüksel:Oysa onlardır asıl bozguncu; farkında bile değiller.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Ha! Doğrusu bunlar ortalığı ifsat edenlerdir bunlar lâkin şuurları yok farkında değillerdir
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Ha! Doğrusu bunlar ortalığı karıştıranlardır. Fakat şuurları olmadığından farkında değillerdir.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar.
    Fizilal-il Kuran:İyi bilesiniz ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, fakat bunun farkında değildirler...
    Gültekin Onan:Oysa asıl bozguncular / fesad çıkarıcılar onlardır; bilincinde (şuurunda) bile değiller.
    Hasan Basri Çantay:Gözünü aç, onlar muhakkak ki fesadcıların ta kendileridir. Fakat şuurlarını işletmezler.
    İbni Kesir:Bilesin ki onlar, fesadçıların ta kendileridir de bunun farında değiller.
    Muhammed Esed:Gerçekte onlar yozlaşmaya ve çürümeye yol açan kimselerdir, ama bunu (kendileri de) idrak etmezler.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Haberiniz olsun ki müfsid olan şahıslar, onların kendileridir. Fakat bunu anlamazlar.
    Şaban Piriş:İyi bilin ki asıl bozguncular kendileridir, fakat farkında değillerdir.
    Suat Yıldırım:Gözünüzü açın, bunlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin şuurları yok, farkında değiller.
    Süleyman Ateş:İyi bilin ki, onlar bozgunculardır; fakat anlamazlar.
    Tefhim-ul Kuran:Haberiniz olsun; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.
    Ümit Şimşek:Dikkat edin, onlar bozguncuların tâ kendisidir; lâkin bunun bilincinde değillerdir.
    Yaşar Nuri Öztürk:Dikkat edin, gerçekte onlar, bozgun getirenlerin ta kendileridir de bunun bilincinde olmuyorlar.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 17:39


    "BAKARA suresi, 13. ayeti" tefsiri


    وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا كَمَا آمَنَ

    النَّاسُ قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ ۗ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلَٰكِنْ لَا يَعْلَمُونَ

    Ve
    izâ kîle lehum âminû kemâ âmenen nâsu kâlû e nu’minu kemâ âmenes
    sufehâu, e lâ innehum humus sufehâu ve lâkin lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
    1.ve: ve
    2.izâ: olduğu zaman
    3.kîle: denildi
    4.lehum: onlara
    5.âminû: îmân ediniz, âmenû olunuz
    6.kemâ: gibi
    7.âmene: îmân etti, âmenû oldu
    8.en nâsu: insanlar
    9.kâlû: dediler
    10.e nu'minu:
    11.kemâ: gibi
    12.âmene: îmân etti, âmenû oldu
    13.es sufehâu: sefihler, akılsızlar
    14.e lâ: (öyle) değil mi
    15.inne-hum: hiç şüphesiz onlar, muhakkak ki onlar
    16.hum: onlar
    17.es sufehâu: sefihler, akılsızlar
    18.ve: ve
    19.lâkin: lâkin, fakat
    20.lâ ya'lemûne: bilmiyorlar, bilmezler


    Diyanet İşleri:Onlara,
    “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de
    akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar
    kendileridir, fakat bilmezler.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Onlara,
    inanan insanlar gibi siz de inanın dendi mi, derler ki: Akılsızlar gibi
    biz de mi inanacağız? Bilin ki aklı az olanlar onlardır ama bilmezler.
    Adem Uğur:Onlara: İnsanların iman
    ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç, sefihlerin
    (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!"
    derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler
    (veya bilmezlikten gelirler).
    Ali Bulaç:Ve (yine) kendilerine:
    "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük
    akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki,
    gerçekten asıl düşük akıllılar kendileridir; ama bilmezler.
    Ali Fikri Yavuz:Onlara,
    insanların (Muhacirlerin= Mekke’den hicret eden sahabilerin ve Ensar’ın
    = Medine’li Ashab’ın) iman ettiği gibi, siz de iman edin, denildiği
    zaman (kendi aralarında): “-Biz, akılsız cahillerin iman ettiği gibi
    iman edermiyiz?” derler. Doğrusu akılsızlar, sefihler onlardır ve lâkin
    bilmezler.
    Bekir Sadak:Onlara «Muslumanlarin
    inandigi gibi siz de inanin» denilince de, «Beyinsizlerin inandigi gibi
    mi inanalim?» derler; iyi bilin ki asil beyinsizler kendileridir, fakat
    bilmezler.
    Celal Yıldırım:Onlara «Olgun
    insanların inandığı gibi inanın!» denildiği zaman, «O beyinsizlerin
    inandığı gibi inanalım mı ?» derler. Dikkat edin ki, onlar, onlardır
    asıl beyinsizler; fakat bilmezler.
    Diyanet İşleri (eski):Onlara
    'Müslümanların inandığı gibi siz de inanın' denilince de,
    'Beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım?' derler; iyi bilin ki asıl
    beyinsizler kendileridir, fakat bilmezler.
    Diyanet Vakfi:Onlara: İnsanların
    iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit «Biz hiç, sefihlerin
    (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!»
    derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler
    (veya bilmezlikten gelirler).
    Edip Yüksel:Kendilerine, 'Şu
    halkın inandığı gibi inanın,' denildiğinde, 'Beyinsizlerin inandığı
    gibi mi inanacağız,' derler. Gerçek beyinsizler onlardır; fakat
    bilmezler.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Yine bunlara
    nâsın iman ettiği gibi iman edin denildiği zaman «ya biz o süfehanın
    iman ettikleri gibi mi iman ederiz?» derler, ha doğrusu süfeha
    kendileridir ve lâkin bilmezler
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Yine
    bunlara: «İnsanların inandıkları gibi inanın.» dendiği zaman: «Biz de o
    budalaların inandıkları gibi mi inanalım?» derler. Doğrusu budala
    kendileridir, fakat bilmezler.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Onlara:
    «İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın.» denilince, «Biz de o
    beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?» derler. İyi bilin ki, asıl
    beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.
    Fizilal-il Kuran:Onlara «Halk
    nasıl iman etti ise siz de öyle iman edin» denildiği zaman «Biz hiç
    beyinsiz ayaktakımı gibi iman eder miyiz?» derler. Asıl beyinsiz
    ayaktakımı kendileridir, ama bunu bilmiyorlar.
    Gültekin Onan:Kendilerine
    "insanların inandığı gibi inanın" denildiğinde, "biz beyinsizlerin
    (süfeha) inandığı gibi mi inanıyoruz?" derler. Gerçek beyinsizler
    onlardır fakat bilmezler.
    Hasan Basri Çantay:Onlara
    «insanların (müslümanların) inandığı gibi inanın» denilince «Biz de o
    beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?» derler. Dikkat et ki (asıl)
    beyinsizler hiç şüphesiz kendileridir. Fakat bilmezler.
    İbni Kesir:Onlara; insanların
    inandıkları gibi siz de inanın, denilince; o beyinsizlerin inandığı
    gibi mi biz de inanacağız? derler. Bilesin ki asıl beyinsizler onlardır
    da bunu bilmezler.
    Muhammed Esed:Onlara: "Diğer
    insanların inandığı gibi inanın!" denildiğinde, "(Şu) dar kafalıların
    inandığı gibi mi?" diye cevap verirler. Gerçekte onlardır dar
    kafalılar, ama bunu bilmezler.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Ve onlara:
    «Siz de nâsın imân ettiği gibi imân edin,» denilince derler ki: «Biz o
    sefihlerin imân ettiği gibi imân eder miyiz?» Muhakkak biliniz ki sefih
    olan ancak kendileridir. Fakat bilmezler.
    Şaban Piriş:Onlara: -Siz de
    insanların inandığı gibi inanın! denilince: -Beyinsizlerin inandığı
    gibi mi inanalım? derler. Dikkat edin! Asıl beyinsizler kendileridir,
    fakat bilmezler.
    Suat Yıldırım:Ne zaman onlara:
    "Şu güzel insanların iman ettiği gibi siz de iman edin." denilse "Yani
    o beyinsizlerin inandıkları gibi mi inanalım?" derler. Asıl beyinsizler
    kendileridir de farkında değiller.
    Süleyman Ateş:Onlara: "İnsanların
    inandıkları gibi siz de inanın" dense, "O beyinsizlerin inandığı gibi
    inanır mıyız?" derler. İyi bilin ki, asıl beyinsizler kendileridir;
    fakat bilmezler.
    Tefhim-ul Kuran:Ve (yine)
    kendilerine: «İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin»
    denildiğinde: «Düşük akıllılar (beyinsizler) ın iman ettiği gibi mi
    iman edelim?» derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük akıllılar
    kendileridir: ama bilmezler.
    Ümit Şimşek:Onlara 'Siz de
    herkesin inandığı gibi inanın' dendiğinde, 'O beyinsizler gibi mi
    inanalım?' derler. Oysa beyinsizlerin tâ kendisi onlardır; lâkin bunu
    da bilmezler.
    Yaşar Nuri Öztürk:Onlara,
    "İnsanların inandığı gibi siz de inanın" dendiğinde, "Yani biz de
    kafası çalışmayan zavallılar gibi inanalım mı?" derler. Haberiniz olsun
    ki, kafası çalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat
    bilmiyorlar.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:19

    "BAKARA suresi, 14. ayeti" tefsiri







    وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا

    آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا إِلَىٰ شَيَاطِينِهِمْ قَالُوا إِنَّا مَعَكُمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُونَ

    Ve izâ lekûllezîne âmenû kâlû âmennâ, ve izâ halev ilâ şeyâtînihim, kâlû innâ meakum, innemâ nahnu mustehziûn(mustehziûne).
    1.ve izâ: ve olduğu zaman
    2.lekû: karşılaştılar, buluştular
    3.ellezîne: o kimseler, onlar
    4.âmenû: îmân ettiler, âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
    5.kâlû: dediler
    6.âmennâ: biz inandık, îmân ettik, âmenû olduk
    7.ve izâ: ve olduğu zaman
    8.halev: yalnız kaldılar, başbaşa kaldılar
    9.ilâ şeyâtîni-him: kendi şeytanlarıyla
    10.kâlû: dediler
    11.innâ: hiç şüphesiz biz, muhakkak ki biz
    12.mea-kum: sizinle beraber
    13.innemâ: sadece, ancak
    14.nahnu: biz
    15.mustehziûne: alay edenler, alay eden kimseler

    Diyanet İşleri:İman edenlerle
    karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık
    dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz.
    Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler.
    Abdulbaki Gölpınarlı:İnananlarla
    buluştular mı inandık derler. Şeytanlarıyla yalnız kaldılar mı şüphe
    yok ki derler, biz sizinleyiz, biz ancak alay etmekdeyiz.
    Adem Uğur:(Bu münafıklar)
    müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik" derler.
    (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz
    sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz,
    derler.
    Ali Bulaç:İman edenlerle
    karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa
    kaldıklarında ise, derler ki: "Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz
    (onlarla) yalnızca alay ediyoruz."
    Ali Fikri Yavuz:Bir de müminlerle
    karşılaştıkları zaman: “- Biz de (sizin gibi) iman ettik” derler.
    Halbuki şeytanlarıyle (kendilerini aldatan dostlarıyla) yalnız başına
    kaldıkları zaman: “- Biz (dinde) sizinle beraberiz, biz ancak
    (müminlerle) istihza edicileriz.” derler.
    Bekir Sadak:Inananlara
    rastladiklari zaman, «Inandik» derler, elebasilariyle basbasa
    kaldiklarinda, «Biz suphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay
    etmekteyiz» derler.
    Celal Yıldırım:Onlar imân
    edenlere rastladıkları zaman «inandık» derler. Şeytanlarıyla başbaşa
    kaldıkları zaman : «Doğrusu biz sizinle beraberiz. Biz ancak (o
    mü'minlerle) alay edicileriz,» derler.
    Diyanet İşleri (eski):İnananlara
    rastladıkları zaman, 'İnandık' derler, elebaşılarıyla baş başa
    kaldıklarında, 'Biz şüphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay
    etmekteyiz' derler.
    Diyanet Vakfi:(Bu münafıklar)
    müminlerle karşılaştıkları vakit «(Biz de) iman ettik» derler.
    (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz
    sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz,
    derler.
    Edip Yüksel:İnananlarla
    karşılaştıkları vakit, 'İnanıyoruz,' derler; fakat şeytanlarıyla
    başbaşa kaldıklarında, 'Sizinle beraberiz. Biz sadece alay etmekteyiz,'
    derler.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Bir de iman
    edenlerle karşılaştılar mı «âmennâ» derler ve kendi şeytanları ile
    halvet oldular mı «emin olun derler, biz sizinle beraberiz, biz ancak
    mütehziyiz»
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Bir de
    iman edenlerle karşılaştıklarında: «Biz de inandık» derler. Kendi
    şeytanları ile başbaşa kaldıklarında: «Emin olun biz sizinle beraberiz,
    biz ancak alay ediyoruz.» derler.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Onlar
    iman edenlere rastladıkları zaman: «İnandık» derler. Fakat
    şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: «Biz, sizinle beraberiz, biz
    sadece (onlarla) alay ediyoruz.» derler.
    Fizilal-il Kuran:Onlar müminler
    ile karşılaştıkları zaman «inandık» derler. Fakat şeytanları,
    elebaşları ile başbaşa kaldıkları zaman «Biz sizin yanınızdayız,
    onlarla sadece alay ediyoruz» derler.
    Gültekin Onan:İnananlarla
    karşılaştıklarında "inandık" derler; fakat şeytanlarıyla başbaşa
    kaldıklarında "kuşkusuz sizinle beraberiz, biz sadece alay etmekteyiz /
    alay edicileriz (istihza)" derler.
    Hasan Basri Çantay:Onlar îman
    edenlere kavuşdukları zaman «inandık» derler. Şeytanlariyle yalınızca
    (başbaşa) kalınca ise «Emîn olun, biz sizinle beraberiz. Biz ancak
    istihza edicileriz» derler.
    İbni Kesir:Mü'minlere
    rastlayınca; inandık, derler. Şeytanları ile başbaşa kalınca da; biz
    sizinle beraberiz, onlarla sadece istihza etmekteyiz, derler.
    Muhammed Esed:Ve iman etmiş
    olanlarla karşılaştıkları zaman da, "Biz de (sizin gibi) inanıyoruz!"
    iddiasında bulunurlar; ama şeytani dürtüleriyle baş başa kaldıklarında,
    "Aslında biz sizin yanınızdayız, onlarla sadece eğleniyoruz" derler.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Onlar imân
    edenlere rastgelince, «Biz imân ettik,» derler. Kendi şeytanları ile
    yalnız kalınca da, «Biz sizinle beraberiz, biz ancak o imân edenler ile
    istihzâda bulunan kimseleriz,» derler.
    Şaban Piriş:İnananlara
    rastladıkları zaman: -İnandık, derler. şeytanları ile başbaşa kalınca
    da: -Biz, sizin yanınızdayız. Onlarla sadece alay ediyoruz, derler.
    Suat Yıldırım:Bunlar iman
    edenlerle karşılaştıkları vakit "Biz de müminiz" derler. Fakat
    şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında da: "Emin olun, biz sizinle
    beraberiz, biz onlarla alay ediyoruz." derler.
    Süleyman Ateş:İnanmış olanlara
    rastladıkları zaman; "İnandık," derler. Fakat şeytânlarıyla yalnız
    kaldıkları zaman; "Biz sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay
    ediyoruz," derler.
    Tefhim-ul Kuran:İman edenlerle
    karşılaştıkları zaman: «İman ettik» derler. Şeytanlarıyla başbaşa
    kaldıklarında ise, derler ki: Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz
    (onlarla) yalnızca alay edicileriz.»
    Ümit Şimşek:İnananlarla
    karşılaştıkları zaman, 'İnandık' derler. Şeytanlarıyla baş başa
    kaldıklarında ise, 'Biz sizinleyiz,' derler. 'Onlarla sadece
    eğleniyoruz.'
    Yaşar Nuri Öztürk:Bunlar iman
    etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "îman ettik" derler. Kendi
    şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise söyledikleri şudur: "Hiç
    kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran
    kişileriz."
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:21

    "BAKARA suresi, 15. ayeti" tefsiri







    اللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ

    فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

    Allâhu yestehziu bihim ve yemudduhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).
    1.allâhu: Allah
    2.yestehziu: alay eder
    3.bi-him: onlarla
    4.ve: ve
    5.yemuddu-hum: onlara mühlet verir
    6.: içinde
    7.tugyâni-him: onların azgınlıkları
    8.ya'mehûne: bocalarlar, şaşkın kalırlar

    Diyanet İşleri:Gerçekte Allah
    onlarla alay eder (alaylarından dolayı onları cezalandırır);
    azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Allah onlarla alay eder, taşkınlıklarında, azgınlıklarında başı boş dolaşsınlar diye mühlet verir onlara.
    Adem Uğur:Gerçekte, Allah onlarla
    istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden
    onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.
    Ali Bulaç:(Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.
    Ali Fikri Yavuz:Cenâb’ı Allah
    münafıkları, ettikleri istihzanın cezası ile cezalandırır; ve
    azgınlıkları içinde başıboş dolaşmalarına mühlet verir.
    Bekir Sadak:Onlarla Allah alay eder ve taskinliklari icinde bocalar durumda birakir.
    Celal Yıldırım:Allah onlarla alay eder de kendilerini taşkınlıkları içinde bocalar şekilde bırakır.
    Diyanet İşleri (eski):Onlarla Allah alay eder ve taşkınlıkları içinde bocalar durumda bırakır.
    Diyanet Vakfi:Gerçekte, Allah
    onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu
    yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.
    Edip Yüksel:ALLAH da, taşkınlıkları içinde bocalar durumda bırakarak onlarla alay eder.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Allah onlarla istihza ediyor da tuğyanları içinde bocalarlarken kendilerini sürüklüyor
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Asıl Allah onlarla alay ediyor ve taşkınlıkları içinde bocalarlarken kendilerini sürükleyip götürüyor.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):(Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.
    Fizilal-il Kuran:Aslında onlarla alay eden ve kendilerini azgınlıkları içinde debelenmeye bırakan Allah'tır.
    Gültekin Onan:Tanrı da onlarla alay eder ve taşkınlıkları (tuğyan) içinde bocalamalarına / şaşkınca dolaşmalarına (ya'mehun) süre tanır.
    Hasan Basri Çantay:(Asıl) Allah onlarla istihza eder ve taşkınlıkları, azgınlıkları içinde serseri dolaşmalarına mühlet verir.
    İbni Kesir:Allah da onlarla istihza eder ve azgınlıklarında şaşkın bir halde dolaştırır.
    Muhammed Esed:Allah da bu alaycı
    tavırlarından dolayı onlara hak ettikleri karşılığı verecek ve onları
    küstahlıkları ile baş başa şaşkınca bocalamaya terk edecektir.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Allah Teâlâ ise onlar ile istihzâ eder. Onları kendi azgınlıklarında şaşkın bir halde bırakır.
    Şaban Piriş:Allah da onlarla alay eder ve onları taşkınlıkları içinde şaşkın bir halde bırakır.
    Suat Yıldırım:Allah da kendileriyle alay eder ve azgınlıklarında onlara mühlet verir; böylece onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.
    Süleyman Ateş:Allâh da kendileriyle alay eder ve onları bırakır; taşkınları içinde bocalayıp dururlar.
    Tefhim-ul Kuran:Allah da onlarla alay eder ve tuğyan (azgınca taşkınlık) ları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre verir.
    Ümit Şimşek:Oysa Allah onları maskaraya çeviriyor. Ve onlara mühlet veriyor; onlar da azgınlıkları içinde bocalayıp duruyorlar.
    Yaşar Nuri Öztürk:Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:23

    "BAKARA suresi, 16. ayeti" tefsiri


    أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا

    الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ

    Ulâikellezîneşterevûd dalâlete bil hudâ, fe mâ rabihat ticâretuhum ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
    1.ulâike: işte onlar
    2.ellezîne: o kimseler, onlar
    3.işterevû: satın aldılar
    4.ed dalâlete: dalâlet
    5.bi: ile
    6.el hudâ: hidayet
    7.fe: fakat, o taktirde, o zaman
    8.: olmadı
    9.rabihat: kâr
    10.ticâretu-hum: onların ticareti
    11.ve: ve
    12.mâ kânû: değillerdi, olmadılar
    13.muhtedîne: hidayette olanlar, hidayete erenler


    Diyanet İşleri:İşte onlar,
    hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden
    alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu
    bulamamışlardır.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Onlardır doğru yolu satıp azgınlığı alanlar. Alışverişlerinden faydalanmadıkları gibi bir kazanç yolu da tutmamışlardır.
    Adem Uğur:İşte onlar, hidayete
    karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı
    olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.
    Ali Bulaç:İşte bunlar, hidayete
    karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar
    sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır.
    Ali Fikri Yavuz:Bunlar, o
    kimselerdir ki, hidayete karşılık dalâleti (sapıklığı, cehennemi) satın
    almışlardır. Onların ticareti kâr etmemiş ve doğru yolu da
    bulamamışlardır.
    Bekir Sadak:Onlar, dogruluk yerine sapikligi aldilar da alisverisleri kar getirmedi; dogru yolu bulamamislardi.
    Celal Yıldırım:İşte onlar öyle
    kimselerdir ki, doğru yola karşılık sapıklığı satın almışlardır. Bu
    alış verişleri kendilerine kâr sağlamamıştır; doğru yolu da bulmuş
    değillerdir.
    Diyanet İşleri (eski):Onlar, doğruluk yerine sapıklığı aldılar da alışverişleri kar getirmedi; doğru yolu bulamamışlardı.
    Diyanet Vakfi:İşte onlar,
    hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti
    kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.
    Edip Yüksel:Onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın aldı. Ticaretleri ne kâr bırakır, ne de onları gerçeğe ulaştırır.
    Elmalılı Hamdi Yazır:bunlar işte
    öyle kimselerdir ki hidayet bedeline dalâleti satın almışlardır da
    ticaretleri kâr etmemiştir yolunu tutmuş da değillerdir.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):İşte
    bunlar öyle kimselerdir ki hidayet karşılığında sapıklığı satın
    almışlardır da ticaretleri kar etmemiştir. Kar yolunu tutmuş da
    değillerdir.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.
    Fizilal-il Kuran:Onlar hidayet
    karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir. Bu yüzden yaptıkları
    ticaretten kazanç elde edememişler ve de hidayete erememişlerdir.
    Gültekin Onan:İşte bunlar hidayet
    karşılığında sapıklığı (dalaleti) satın almışlardır. Fakat bu
    ticaretleri bir yarar (kar) sağlamamış / getirmemiş, hidayeti de
    bulamamışlardır.
    Hasan Basri Çantay:Onlar o
    kimselerdir ki doğru yolu bırakıp sapkınlığı (eğri yolu) satın
    almışlardır. Demek, alış verişleri onlara kazanç sağlamamış, onlar
    doğru yolu da bulmamışlardır.
    İbni Kesir:Onlar; hidayet
    karşılığı sapıklığı satın almış kimselerdir. Ticaretleri kendilerine
    kar sağlamamıştır. Ve onlar hidayete ermişlerden değildirler.
    Muhammed Esed:(Çünkü) onlar,
    hidayete karşılık sapıklığı satın almışlar, ama ne (bu) ticaretleri
    onlara fayda sağlamış, ne de (başka bir şekilde) hidayet bulmuşlardır.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Onlar (o
    münafıklar) o kimselerdir ki, hidâyet mukabilinde dalâleti satın
    almışlardır. Onların bu ticaretleri bir kazanç temin etmemiştir. Ve
    onlar hidâyete ermiş kimseler değildir.
    Şaban Piriş:Onlar, hidayet yerine sapıklığı satın aldılar da alışverişleri kar getirmedi ve doğru yolu bulanlar olmadılar.
    Suat Yıldırım:İşte onlar hidâyeti verip, dalâlet satın aldılar. Ama bu, kârlı bir ticaret olmadı. Çünkü kâr yolunu tutmadılar.
    Süleyman Ateş:İşte onlar o kimselerdir ki, hidâyet karşılığında sapıklığı satın aldılar da ticaretleri kar etmedi, doğru yolu da bulamadılar.
    Tefhim-ul Kuran:İşte bunlar,
    hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri
    bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır.
    Ümit Şimşek:İşte onlar, hidayeti
    sapıklıkla değiştirmiş kimselerdir. Fakat ne bu ticaretlerinden bir
    kazanç sağlamışlar, ne de amaçlarına ulaşabilmişlerdir.
    Yaşar Nuri Öztürk:İşte bunlar,
    doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın aldılar da
    ticaretleri hiç bir kazanç sağlamadı. Bir yol yordama girebilmiş de
    değillerdir.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:24

    "BAKARA suresi, 17. ayeti" tefsiri







    مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ

    نَارًا فَلَمَّا أَضَاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لَا يُبْصِرُونَ

    Meseluhum
    ke meselillezistevkade nârâ(nâren), fe lemmâ edâet mâ havlehu
    zeheballâhu bi nûrihim ve terekehum fî zulumâtin lâ yubsirûn(yubsirûne).
    1.meselu-hum: onların misali, onların durumu
    2.ke: gibi
    3.meseli: misal, durum
    4.ellezi: ki o
    5.istevkade: ateş yaktı, tutuşturdu
    6.nâren: ateş
    7.fe: böylece
    8.lemmâ: olduğu zaman
    9.edâet: aydınlattı
    10.: şey(ler)
    11.havle-hu: onun etrafı, çevresi
    12.zehebe: giderdi
    13.allâhu: Allah
    14.bi: ... i
    15.nûri-him: onların nuru, nurları, aydınlığı, ışığı
    16.ve: ve
    17.tereke-hum: ve onları terketti, bıraktı
    18.: içine, içinde
    19.zulumâtin: zulmet, karanlıklar
    20.lâ yubsirûne: onlar görmüyorlar, görmezler,

    Diyanet İşleri:Onların durumu,
    (geceleyin) ateş yakan kimsenin durumuna benzer: Ateş tam çevresini
    aydınlattığı sırada Allah ışıklarını yok ediverir de onları göremez bir
    şekilde karanlıklar içinde bırakıverir.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Onlar, bir
    ateş yakıp ışıklanmak isteyen kimseye benzerler. Ateş, çevrelerindeki
    şeyleri aydınlattı mı Allah, nurlarını alıverir de onları karanlıklarda
    bırakır, görmezler.
    Adem Uğur:Onların (münafıkların)
    durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp
    da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir
    ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler.
    Ali Bulaç:Bunların örneği, ateş
    yakan adamın örneğine benzer; (ki onun ateşi) çevresini aydınlattığı
    zaman, Allah onların aydınlığını giderir ve göremez bir şekilde
    karanlıklar içinde bırakıverir.
    Ali Fikri Yavuz:Onların hâli, o
    kimsenin hâli gibidir ki, o (korkulu bir sahrada) ateş yaktı da
    çevresini aydınlattığı zaman, tam o sırada Allah nurlarını giderip
    kendilerini karanlıklar içinde bıraktı; artık görmezler. (İşte
    münafıkların hâli de böyledir. Dünyada selâmet ve emniyet üzere
    olduklarını sanırlar, fakat öldükleri zaman kendilerine korku ve azâb
    gelir.)
    Bekir Sadak:Onlar, cevresini
    aydinlatmak icin ates yakan kimseye benzerler ki, Allah isiklarini yok
    edince, onlari karanliklar icinde gormez bir halde birakmistir.
    Celal Yıldırım:Onların durumu o
    kimselere benzer ki, bir ateş yakmak isteyip (yakılan) ateş çevrelerini
    aydınlatınca Allah ışıklarını tutup almış da onları zifiri karanlıklar
    içinde bırakmıştır. (Böylece onlar) göremez olmuşlardır.
    Diyanet İşleri (eski):Onlar,
    çevresini aydınlatmak için ateş yakan kimseye benzerler ki, Allah
    ışıklarını yok edince, onları karanlıklar içinde görmez bir halde
    bırakmıştır.
    Diyanet Vakfi:Onların
    (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse
    misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen
    onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır;
    (artık hiçbir şeyi) görmezler.
    Edip Yüksel:Durumları, ateş yakan
    kimselerin şu durumuna benzer: Ateş çevrelerini aydınlatmaya başlayınca
    ALLAH onların ışığını giderir ve onları karanlıklar içinde görmez bir
    halde bırakır.
    Elmalılı Hamdi Yazır:bunların
    meseli şunun meseline benzer ki bir ateş yakmak istedi, vakta ki
    çevresindekileri aydınlattı, tam o sırada Allah nurlarını gideriverip
    kendilerini zulmetler içinde bıraktı, artık bunlar görmezler
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Bunların
    durumu, bir ateş yakmak isteyen kimsenin durumuna benzer. Ateş,
    çevresindekileri aydınlatınca Allah, nurlarını gideriverip kendilerini
    karanlıklar içinde bırakır. Artık bunlar görmezler.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Onların
    durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır
    aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları
    karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.
    Fizilal-il Kuran:Onların durumu
    karanlıkta ateş yakan kimseler gibidir. Ateş etraflarını aydınlattığı
    zaman Allah onların aydınlıklarını gidererek kendilerini hiçbir şey
    göremeyecekleri koyu bir karanlıkta bırakır.
    Gültekin Onan:Onların hali /
    örneği / durumu, ateş yakan kimsenin hali / örneği / durumu gibidir:
    Ateş çevresini aydınlatmaya başlayınca Tanrı onların ışığını (nur)
    giderir ve onları karanlıklar içinde görmez bir halde bırakıverir.
    Hasan Basri Çantay:Onların haali
    bir ateş yakanın haali gibidir ki o (ateş) çevresindekileri
    aydınlatınca Allah ışıklarını giderib (söndürüb) kendilerini
    karanlıklar içinde, görmez (ve şaşkın kimse) ler haalinde
    bırakıvermişdir.
    İbni Kesir:Onların misali; ateş
    yakan kimsenin misali gibidir ki, ateş çevresindekileri aydınlatınca,
    Allah onların ışığını giderdi. Karanlıkların içerisinde görmez halde
    bırakıverdi.
    Muhammed Esed:Onların hali, ateş
    yakan öyle kimselerin haline benzer ki, o (ateş), çevresini aydınlatır
    aydınlatmaz Allah, görmesinler diye ışıklarını alıp onları zifiri
    karanlığa gömer;
    Ömer Nasuhi Bilmen:Onların
    meseli, ateş yakmış kimsenin meseli gibidir ki, o ateş vaktâ ki
    çevresindekilerini aydınlattı.Hak Teâlâ hemen onların nûrunu giderdi,
    onları zulmetler içinde görmez bir halde bıraktı.
    Şaban Piriş:Onların hali,
    çevresini aydınlatmak için ateş yakan kimsenin haline benzer. Ateş
    çevresindekileri aydınlattığı sırada Allah onun ışığını giderir ve
    onları karanlıklar içerisinde görmez bir halde bırakır.
    Suat Yıldırım:Bunların durumu,
    aydınlanmak için ateş yakan bir kimsenin durumuna benzer. Ateş
    çevresini aydınlatır aydınlatmaz, Allah onların gözlerinin nurunu
    giderir ve karanlıklar içinde bırakır, onlar da göremez olurlar.
    Süleyman Ateş:Onların durumu,
    tıpkı şuna benzer ki, (aydınlanmak için) bir ateş yakmak istedi. (Ateş)
    çevresini aydınlatır aydınlatmaz, Allâh onların nurunu giderdi ve
    onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.
    Tefhim-ul Kuran:Bunların örneği,
    ateş yakan adamın örneğine benzer; (ki onun ateşi) çevresini
    aydınlattığı zaman, Allah onların aydınlığını giderir ve göremez bir
    şekilde karanlıklar içinde bırakıverir.
    Ümit Şimşek:Onların hali, ateş
    yakan kimsenin durumu gibidir. Ateş parlayıp da çevresini aydınlatınca,
    Allah onların nurunu alıp onları karanlıkta bırakmış, birşey göremez
    olmuşlardır.
    Yaşar Nuri Öztürk:Onların durumu
    şu kişinin durumuna benzer: Bir ateş tutuşturmak istedi. Ateş,
    çevresindekileri aydınlattığında, Allah onların ışığını giderdi ve
    onları karanlıklar içinde bıraktı; artık görmezler.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:25

    "BAKARA suresi, 18. ayeti" tefsiri







    صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا

    يَرْجِعُونَ

    Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn(yerciûne).
    1.summun: sağır
    2.bukmun: dilsiz
    3.umyun: kör
    4.fe hum: artık onlar
    5.lâ yerciûne: (onlar) dönmezler, dönemezler

    Diyanet İşleri:Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, doğru yola dönemezler.
    Adem Uğur:Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.
    Ali Bulaç:Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler.
    Ali Fikri Yavuz:Onlar,
    sağırdırlar (hakkı işitmezler), dilsizdirler (imanı ikrar etmezler),
    kördürler (anlayış gözü ile hakkı ayırdetmezler), artık onlar (bu
    hallerinden) dönmezler.
    Bekir Sadak:Sagirdirlar, dilsizdirler, kordurler, bu yuzden dogru yola donmezler.
    Celal Yıldırım:Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (doğru yola) dönmezler.
    Diyanet İşleri (eski):Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden doğru yola dönmezler.
    Diyanet Vakfi:Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.
    Edip Yüksel:Sağır, dilsiz ve kördürler; yönlerini değiştiremezler.
    Elmalılı Hamdi Yazır:sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, artık bunlar dönmezler
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık bunlar, dönmezler.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.
    Fizilal-il Kuran:Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Bu yüzden geri dönemezler.
    Gültekin Onan:Sağırdırlar, dilsizdirler ve kördürler; artık onlar dönmezler (rücu).
    Hasan Basri Çantay:(Onlar) sağırlar, dilsizler, körlerdir. Artık (Hakka) dönmezler.
    İbni Kesir:Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler.
    Muhammed Esed:Onlar, sağır, dilsiz, kördürler; ve (artık) geriye dönüşleri de yoktur.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Onlar birtakım sağırlar, dilsizler, körlerdir. Artık onlar (o dalâletten) dönmezler.
    Şaban Piriş:Onlar sağır, dilsiz kör kalarak bir daha dönmezler.
    Suat Yıldırım:Sağır, dilsiz ve kördürler onlar. Onun için hakka dönmezler.
    Süleyman Ateş:(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar (Hakk'a) dönmezler.
    Tefhim-ul Kuran:(Onlar) Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler.
    Ümit Şimşek:Artık sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; geri de dönemezler.
    Yaşar Nuri Öztürk:Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler.
    Bu ayet bir hidayet ayetidir,
    aşağıdaki meallerde ayetin sadece hidayet ile ilgili bölümü yer alıyor
    olabilir, dikkatinize sunarız.
    Abdullah Aydın:Onlar sağırdırlar
    (hakkı işitmezler.) Dilsizdirler (inandıklarını söylemezler.) Kördürler
    (gerçekleri görmezler) artık doğru yola dönmezler.
    Ahmet Davudoğlu:Sağırdırlar; dilsizdirler, kördürler. Bu sebeple (onlar, doğru yola) dönmezler.
    Ali Arslan:(Onlar) Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar (gerçeğe) dönüş de yapamazlar.
    Arif Pamuk:(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka, doğru yola) dönmezler.
    Ayntabî Mehmet Efendi:Onlar hakkı duymazlar, hakkı söylemezler, hakkı görmezler, dalâletten hidayete dönmezler.
    Bahaeddin Sağlam:Onlar sağır, dilsiz ve kördürler ve geri de dönemiyorlar.
    Diyanet Vakfı (1993):Onlar, sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.
    Hasan Tahsin Feyizli:(Onlar rûhen) sağır, dilsiz ve kördürler. Artık (bulundukları sapıklıktan Hakk'a) dönmezler.
    Hüseyin Atay, Yaşar Kutluay:Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bu yüzden geri de dönmezler.
    Hüseyin Kaleli:“(Onlar) sağırdır, tattır, kördür. Hem de onlar dönmezler.”
    İsmail Mutlu, Şaban Döğen:Sağır,
    dilsiz ve kördürler: gece karanlığında bir ses işitmez, kimseye bir şey
    işittiremez, bağırsalar da yardıma gelen olmaz, yollarını bulamazlar.
    Çabaladıkça batar, o musibetten kurtulup geri dönemezler.
    Mustafa İslamoğlu:Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler: artık onlar (hakikate) dönmezler.
    Nedim Yılmaz:Onlar, sağır dilsiz ve kördür. Artık geri dönemezler.
    Ömer Rıza Doğrul:Sağır dilsiz ve kördürler onlar onun için dönemezler.
    Talat Koçyiğit:(Onlar), sağırdırlar; dilsizdirler; kördürler. (Bir daha Hakka) dönmezler.
    Ziya Kazıcı, Necip Taylan:Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Artık dönmezler.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:27

    "BAKARA suresi, 19. ayeti" tefsiri







    أَوْ
    كَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَاءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ
    أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ ۚ
    وَاللَّهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ

    Ev
    ke sayyibin mines semâi fîhi zulumâtun ve ra’dun ve berk(berkun),
    yec’alûne esâbiahum fî âzânihim mines savâiki hazaral mevt(mevti),
    vallâhu muhîtun bil kâfirîn(kâfirîne).
    1.ev: veya
    2.ke sayyibin: yağmur gibi
    3.min es semâi: semadan, gökyüzünden
    4.fî-hi: onun içinde vardır
    5.zulumâtun: zulmet, karanlıklar
    6.ve ra'dun: ve gök gürlemesi, gök gürültüsü
    7.ve berkun: ve şimşek
    8.yec'alûne: kılarlar, yaparlar
    9.esâbia-hum: onların parmakları, parmakları
    10.fî âzâni-him: kulaklarının içine, kulaklarına
    11.min es savâiki: yıldırımlardan
    12.hazara: korku
    13.el mevt (mevti): ölüm
    14.ve allâhu: ve Allah
    15.muhîtun: ihata eden, kuşatan
    16.bi el kâfirîne: kâfirleri

    Diyanet İşleri:Yahut onların
    durumu, gökten yoğun karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle
    sağanak hâlinde boşanan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir.
    Ölüm korkusuyla, yıldırım seslerinden parmaklarını kulaklarına
    tıkarlar. Oysa Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Yahut da
    gökten boşana boşana yağan yağmura tutulmuşa benzerler; orada
    karanlıklar var, gök gürlemede, şimşek çakmada. Ölüm korkusuyla
    yıldırımların sesini duymamak için parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar.
    Allah'sa inanmayanları çepçevre kaplamış, kavramıştır.
    Adem Uğur:Yahut (onların durumu),
    gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve
    yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O
    münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını
    kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
    Ali Bulaç:Ya da (bunlar)
    karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek(ler)le yüklü, gökten şiddetli bir
    yağmur fırtınasına tutulmuş gibidirler ki, yıldırımların saldığı
    dehşetle; ölüm korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Oysa
    Allah kafirleri çepeçevre kuşatıcıdır.
    Ali Fikri Yavuz:Yahud onların
    hâli, gökten boşanan yağmura tutulmuşların hâli gibidir ki, o gökte
    (bulutlarda) yoğun karanlıklar var, bir gök gürültüsü, bir şimşek var.
    Yıldırımlardan ölüm korkusu ile parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar.
    Allah ilim ve kudreti ile kâfirleri kuşatandır. (Cenâb’ı Hak, Kur’an-ı
    Kerim karşısında bulunan kâfir ve münafıkların hâlini beyan etmek
    üzere, ikinci bir temsil yapmıştır. Böylece âyeti kerimede münâfıkların
    hâli, karanlık bir gecede gök gürültülü ve şimşekli bir yağmura
    tutulmuşların hâline benzetilmiştir. Şöyle ki: Yağmur, canlıların
    hayatına sebep olduğu gibi, Kur’an-ı Kerim de kalblerin hayatına
    sebeptir. Kur’an-ı Kerimde küfrün anılışı yoğun karanlıklar gibidir.
    Kur’an-ı Kerimde kâfirleri azâb ve cehennem ile korkutmalar, gök
    gürültüsü gibidir. Kur’an-ı Kerim’in apaçık hidâyet delilleri ile
    cenneti anış da şimşek ve yıldırımlar gibidir. İşte, öyle bir şiddetli
    gecede yağmura tutulmuş olanların hâli, yâni gök gürültüsü, şimşek ve
    yıldırımlar karşısında olanların takındıkları tavır gibi, münafıklar da
    küfür anılışını, cehennem ve cennet zikrini, kendilerini hakka
    meylettirmesin diye işitmemek için, parmaklarını kulaklarına tıkarlar.
    Onlarca bâtıl inançlarından hakka dönmek ölümdür. Halbuki Cenâb’ı Allah
    onları kudreti ile çevrelemiştir. Dışarı çıkıp kurtulamazlar.)
    Bekir Sadak:Bir kismi da,
    karanliklarda, gok gurlemeleri ve simsek arasinda gokten bosanan
    saganaga tutulup, yildirimlardan olmek korkusu ile parmaklarini
    kulaklarina tikayan kimseye benzer.
    Celal Yıldırım:Veya gökten
    (sağnak halinde) boşanan, içinde karanlıklar, bir gürleme, bir şimşek
    bulunan şiddetli yağmura (tutulmuş şaşkın kimselerin perişan haline)
    benzerler ki yıldırımın (dehşetinden) ölüm korkusuyla parmaklarını
    kulaklarına tıkarlar. Allah (in kudreti, ilmi ve hükümranlığı)
    kâfirleri (her tarafından) kuşatmıştır.
    Diyanet İşleri (eski):Bir kısmı
    da, karanlıklarda, gök gürlemeleri ve şimşek arasında gökten boşanan
    sağanağa tutulup, yıldırımlardan ölmek korkusu ile parmaklarını
    kulaklarına tıkayan kimseye benzer.
    Diyanet Vakfi:Yahut (onların
    durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar,
    gürültü ve şimşek bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir.
    O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını
    kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
    Edip Yüksel:Ya da, karanlık,
    gökgürültüsü ve şimşekler arasında gökten boşanan bir yağmur altında
    yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkayan
    kimseye benzerler. ALLAH inkarcıları böyle kuşatır.
    Elmalılı Hamdi Yazır:yahut
    semadan boşanan bir yağmur hali gibidir ki onda karanlıklar var, bir
    gürleme, bir şimşek var, yıldırımlardan ölüm korkusiyle parmaklarını
    kulaklarına tıkıyorlar, ve Allah kâfirleri kuşatmıştır
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Yahut
    bunların durumu karanlıklar, gürleme ve şimşekler içinde gökten boşanan
    bir yağmura tutulmuş kimsenin durumu gibidir. Ölüm korkusuyla
    parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar. Allah kafirleri kuşatmıştır.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Yahut
    (onların durumu), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve
    şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali) gibidir.
    Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa
    Allah, inkârcıları tamamen kuşatmıştır.
    Fizilal-il Kuran:Ya da onların
    durumu koyu bulutlu, şimşekli ve gürültülü bir gökyüzünün yağmuruna
    tutulmuş, ölüm korkusu içinde yıldırımlara karşı parmakları ile
    kulaklarını tıkayan kimselere benzer. Allah kâfirleri çepeçevre
    kuşatandır.
    Gültekin Onan:Ya da, karanlık,
    gökgürültüsü ve şimşekler arasında gökten boşanan bir yağmur altında
    yıldırımlardan ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkayan kimseye
    benzerler. Tanrı kafirleri böyle kuşatmıştır (muhiytun).
    Hasan Basri Çantay:Yahud (onların
    haali) gökden (bulutdan boşanan) yağmur (a tutulmuşun haali) gibidir ki
    onda (o yağmurda) karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek çakışı vardır.
    Ölüm korkusiyle yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah
    kâfirleri çepçevre kuşatandır.
    İbni Kesir:Yahut gökten inen
    sağnağa tutulmuş gibilerdir ki; onda karanlıklar, gök gürültüsü ve
    şimşek vardır. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına
    tıkarlar. Allah kafirleri çepeçevre kuşatıcıdır.
    Muhammed Esed:Ya da (onların
    durumu) gökten zifiri karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle
    gelen şiddetli bir sağanağ(a benzer): Ölümün dehşeti içinde
    yıldırımlardan korunmak için parmakları ile kulaklarını tıkarlar, ama
    Allah hakikati inkar edenleri (kudreti ile) kuşatır.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Yahut (onların
    meseli) gökten şiddetle boşanan bir yağmur gibidir ki onda karanlıklar
    vardır, dehşetli bir gök gürültüsü, bir şimşek vardır. Ölüm korkusundan
    dolayı yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah Teâlâ
    ise kâfirleri kuşatmıştır.
    Şaban Piriş:Yahut, onlar gökten
    boşanan bir yağmura tutulmuş kimselere benzerler. O yağmurda
    karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek vardır. Onlar da yıldırımlardan ve
    ölüm korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Şüphesiz Allah
    kafirleri çepeçevre kuşatmıştır.
    Suat Yıldırım:Yahut onların
    durumu gökten sağanak halinde boşanan ve içinde yoğun karanlıklar, gök
    gürlemeleri ve şimşekler bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumuna
    benzer. Yıldırımların verdiği dehşetle, ölüm korkusundan, parmaklarını
    kulaklarına tıkarlar. Fakat Allah kâfirleri çepeçevre kuşatır.
    Süleyman Ateş:Ya da (onlar),
    gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek (ler)
    bulunan bir yağmur(a tutulmuş) gibi(dirler). Yıldırım seslerinden ölüm
    korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar; oysa Allâh, inkârcıları
    tamamen kuşatmıştır.
    Tefhim-ul Kuran:Ya da (bunlar)
    karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek(ler) le yüklü, gökten şiddetli bir
    yağmur fırtınasına tutulmuş gibidirler ki, yıldırımların saldığı
    dehşetle; ölüm korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Ama
    Allah kâfirleri çepeçevre kuşatıcıdır.
    Ümit Şimşek:Yahut gökten boşanan
    karanlık, gökgürültülü ve şimşekli bir yağmura tutulmuş kimse
    gibidirler. Ölüm korkusuyla, yıldırımdan kulaklarını tıkarlar. Allah
    ise kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
    Yaşar Nuri Öztürk:Yahut gökten
    boşalan bir yağmur haline benzer ki onda karanlıklar var, bir gök
    gürlemesi var, bir şimşek var. Yıldırımlar yüzünden ölüm korkusuyla
    parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah Muhît'dir, küfre sapanları
    çepeçevre kuşatmıştır.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty "BAKARA suresi, 20. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:29

    "BAKARA suresi, 20. ayeti" tefsiri


    يَكَادُ
    الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ ۖ كُلَّمَا أَضَاءَ لَهُمْ مَشَوْا
    فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوا ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ
    لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ
    شَيْءٍ قَدِيرٌ

    Yekâdul
    berku yahtafu ebsârehum kullemâ edâe lehum meşev fîhi, ve izâ azleme
    aleyhim kâmû ve lev şâellâhu le zehebe bi sem’ihim ve ebsârihim
    innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
    1.yekâdu: neredeyse (olacak)
    2.el berku: şimşek
    3.yahtafu: kamaştırır, kapıp alır, alacak, kapacak
    4.ebsâre-hum: onların gözleri
    5.kullemâ: her zaman, her defa
    6.edâe: aydınlattı
    7.lehum: onlar, onları
    8.meşev: yürüdüler
    9.fî-hi: onun içinde, onda
    10.ve izâ: ve olduğu zaman
    11.azleme: karanlık çöktü
    12.aleyhim: onların üzerine
    13.kâmû: ayakta kaldılar
    14.ve: ve
    15.lev: eğer, ise
    16.şâe: diledi
    17.allâhu: Allah
    18.le zehebe: elbette giderdi
    19.bi sem'i-him: onların işitmesi
    20.ve ebsâri-him: ve onların görmesi
    21.inne: hiç şüphesiz, muhakkak
    22.allâhe: Allah
    23.alâ: üzerine, ... e
    24.kulli şey'in: herşey
    25.kadîrun: kaadir, gücü yeten


    Diyanet İşleri:Şimşek neredeyse
    gözlerini alıverecek. Önlerini her aydınlatışında ışığında yürürler.
    Karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allah dileseydi, elbette onların
    işitme ve görme duyularını giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla
    gücü yetendir.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Şimşek
    neredeyse gözlerini alacak onların. Çakıp etraf aydınlandı mı yürürler,
    karanlıkta kaldılar mı dururlar. Allah dilerse duymalarını da alır,
    gözlerini de kör eder. Şüphe yok ki Allah'ın her şeye gücü yeter.
    Adem Uğur:(O esnada) şimşek sanki
    gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada
    birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde
    kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini
    kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.
    Ali Bulaç:Çakan şimşek neredeyse
    gözlerini kapıverecek; önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler,
    üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar. Allah dileseydi,
    işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Şüphesiz Allah, herşeye
    güç yetirendir.
    Ali Fikri Yavuz:O şimşek,
    neredeyse gözlerini kapıp alıverecek; onları aydınlatınca da ışığı
    altında yürürler ve karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allah dileseydi,
    onların işitme ve görme duyularını da giderirdi. Şüphesiz ki Allah, her
    şeye kâdirdir. (Nerdeyse Kur’an’ın hidayet nuru gözlerini alacak...
    Kur’anı Kerimin “İslâmın” bahşettiği ganimet ve nimetlerini gördükçe,
    emniyet içerisinde yürürler. Fakat cihâd ve İslâmın yüklediği
    vazifelerle karşılaştıkları zaman, karanlıkta dikilip kalanların hâli
    gibi, geri dururlar. Allah dileseydi, onların mânevi duygularını yok
    ettiği gibi, mâddi duygularını da gideriverdi.)
    Bekir Sadak:Simsegin cakmasi
    neredeyse gozlerini alir; onlari aydinlattikca isiginda yururler ve
    uzerlerine karanlik basinca durakalirlar. Allah dileseydi isitme ve
    gormelerini giderirdi. Dogrusu Allah her seye Kadir'dir. *
    Celal Yıldırım:Çakan şimşek
    neredeyse onların gözlerini kapıp alır. Önlerini aydınlatınca da onun
    ışığında yürürler. Üzerlerine karanlık çöktüğü zaman ise (oldukları
    yerde) dikilip kalırlar. Allah dileseydi onların işitmelerini de,
    gözlerini de alıverirdi. Şüphesiz ki Allah'ın her şeye gücü yeter.
    Diyanet İşleri (eski):Şimşeğin
    çakması neredeyse gözlerini alır; onları aydınlattıkça ışığında
    yürürler ve üzerlerine karanlık basınca durakalırlar. Allah dileseydi
    işitme ve görmelerini giderirdi. Doğrusu Allah her şeye Kadir'dir.
    Diyanet Vakfi:(O esnada) şimşek
    sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca
    orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde
    kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini
    kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.
    Edip Yüksel:Şimşek neredeyse
    gözlerini kapıverecek! Önlerini aydınlattıkça ışığında yürürler.
    Üzerlerine karanlık basınca da dikilir kalırlar. ALLAH dileseydi işitme
    ve görmelerini giderirdi. ALLAH herşeye gücü yetendir.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Şimşek
    nerede ise gözlerini kapıverecek önlerini aydınlattımı ışığında
    yürüyorlar, karanlık üzerlerine çöktü mü dikilip kalıyorlar, Allah
    dilemiş olsa idi elbet işitmelerini görmelerini de alıverirdi, şüphe
    yok ki Allah her şeye kadir, daima kadirdir
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Şimşek
    neredeyse gözlerini kapıverecek; önlerini aydınlatınca ışığında
    yürüyorlar, karanlıklar üzerlerine çökünce de dikilip kalıyorlar. Allah
    dileseydi işitme ve görmelerini alıverirdi. Şüphe yok ki, Allah her
    şeye gücü yetendir.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):O
    şimşek nerdeyse gözlerini (n nûrunu) kapıverecek. Önlerini aydınlattımı
    ışığında yürürler, karanlık üzerlerine çöktümü de dikilip kalırlar.
    Allah dilemiş olsaydı işitmelerini, görmelerini de alıverirdi. Şüphesiz
    Allah her şeye kâdirdir.
    Fizilal-il Kuran:Şimşek onların
    görme yeteneklerini nerede ise alıverecek. Çevrelerini aydınlatınca
    şimşeğin ışığı altında yürürler, fakat üzerlerine karanlık çökünce
    oldukları yerde kalakalırlar. Allah dileseydi, onların işitme ve görme
    yeteneklerini büsbütün giderirdi. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi yapabilir.
    Gültekin Onan:Şimşek neredeyse
    gözlerini kapıverecek! Önlerini aydınlattıkça ışığında yürürler.
    Üzerlerine karanlık basınca da dikilir kalırlar. Tanrı dileseydi
    işitmelerini de, görmelerini de gideriverirdi. Tanrı herşeye gücü
    yetendir (kadir).
    Hasan Basri Çantay:O şimşek hemen
    hemen gözlerini kapıp alıverecek. Onları aydınlatınca (ışığı) içinde
    yürürler, başlarına karanlık çökünce ise dikilib kalırlar. Allah
    dileseydi onların işitmelerini, gözlerini de giderirdi. Şübhe yok ki
    Allah her şey'e hakkıyle kaadirdir.
    İbni Kesir:Az kalsın şimşek
    gözlerini alıverecek. Onları aydınlattıkça ışığında yürürler.
    Üzerlerine karanlık basınca dikilip kalıverirler. Şayet Allah,
    dileseydi onların işitmelerini de, görmelerini de giderirdi. Muhakkak
    ki Allah, her şeye Kadir'dir.
    Muhammed Esed:Çakan şimşekler
    neredeyse gözlerini alıverir; ışık verince hareket ederler, karanlık
    çökünce oldukları yerde çakılıp kalırlar. Şayet Allah dileseydi, onları
    işitme ve görme (yetenek)lerinden yoksun bırakabilirdi: Çünkü Allah her
    şeye kadirdir.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Az kalıyor ki
    şimşek gözlerini hemen kapıverecek. Her ne zaman önlerini aydınlattı
    mı, ışığında yürürler. Üzerlerine karanlık çöktükçe de dikilip
    kalıverirler. Eğer Allah Teâlâ dilemiş olsa idi onların elbette
    işitmelerini de, görmelerini de gideriverirdi. Şüphe yok ki Allah Teâlâ
    her şeye kâdirdir.
    Şaban Piriş:Şimşek gözlerini
    kamaştırır gibi olur; şimşek parıldadığında yürürler, ortalık birden
    kararınca da orada dikilip kalıverirler, eğer Allah isteseydi onları
    sağır ve kör ederdi. Allah’ın her şeye gücü yeter.
    Suat Yıldırım:Şimşek nerdeyse
    gözlerini köreltecek. Önlerini aydınlattı mı ışığında yürürler, (şimşek
    sönüp) karanlık çökünce de dikilir kalırlar. Allah dileseydi
    kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah gerçekten her şeye
    kadirdir.
    Süleyman Ateş:Neredeyse gözlerini
    kapıverecek olan şimşek önlerini aydınlattı mı o(nun ışığı)nda
    yürürler, üzerlerine karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allâh dileseydi
    elbette işitmelerini ve görmelerini de götürürdü. Şüphesiz Allâh'ın her
    şeyi yapmaya gücü yeter.
    Tefhim-ul Kuran:Çakan şimşek,
    neredeyse gözlerini kapıverecek; önlerini her aydınlattığında (biraz)
    yürürler, üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar. Allah
    dileseydi, işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Hiç şüphe yok
    Allah, herşeye güç yetirendir.
    Ümit Şimşek:Şimşeğin parıltısı
    gözlerini alacak gibidir. Şimşek etrafı aydınlatınca o ışıkta biraz
    yürürler; üzerlerine karanlık çökünce de oldukları yerde kalırlar. Eğer
    Allah dileseydi, onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Zira
    Allah'ın kudreti herşeye yeter.
    Yaşar Nuri Öztürk:Şimşek,
    neredeyse gözlerini çarpıp götürüverecek. Kendilerine her aydınlık
    sunduğunda, orada yürürler. Üzerlerine karanlık binince çakılıp
    kalırlar. Eğer Allah dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de
    elbette alıp götürürdü. Çünkü Allah her şeye Kadîr'dir.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:30

    "BAKARA suresi, 21. ayeti" tefsiri







    يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ

    الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

    Yâ eyyuhen nâsu’budû rabbekumullezî halakakum vellezîne min kablikum leallekum tettekûn(tettekûne).
    1.yâ eyyuhâ: ey
    2.en nâsu: insanlar
    3.u'budû: kul olun
    4.rabbe-kum: (sizin) Rabbiniz
    5.ellezî: o ki, ki o
    6.halaka-kum: sizi yarattı
    7.vellezîne (ve ellezîne): ve o kimseler, onlar
    8.min: den
    9.kabli-kum: sizden önce
    10.lealle-kum: umulur ki böylece siz
    11.tettekûne: takva sahibi olursunuz

    Diyanet İşleri:Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Ey insanlar, sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin de takvâ sahiplerinden olun.
    Adem Uğur:Ey insanlar! Sizi ve
    sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki, böylece
    korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz.
    Ali Bulaç:Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız.
    Ali Fikri Yavuz:Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takvâ sahibi olasınız.
    Bekir Sadak:Ey insanlar! Sizi ve sizden oncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, O'na karsi gelmekten korunmus olabilesiniz.
    Celal Yıldırım:Ey insanlar! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibâdet ediniz ki korunup sakınanlar olabilesiniz.
    Diyanet İşleri (eski):Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, O'na karşı gelmekten korunmuş olabilesiniz.
    Diyanet Vakfi:Ey insanlar! Sizi
    ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki,
    böylece korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz.
    Edip Yüksel:İnsanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki korunasınız.
    Elmalılı Hamdi Yazır:Ey insanlar! O sizi ve sizden evvelkileri yaratmış olan rabbinize kulluk ve ibâdet ediniz ki korunup müttekilerden olasınız
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratmış olan Rabbinize kulluk ve ibadet ediniz ki, gerçek korunanlardan olasınız!
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız.
    Fizilal-il Kuran:Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratmış olan Allah'a kulluk ediniz ki; Allah'ın azabından korunabilesiniz.
    Gültekin Onan:Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan (haleka) rabbinize kulluk (ibadet) edin ki korunasınız / sakınasınız (tettekune).
    Hasan Basri Çantay:Ey insanlar, siz de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibâdet (kulluk) edin. Tâki takvaa saahibi olasınız.
    İbni Kesir:Ey insanlar; sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbınıza ibadet edin, ta ki, takva sahibi olasınız.
    Muhammed Esed:Ey insanlar! Sizi
    ve sizden önce yaşamış olanları yaratan Rabbinize kulluk edin ki, O'na
    karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Ey nâs! Sizi ve sizden evvelkileri yaratmış olan Rabbinize ibadet ediniz, tâ ki ittikâ etmiş olasınız.
    Şaban Piriş:Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, O’na karşı gelmekten korunmuş olabilesiniz.
    Suat Yıldırım:Ey insanlar! Hem
    sizi, hem de sizden önceki insanları yaratan Rabbinize ibadet ediniz.
    Böyle yapmakla her türlü zarardan korunmayı ümid edebilirsiniz.
    Süleyman Ateş:Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki, (azaptan) korunasınız.
    Tefhim-ul Kuran:Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki sakınasınız.
    Ümit Şimşek:Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki takvâya erişesiniz.
    Yaşar Nuri Öztürk:Ey insanlar! Sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabb'inize ibadet edin ki, korunabilesiniz.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:31

    "BAKARA suresi, 22. ayeti" tefsiri







    الَّذِي
    جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَأَنْزَلَ مِنَ
    السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ ۖ
    فَلَا تَجْعَلُوا لِلَّهِ أَنْدَادًا وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

    Ellezî
    ceale lekumul arda firâşen ves semâe binââ(binâen), ve enzele mines
    semâi mâen fe ahrece bihî mines semarâti rızkan lekum, fe lâ tec’alû
    lillâhi endâden ve entum ta’lemûn(tâ’lemune).
    1.ellezî: o ki, ki o
    2.ceale: kıldı, yaptı
    3.lekum: sizin için, size
    4.el arda: arz, yeryüzü
    5.firâşen: döşek, yatak
    6.ves semâe (ve es semâe): ve sema, gökyüzü
    7.binâen: bina olarak (kubbe şeklinde)
    8.ve enzele: ve indirdi
    9.min: den
    10.es semâi: sema, gökyüzü
    11.mâen: su
    12.fe: o zaman, böylece
    13.ahrece: çıkardı
    14.bi-hi: onunla
    15.min: den
    16.es semarâti: ürünler, meyveler, mahsuller
    17.rızkan: rızık
    18.lekum: sizin için
    19.fe: o zaman, artık
    20.lâ tec'alû: kılmayın, yapmayın
    21.lillâhi (li allâhi): Allah için, Allah'a
    22.endâden: eşler, benzerler
    23.ve entum: ve siz
    24.tâ'lemune: (siz) biliyorsunuz

    Diyanet İşleri:O, yeri sizin için
    döşek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak
    çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah’a ortaklar
    koşmayın.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Öyle bir
    Allah'tır ki size yeryüzünü döşek etmiştir, gökyüzünü tavan. Gökten
    yağmur yağdırır, o yağmurla meyveler yetiştirir. Sizi rızıklandırır.
    Ona eşitler var demeyin, zâten olmadığını bilirsiniz de.
    Adem Uğur:O Rab ki, yeri sizin
    için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek
    onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık
    bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın.
    Ali Bulaç:O, sizin için yeryüzünü
    bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla
    sizin için (çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse (bütün bunları)
    bile bile Allah'a eşler koşmayın.
    Ali Fikri Yavuz:O, öyle bir
    Allah’dır ki yeryüzünü, sizin (fayda ve rahatınız) için bir döşek,
    semâyı (göğü) bir bina yaptı ve sizin için, gökten bir su indirdi de
    onunla türlü mahsullerden bir rızık çıkardı. Artık siz de Allah’ın eş
    ve benzeri olmadığını bildiğiniz halde, Allah’a eşler koşmayınız.
    Bekir Sadak:O, yeryuzunu size bir
    dosek ve gogu de bir bina kildi. Gokten su indirip onunla size rizik
    olmak uzere urunler meydana getirdi; artik Allah'a, bile bile es
    kosmayin.
    Celal Yıldırım:Öyle (bir Rab) ki,
    yeryüzünü size bir döşek, göğü bir kubbe kıldı. Gökten su indirdi ve
    onunla size (çeşitli) meyvelerden (türlü türlü ürünlerden) rızık
    çıkardı. Artık siz de bildiğiniz halde (nankörlük ederek) Allah'a
    (gizli ve aşikâr) eşler (ve benzerler) koşmayın.
    Diyanet İşleri (eski):O,
    yeryüzünü size bir döşek ve göğü de bir bina kıldı. Gökten su indirip
    onunla size rızık olmak üzere ürünler meydana getirdi; artık Allah'a,
    bile bile eş koşmayın.
    Diyanet Vakfi:O Rab ki, yeri
    sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su
    indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler
    çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın.
    Edip Yüksel:O, yeryüzünü sizin
    için oturulabilir hale soktu ve göğü de bir yapı kıldı. Gökten su
    indirdi ve onunla rızık olarak size çeşitli ürünler çıkardı. Bile bile
    ALLAH'a eşler koşmayın.
    Elmalılı Hamdi Yazır:O öyle bir
    lutufkâr ki sizin için yeri bir döşek yaptı, semayı bir bina ve sizin
    için semadan bir su indirdi de onunla türlü mahsullerden size bir rızk
    çıkardı, sizde artık bilecek halde iken tutupta Allah'a menendler
    koşmayın
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):O,
    öyle bir lütufkardır ki, sizin için yeri bir döşek, göğü bir bina yaptı
    ve sizin için gökten bir su indirdi de onunla çeşitli mahsullerden size
    bir rızık çıkardı. Siz de artık bile bile tutup da Allah'a ortaklar
    koşmayın.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):O
    (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su
    indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz
    de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın.
    Fizilal-il Kuran:O ki, size yeri
    döşek, göğü tavan yaptı ve gökten su indirip onun aracılığı ile size
    rızık olarak topraktan çeşitli ürünler çıkardı. O halde O'na bile bile
    eşler koşmayınız.
    Gültekin Onan:O, yeryüzünü sizin
    için bir döşek (firaşen) ve göğü de bir yapı (bina) kıldı / yaptı
    (ceale). Gökten su indirdi ve bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden
    (semere) rızk çıkardı. Öyleyse bile bile Tanrı'ya eşler (endaden)
    koşmayın.
    Hasan Basri Çantay:O (Rab) ki yer
    yüzünü sizin (ikaamet ve istirahatiniz) için bir döşek, göğü (yüksek
    tavan ve kubbe gibi) bir bina yapdı. O gökden su indirib onunla dürlü,
    dürlü semerelerden (meyvalardan, mahsullerden) sizin için rızk çıkardı.
    O halde, kendiniz bilib dururken (yaratılan o şeylerle) Allaha eşler
    koşmayın.
    İbni Kesir:O ki; yeryüzünü sizin
    için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirip onunla türlü
    türlü meyvelerden sizin için rızık çıkardı. O halde bile bile Allah'a
    eşler koşmayınız.
    Muhammed Esed:O ki, yeryüzünü
    size bir dinlenme yeri, gökyüzünü bir çardak yapmış, gökten su indirmiş
    ve onunla size rızık olarak meyveler çıkarmıştır: O halde (Bir ve Tek
    İlah olduğunu) bile bile Allah'a ortaklar koşmayın.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Öyle Rabbiniz
    ki, sizlere yeryüzünü bir döşek, göğü de bir kubbe yapmış ve gökten su
    indirmiş ve o su ile sizin için rızk olmak üzere (bir nice şeyler
    meydana) çıkarmıştır. Artık Allah Teâlâ için eşler kılmayınız. Siz ise
    bilirsiniz.
    Şaban Piriş:O, sizin için
    yeryüzünü döşedi ve gökyüzünü bina etti. Gökten su indirip onunla size
    rızık olsun diye ürünler yetiştirdi. Öyleyse, bile bile Allah’a eş
    koşmayın.
    Suat Yıldırım:O Rabbinize ki
    yeryüzünü size bir döşek, göğü de bir kubbe yaptı. Gökten yağmur
    indirip, onunla size rızık olarak çeşitli mahsuller çıkardı. Öyleyse
    siz gerçeği bilip dururken sakın Rabbinize eş koşmayın.
    Süleyman Ateş:O (Rabb) ki yeri,
    sizin için döşek, göğü de bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size
    rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile Allah'a
    eşler koşmayın.
    Tefhim-ul Kuran:O, sizin için
    yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur
    indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı.
    Öyleyse (bütün bunları) bile bile Allah'a eşler koşmayın.
    Ümit Şimşek:Rabbiniz ki, size
    yeri bir döşek, göğü bir tavan yaptı. Gökten bir su indirdi; o suyla
    size ürünlerden rızık çıkardı. Bütün bunları bile bile kimseyi Allah'a
    denk tutmayın.
    Yaşar Nuri Öztürk:O Rab ki, yeri
    sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Ve gökten bir su indirdi
    de onunla sizin için meyvelerden / ürünlerden bir rızk çıkardı. Artık
    bilip durduğunuz halde Allah'a ortaklar koşmayın.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:33

    "BAKARA suresi, 23. ayeti" tefsiri

    وَإِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِمَّا

    نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ


    Ve
    in kuntum fî reybin mimmâ nezzelnâ alâ abdinâ fe’tû bi sûretin min
    mislihî, ved’û şuhedâekum min dûnillâhi in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).
    1.ve in kuntum: ve eğer siz iseniz
    2.fî reybin: şüphe içinde
    3.mimmâ (min mâ): şeyden
    4.nezzelnâ: biz indirdik
    5.alâ: üzerine, ... a
    6.abdi-nâ: (bizim) kulumuz
    7.fe'tû (fe u'tû): o zaman, öyleyse getirin
    8.bi sûretin: bir sureyi
    9.min misli-hi: onun mislinden, onun benzeri, onun gibi
    10.ved'û (ve ud'û): ve davet edin, çağırın
    11.şuhedâe-kum: sizin şahitleriniz
    12.min dûni allâhi: Allah'tan başka
    13.in kuntum: eğer siz iseniz
    14.sâdıkîne: sadıklar, doğru söyleyenler


    Diyanet İşleri:Eğer kulumuza
    (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun
    benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan
    başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin).
    Abdulbaki Gölpınarlı:Kulumuza
    indiregeldiğimiz Kur'ân'da şüpheniz varsa ona benzer bir sûre getirin,
    doğrucuysanız Allah'tan başka tanıklarınızı da çağırın.
    Adem Uğur:Eğer kulumuza
    indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun
    benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri
    şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.
    Ali Bulaç:Eğer kulumuza
    indirdiğimiz (Kur'an)'den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun
    benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka
    şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.
    Ali Fikri Yavuz:Eğer kulumuza
    (Hz. Muhammed aleyhisselâma) indirdiğimiz Kur’an’dan şüphede iseniz,
    haydi siz de onun benzerinden (fesahat ve belâgatta ona eş) bir sûre
    getirin ve Allah’dan başka şâhidlerinizi (putlarınızı, şair ve
    âlimlerinizi) de yardıma çağırın; şâyed (Bu beşer kelâmıdır) sözünde
    sadık (doğru söyleyen) kimseler iseniz...
    Bekir Sadak:Kulumuza indirdigimiz
    Kuran'dan suphe ediyorsaniz, siz de onun benzeri bir sure meydana
    getirin; eger dogru sozlu iseniz, Allah'tan baska, guvendiklerinizi de
    yardima cagirin.
    Celal Yıldırım:Eğer kulumuz
    (Muhammed)'a parça parça indirdiğimiz (Kur'ân)'den şüphede iseniz onun
    benzeri bir sûre (tertipleyip meydana) getirin ve Allah'tan başka (size
    yardımcı olacak, rehber olacak) şâhidlerinizi de çağırın, (eğer
    iddianızda) doğru iseniz.
    Diyanet İşleri (eski):Kulumuza
    indirdiğimiz Kuran'dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure
    meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz, Allah'tan başka,
    güvendiklerinizi de yardıma çağırın.
    Diyanet Vakfi:Eğer kulumuza
    indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun
    benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri
    şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.
    Edip Yüksel:Kulumuza
    indirdiğimizden kuşku içinde iseniz, buna benzer bir sure getirin.
    ALLAH'tan başka tüm tanıklarınızı da yardıma çağırın, doğru sözlü
    iseniz.
    Elmalılı Hamdi Yazır:ve eğer
    kulumuza ceste ceste indirdiğimiz kur'andan şüphede iseniz haydi onun
    ayarından bir sure meydana getirin ve Allahtan başka güvendiklerinizin
    hepsini çağırın, eğer sadıksanız bunu yapın
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Eğer
    kulumuza parça parça indirdiğimiz Kur'an'dan şüphe ediyorsanız, haydi
    onun gibisinden bir sure meydana getirin ve Allah'tan başka
    güvendiklerinizin hepsini çağırın, eğer iddianızda doğru iseniz.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Eğer
    kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi
    onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini
    çağırın; eğer doğru iseniz.
    Fizilal-il Kuran:Eğer kulumuz
    Muhammed'e indirdiğimiz Kur'ân'ın doğruluğundan şüpheli iseniz, haydi
    onunkilere benzer bir sure ortaya getiriniz ve davanızda sadık iseniz,
    bu hususta Allah'ın dışındaki şahitlerinizi yardıma çağırınız.
    Gültekin Onan:Eğer kulumuza
    indirdiğimizden kuşku içinde iseniz / kuşkulanıyorsanız (rayb), buna
    benzer / bunun benzerinden / buna benzeyen (min misli) bir (tek) sure
    getirin (fe'tu). Tanrı'dan başka tüm tanıklarınızı da (yardıma) çağırın
    (ved'u), doğru (sözlü) / dürüst (sadık) iseniz.
    Hasan Basri Çantay:Eğer kulumuz
    (Muhammed) in üzerine parça parça (sûre sûre, âyet âyet) indirdiğimiz
    (Kur'ânın Allah katından geldiğin) den şübhe ediyorsanız haydi onun
    benzerinden siz de (meydana) bir sûre getirin. Allahdan başka
    sahicilerinizi (tapdığınız putları ve bilginlerinizi) de (yardıma)
    çağırın, eğer (iddianızda) doğru (insan) lar iseniz.
    İbni Kesir:Eğer siz, kulumuza
    indirdiğimizden şüphede iseniz, haydin ona benzer bir sure getirin.
    Allah'dan başka şahidlerinizi de çapırın; eğer doğru sözlüler iseniz...
    Muhammed Esed:Eğer kulumuz
    (Muhammed)'e katımızdan safha safha indirdiğimiz vahyin bir kısmından
    şüphe ediyorsanız o zaman aynı değerde bir sure getirin (de görelim) ve
    -eğer dediğiniz doğruysa- Allah'tan başkalarını da size şahitlik
    etmeleri için çağırın.
    Ömer Nasuhi Bilmen:Ve eğer siz
    kulumuza indirdiğimizden şüphede iseniz, onun mislinden bir sûre vücuda
    getiriniz. Ve Allah Teâlâ'dan başka şahitlerinizi dâvet ediniz, eğer
    siz sâdık kimseler iseniz.
    Şaban Piriş:Kulumuza indirdiğimiz
    (Kur’an) dan bir şüpheniz varsa; haydi, siz de ona benzer bir sûre
    getirin eğer doğru sözlüler iseniz Allah’tan başka güvendiklerinizi de
    yardıma çağırın.
    Suat Yıldırım:Eğer kulumuza
    indirdiğimiz Kur’ân’ın Allah’ın sözü olduğu hakkında şüpheniz varsa,
    haydi onun sûrelerinden birine benzer bir sûre meydana getirin ve
    Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın, iddianızda tutarlı
    iseniz.
    Süleyman Ateş:Eğer kulumuz
    (Muhammed)e indirdiğimizden şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir
    sûre getirin. Allah'tan başka bütün şâhid (yardımcı)larınızı da
    çağırın; eğer doğru iseniz (bunu yapın).
    Tefhim-ul Kuran:Eğer kulumuza
    indirdiğimiz (Kur'an) den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun
    benzeri olan bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüler iseniz, Allah'tan
    başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.
    Ümit Şimşek:Eğer kulumuza
    indirdiğimiz kitap hakkında bir kuşkunuz varsa, siz de onun benzeri bir
    sûre getirin. Allah'tan başka bütün yardımcılarınızı da çağırın-eğer
    iddianızda doğru iseniz.
    Yaşar Nuri Öztürk:Eğer kulumuza
    indirdiğimizden kuşku içindeyseniz, hadi onun benzerinden bir sure
    getirin! Allah dışındaki destekçilerinizi / tanıklarınızı da çağırın.
    Eğer doğru sözlü kişilerseniz...
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:34

    "BAKARA suresi, 24. ayeti" tefsiri







    فَإِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ

    تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ ۖ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

    Fe in lem tef’alû ve len tef’alû fettekûn nârelletî vakûduhân nâsu vel hicâratu, uiddet lil kâfirîn(kâfirîne).
    1.fe: o zaman, öyleyse, fakat
    2.in lem tef'alû: eğer yapamazsanız
    3.ve len tef'alû:
    4.fettekû (fe ittekû): o zaman, öyleyse sakının
    5.en nâre: ateş
    6.elletî: ki o
    7.vakûdu-hâ: onun yakıtı
    8.en nâsu: insanlar
    9.vel hicâratu (ve el hicâratu): ve taşlar
    10.uiddet: hazırlandı
    11.lil kâfirîne (li el kâfirîne): kâfirler için, kâfirlere

    Diyanet İşleri:Eğer, yapamazsanız
    -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o hâlde yakıtı insanlarla taşlar
    olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır.
    Abdulbaki Gölpınarlı:Bunu yapamazsanız, kesin olarak da yapamazsınız ya, sakının odunu insanlarla taşlar olan ve kâfirlere hazırlanan ateşten.
    Adem Uğur:Bunu yapamazsanız -ki
    elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden
    sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır.
    Ali Bulaç:Ama yapamazsanız -ki
    kesin olarak yapamayacaksınız- bu durumda kafirler için hazırlanmış ve
    yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının.
    Ali Fikri Yavuz:Bunu yapamazsanız
    (bir sûreye eş getiremezseniz) -ki hiç bir zaman yapamayacaksınız
    -artık o ateşten sakının ki, onun tutuşturucu odunu (kâfir) insanlarla
    taşlardır. O (ateş) kâfirler için hazırlanmıştır.
    Bekir Sadak:Yapamazsaniz- ki yapamayacaksaniz- o takdirde, inkar edenler icin hazirlanan ve yakiti insanlarla tas olan atesten sakinin.
    Celal Yıldırım:Eğer (Onun bir
    benzerini) yapamazsanız ki yapamıyacaksınız da o takdirde kâfirler için
    hazırlanan yakıtı insanlarla taştan olan ateşten korkup sakının.
    Diyanet İşleri (eski):Yapamazsanız ki yapamayacaksınız o takdirde, inkar edenler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taş olan ateşten sakının.
    Diyanet Vakfi:Bunu yapamazsanız
    -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem
    ateşinden sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır.
    Edip Yüksel:Bunu yapamazsanız -ki
    asla yapamıyacaksınız- o taktirde inkarcılar için hazırlanan ve yakıtı
    insanlar ile taşlar olan ateşten sakının.
    Elmalılı Hamdi Yazır:yok
    yapamazsanız -ki hiç bir zaman yapamıyacaksınız- o halde çırası
    insanlarla taşlar olan o ateşten sakının, o kâfirler için hazırlandı
    Elmalılı (sadeleştirilmiş):Fakat
    yapamazsanız -ki hiç bir zaman yapamayacaksınız- o halde kafirler için
    hazırlanan -çırası insanlarla taşlar olan- o ateşten sakının!
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Yok
    yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı
    insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının.
    Fizilal-il Kuran:Eğer bunu
    yapamazsanız - ki asla yapamayacaksınız- yakıtı insanlar ile taşlar
    olan ve kâfirler için hazırlanmış olan Cehennem ateşinden korkunuz.
    Gültekin Onan:Ama bunu
    yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- bu durumda kafirler için
    hazırlanan ve yakıtı (kudüh) insanlar ile taşlar olan ateşten (nar)
    sakının (fettekunnarelletiy).
    Hasan Basri Çantay:Fakat bunu
    yapmazsanız ki hiç bir zaman yapamayacaksınız artık sakının o ateşden
    ki onun tutarağı (odunu, çırası, ocaktaşı) insanla o taşdır. O (ateş)
    kâfirler için hazırlanmışdır.
    İbni Kesir:Fakat yapamazsınız-ki yapamayacaksınız-o halde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O kafirler için hazırlanmıştır.
    Muhammed Esed:Eğer bunu
    yapamıyorsanız -ki kesinlikle yapamayacaksınız- o zaman yakıtı insanlar
    ve taşlar olan, hakikati inkar edenler için hazırlanmış ateşi bekleyin!
    Ömer Nasuhi Bilmen:Eğer siz onu
    yapamaz iseniz, elbette yapamayacaksınız ya, artık o ateşten sakınınız
    ki, onun çırası, birtakım insanlar ile taşlardır. O ateş ise kâfirler
    için hazırlanmıştır.
    Şaban Piriş:Eğer bu işi
    yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- o zaman, kafirler için
    hazırlanan ve yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi koruyun.
    Suat Yıldırım:Bunu yapamazsanız
    -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- çırası insanlarla taşlar olan ve
    kâfirler için hazırlanmış o ateşten sakının.
    Süleyman Ateş:Yok eğer
    yapamadınızsa, ki asla yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve
    taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının.
    Tefhim-ul Kuran:Ama yapamazsanız
    -ki kesin olarak yapamıyacaksınız- bu durumda kâfirler için hazırlanmış
    ve yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının.
    Ümit Şimşek:Bunu yapamazsanız-ki yapamayacaksınız- kâfirler için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşten sakının.
    Yaşar Nuri Öztürk:Eğer
    yapamazsanız - ki asla yapamayacaksınız - korkun o ateşten ki yakıtı
    insanlarla taşlardır. Küfre sapanlar için hazırlanmıştır o.
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 4744
    Kayıt tarihi : 23/02/09
    Yaş : 64
    Nerden : istanbul

    Alevi-Veysel Forumundaki Üyelerin Karekterleri
    üye karekteri: 1 kıdemli

    "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri Empty Geri: "BAKARA suresi, 1. ayeti" tefsiri

    Mesaj tarafından Admin C.tesi Haz. 06 2009, 19:38

    "BAKARA suresi, 25. ayeti" tefsiri


    وَبَشِّرِ
    الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ
    تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ
    ثَمَرَةٍ رِزْقًا ۙ قَالُوا هَٰذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ ۖ
    وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا ۖ وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ ۖ
    وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ


    Ve
    beşşirillezîne âmenû ve amilûs sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min
    tahtihel enhâr(enhâru), kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû
    hâzellezî ruzıknâ min kabl(kablu) ve utû bihî muteşâbihâ(muteşâbihan),
    ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
    1.ve beşşir: ve müjdele
    2.ellezîne âmenû: âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler, îmân edenler
    3.ve amilû: ve yaptılar
    4.es sâlihâti: salih ameller, nefsi tezkiye edici
    5.enne: olduğunu
    6.lehum cennâtin: onlar için cennetler vardır
    7.tecrî: akar
    8.min tahti-hâ: onun altından
    9.enhâru: nehirler
    10.kullemâ: her seferinde, her defasında
    11.ruzikû: rızıklandırılırlar
    12.min-hâ: on(lar)dan, oradan (orada)
    13.min semeretin: ürünlerden, mahsullerden, meyvelerden
    14.rızkan: rızık olarak
    15.kâlû: dediler
    16.hâzellezî (hâzâ ellezî): bu ki (o şey)
    17.ruzık-nâ: biz rızıklandırıldık
    18.min kablu: önceden, daha önce
    19.ve utû: ve verildi
    20.bi-hi muteşâbihan: ona benziyen, ona benzer
    21.ve lehum: ve onlar için (vardır)
    22.fî-hâ ezvâcun: orada eşler
    23.mutahharatun: temiz olan, temiz
    24.ve hum: ve onlar
    25.fî-hâ hâlidûne: orada devamlı kalacak olanlar

      Forum Saati Ptsi Nis. 29 2024, 14:14